33. BÖLÜM

1.7K 134 30
                                    

UFAK TEFEK BAŞLANGIÇLAR

Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. "Kim hazırladı o zaman?" 'Bilmiyorum' dercesine omuz silkti.

Bu durum beni korkutmuştu çünkü süzme peynire alerjim olduğunu kimse bilmiyordu... Ediz! Tabi ya, Ediz biliyordu.

Sofraya konan peynirden bir çatal alıp ağzıma atacağım sırada Ediz'in şüpheli bakışlarıyla karşılaştım. 'Ne var?' Dercesine yüzüne baktığımda siyah hareleriyle bir bana bir çataldaki peynire kısa bir bakış attı.

"Yalnız, elindeki süzme."

O zamandan beri biliyordu alerjim olduğunu. O aralar pek umursamamıştım, fakat şimdi anlıyordum. Ediz eskiden beri beni tanıyor, geçmişimi biliyordu.

Gerçi neye şaşırdığımı bilmiyordum. Bu durum zaten olağan bir şeydi. Gülsüm annenin bile beni kandırdığı günlerde, Ediz bir hayli kandırmış olabilirdi.

Tepsiyi masaya koyup, hızlıca dışarıya çıktım. "Nereye?" Diye sordu Mete  şaşkınlıkla.

Cevap vermedim. Üzerimde dünkü kıyafetlerim, ayaklarımda terlikle Ediz'in yanına gidiyordum.

"Adin!" Bana doğru yaklaşan adım seslerini işittim. Ardından kolumda hafif bir baskı. "Nereye gidiyorsun?"

"Cehhenemin dibine," diye söylendim sertçe.

"O cehhenemin Ediz olduğunu çok iyi biliyorum." Gözlerine baktım. Benim gözlerim mavi iken, Mete'nin gözleri sarı ve yeşil kıvamındaydı. Şimdi anlamıştım ki ben öz babama benziyordum.

"Kolumu bırak," dediğimi ikiletmeyip hızla çekti elini. "Bana karışmasını istemiyorum. Bana yalanlar söyleyen bir adamı, gerçekleri saklayan bir adamı hayatımda istemiyorum. Sevmiyorum onu duydun mu? Sonunda ölüm olsa bile affetmeyeceğim onu!"

Burnumdan akan ılık sıvıyı hissedebiliyordum. "Adin," dedi Mete telaşla. Bir yere tutunma ihtiyacı hissettiğimde, Mete hızlıca elini belime dolamıştı. Diğer elini ise bacaklarımın altına koyup beni kucağına aldı. "Adin'im uyumamaya çalış güzelim." Gülümsedim. Bu zamana kadar ayakta uyutulmuştum zaten.

"Adin, kapatma gözlerini bir tanem." Bir yere yürüdüğünü, sırtımın yumuşak bir zemine bırakıldığını hissettim.

Gözlerim kaplıydı fakat her bir şeyi net olmasada duyabiliyordum. "Gidiyoruz güzelim, hastaneye götürüyorum seni." 'Ben zaten sizin yüzünüzden bu haldeyim' demek istedim. Diyemedim. Bu duruma gülümsemek istemiştim.

"Adin yalvarırım uyumamaya çalış."

"U...uykum var," sesim çok hırıltılı çıkmıştı.

"Hayır, hayır, hayır... Uyumamaya çalış. Biliyorum uykun olduğunu, biliyorum bir tanem. Ama lütfen uyuma, yalvarırım."

Dakikalar sonra; kapının açıldığını, bedenimin havalandığını hissettim. Daha sonra kulaklarıma siren sesleri, birilerinin bağırtıları ve o bağırtılara karışan başka bir bağırma sesi duydum.

"Yardım edin, kardeşim çok kötü."

"Sakin olun beyefendi, hastayı yatırın sedyeye." Sırtım tekrardan yumuşak ve bir o kadar da soğuk bir zemine değdi. "Hastanın neyi var?"

"Kanser... Akciğer kanseri." Elimi sıkıca tutan el bir an olsun gevşemiyordu.

Hemşire bu durumdan rahatsız olmuşçasına "Beyefendi hastanın elini bırakın, odaya götürmem lazım." Dedi. O an elimin üzerinde bir öpücük hissettim.

Perdenin Ardındaki Yüzler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin