Teknenin burun kısmında durmuş birbirlerine bakıyorlardı. Çınar "Evet, konuşmamız gerekiyor." Diyerek iç çekti.
Huzur önünde boylu boyunca uzanan mavi sulara dikti gözlerini. Sessizliğini koruyordu. Konuşmamız lazım demişti ama konuşanın kendisinden çok Çınar'ın olmasını bekliyor gibi bir hali vardı. Çünkü bugün kü davranışları iyice kafasını karıştırmıştı.
Çınar yutkundu, dikkati toplayıp heyacanını yenip kelimeleri bir araya toplar gibi bir hali vardı. Huzur'un yanında korkulukları tutarak gözlerini Huzur'dan mavi sulara kaydırdı. Ardından gözlerini sudan çekmeden "Çok güzel değil mi? Aynı senin gibi güzel." dedi.
Huzur böyle bir iltifat beklemiyordu. Yanakları kızarmaya başlamıştı. Yanakların çıkan alevi farketmemesini umdu. Sadece kısık bir ses tonu ile "Benim gibi mi?" diye sormakla yetindi.
Çınar, Huzur'a dönerek "Evet sen çok güzelsin. Bunu sadece dış görünüş olarak düşünme. Kalbin çok güzel. Karakterinde nitekim öyle. Bunca yaşanan olaya rağmen hayatına devam ediyorsun. Çevrene ışık saçıyorsun. Senin gelişin bu küçük kasvetli kasabaya bile çok güzel geldi. Renk kattın resmen." diyerek gülümsedi.
Huzur'da Çınar'a dönerek "Sahiden böyle mi düşünüyorsun?" diye sordu.
Yüzleri birbirine dönük iken Çınar, Huzur'un kollarından tuttu. "Evet tam olarak böyle düşünüyorum. Ve sana teşekkür de etmeliyim." dedi buruk bir tebessüm ile.
Huzur başta anlam veremedi. "Nasıl yani? Ne için teşekkür ediyorsun? Anlamadım." dedi. Yüzündeki ifade şaşırma ifadesiydi.
Çınar "Beni yeniden hayata inandırdığın için teşekkür ediyorum. Benim bazı yaşananlardan sonra gerçek olan hislere karşı pek bir umudum kalmamıştı. İnsanların abartısı olduğunu düşünmeye başlamıştım. Ama sen, sen çok iyi geldin bana. Bana işten başka düşünecek bir şey verdin. Endişe, korku, sevgi, heyecan, içten bir gülümseme, empati, midede uçan kelebek, kıpır kıpır atan bir kalp en önemliside ismin gibi huzur verdin, Huzur." diyerek cümlesini sonlandırdı.
Huzur yüzündeki aptal gülümsemeyle bakakaldı Çınar'a. Eli istemsizce yüz hatlarına gitti. Saçları, şakakları, çene hattı, çenesi ve olağan üstü dudaklarında gezindi parmakları. Bu söyledikleri onu derinden etkilemişti.
Bir taraftan hala şaşkındı, aralarındaki dört yaşı hep bir engel olarak önüne koyuyordu. Demekki böyle değildi.
Bir adım geriye atarak "Bak Çınar, bu sözlerin bu düşüncelerin çok güzel. Buna çok sevindim. Ki emin ol benimde kalbimi attırdın. Evet yaşım sana göre küçük ama maalesef bu küçük yaşımda bir ayda epey yaşlanmış hissediyorum kendimi. Babamın ölümü, annem sandığım kişinin kaybı ve annem olmaması, gerçek annemin kim olduğunu bile bilmemem, bir sabahta değişen hayatım, evim, ailem dediğim kişiler, hiç tanımadığım akrabalarım, okulum, arkadaşlarım... Liste dahada uzuyor ama sende farkındasın. Hiç kolay bir zamandan geçmedim ki geçmiyorum da. Bu yaptıkların hayatımı kolaylaştırmıyor. Üzgünüm. Artık hayatımda belirsiz hiçbir şey istemiyorum. Ya herşey net olacak ya da hayatımda olmayacak." diyerek buruk bir gülümseme ile boynuna indirdiği eli ile omzuna dokundu. Ardından tırabzana tutunarak önündeki masmavi suya bakmaya başladı.
Çınar bu duydukları karşısında sessiz kaldı. Çünkü ne diyeceğini bilmiyordu. Buna hazır mıydı? Ya diğer insanların tepkisi ne olacaktı? Huzur'un ona iyi geldiğini biliyordu. Ya babaannesi o asla izin vermezdi. Düşünceler beyninin içini kaplamıştı saniyeler içerisinde.
Midesinde bahsettiği kelebeklerin hareketlendiğini hissetti bu demek oluyordu ki kalbinden geçeni yapması gerekiyordu. Kalbinden geçen şu an sarılmaktı. Ve kendine engel olmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzur
General Fiction"Merhaba güzel kızım, Eğer bu mektup eline geçmiş ise ayrı düşmüşüz demektir. Sana hayatı hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Senden gizledim. Yok sayarsam gerçekten yok olur sandım. Ama sana bütün gerçeklerini bir bir anlatacağım. Bunları öğrendi...