17. BÖLÜM
BİR DAĞ GECESİ
"Aşk da tekerrür eder. Hem de sonsuz bir döngüyle."
Saniyeler geçmedi. İçinde büyük bir kor alev taşıyan Adrian sandalye yerine masayı ittirerek ayaklandı. Kafası neredeyse tavana değecek olsa da şu anda önemli olan nokta bu değildi. Kendine kısa süreli bir çeki düzen vererek tok ve ciddi olan ses tonunu yükseltti.“Gidiyoruz. Binin arabaya, yola çıkalım hemen.”
Kimse aksini söylemedi. Düşünmedi bile. Ardı ardına gelen sandalye gıcırtıları bu sefer neşeli kahkahalara ev sahipliği yapmıyordu. Yiyeceği yemek bile boğazında kalan arkadaşları Henry için geçirilen öfke nöbetlerine ev sahipliği yapıyordu. Dayanamadı hiçbiri. Marcel bile anlamsız bakışlarının yerini sinirle doldurmuştu.
Önden Henry olmak üzere hole doğru ilerlediler. Kapının önüne geldiler. Vestiyere astıkları montları ve kenardaki bavulları alırken üst kattaki merdivenlerden gelen ağlamaklı bir ses tırmaladı kulaklarını. Ardından görüntü de geldi. Pıtı pıtı yürüyerek onlara doğru seyreden bir adet Veronica. Bu sefer ağlamış bir Veronica.
“Gitmeyin, oğlum. Ne olursunuz gitmeyin. Ne kadar af dilesem az. Ayaklarınıza kapansam bile az. Ben- onu yetiştirirken nerede hata yaptım bilmiyorum. Aldırmayın ne olur. Bir şans daha verin bana. Daha hasret bile gideremedik doğru düzgün. Yalvarırım ne olur.”
Bu kez cevap beklenmedik bir şekilde sinir küpüne dönen Adrian’dan geldi.
“Ben kardeşlerimi daha fazla böyle bir yerde durdurmam. Hak etmedikleri bir muamelede bulundurmam kimseyi. Daha kızınıza söylememişsiniz bir oğlunuzun olduğunu. Bu şu an öğrenilecek bir şey miydi sizce?”
“Benim aptallığım!” diyerek Adrian’a yanaştı. “Benim salaklığım ben bilemedim. Kabullenir sandım, sevinir sandım. Abisine böyle bir tepki vereceğini düşünemedim. Affedin ne olur, Adrian.”
“Benden değil.” derken oldukça toktu sesi Adrian’ın. Lorraine’i bile zıplatmıştı yerinden. “Oğlundan özür dile. Bu çocuk ne umutlarla geldi buraya haberin var mı senin? Siz de gelin annem sizi görürse çok mutlu olur derken gözlerinin içi nasıl gülüyordu hiç düşündün mü?”
Utandı Henry, ama konuşmadı. Doğru söze laf söylenmezdi. Ayrıca Adrian’ın onu savunması hoşuna gitmişti. Anlamsız bir güven yığını oluşturmuştu kalbinde.
Veronica feryat etmeye devam etti. “Bunun için kendimi asla ama asla affetmeyeceğim. Ne olur bir şa-“
Önlerinde durdukları dış kapı dışardan bir müdahaleyle açıldı hızlıca. İyice karanlığın bastırdığı hava kürklü bir kaban giymiş olan Bay Reagan’a ev sahipliği yapıyordu. Elindeki anahtarı anahtar deliğinden çıkararak gülümseyen surat ifadesiyle hole baktığında onu süzen birkaç çift gözle karşılaştı.
“Ah.” diyerek kapıyı kapattı sertçe. Sırıtışı dağılmadı. “Hoş geldiniz, yeni giriyorsunuz sanırım. Eh gecikmişsiniz de. Komutanım, siz de hoş geldiniz.”
Adrian bu selamı da almadı. Ortamın kasveti burnuna kötü kokular getirmişti Armond Reagan’ın. Ancak durum odasında birkaç cam nesne daha kırarak “BENİM ABİM FALAN YOK!” diye haykıran biricik kızı tarafından kesinleştirildi. Aynı odadan bir de derin hıçkırık sesleri duyuldu.
“Ne oluyor burada?” dedi ürkek ürkek.
“Bir şey olduğu yok.” diye cevapladı Adrian. “Kızın abisini evinde istemedi. Biz de istenmediğimiz yerde durmuyoruz.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOY ADI TUTULMASI | DÜZENLENİYOR
Fantasy"Burada adalet terazisi arama Ulu Vâris! Çünkü ölümün oyununda, kurallara uyan kaybeder." (Kan Çemberleri Serisi'nin 1. Kitabı olan "Soy Adı Tutulması" Yazılmaktadır.) Her Cumartesi 20.00'da yeni bölüm! !Düzenleniyor!