episode

88 11 3
                                    

one hand reached out while
the other is hiding a knife

Kar taneleri, yeryüzünde yaşayan bütün bilinçlerin günahlarını temsilen, tane tane yağıyordu; gece geç bir vakitti, yeni yağan ve etrafı bembeyaza boyayan kar daha oturmamıştı, üstünde bir tane bile ayak izi yoktu.

Etrafta duyulan tek ses rüzgarın uğultusuyken; rüzgar uyuyan insanların sessizliğini fırsat bilmiş, boş sokakları dolduruyor, bütün soğuğu iliklerinize kadar hissetmenize sebep oluyordu.

Sessiz. Bugün sokaklar çok sessiz. Bir şeyin olacağını biliyorlar.

Bu yalnızlığa karşın karın üstünde birtakım ayak izleri belirdi ve karanlıkların içinden genç bir adam çıkageldi. Genç bir adam, ya da çocukluktan yeni çıkmış biri. Uzun boylu, sarı saçlıydı. Yaşadıkları yüzünden çok kilo kaybetmişti; üstündeki pelerine rağmen ne kadar kemikli olduğu belli oluyordu. Yüzüne yağan kar taneleri, yüzünü bir bıçak misali kesiyor, canını yakıyordu ama bu onu hiç ilgilendirmiyor gibiydi.

Önünde durduğu evin kapısını çalmadan önce uzun bir süre düşündü Evan Rosier. Birkaç saat önce vücuduna giren alkol vücut hücrelerine yeni yeni tesir ediyor, kapıyı çalması için zayıf bir özgüven aşılamaya çalışıyorlardı ona. Kafası karışıktı, şimdi yapacağı şeyin vicdan azabını ne kadar kuvvetli çekip çekmeyeceğini düşünüyordu. Yine kendini cezalandırmaya çalışıyordu bunu yapmamak için, ama bulanık düşüncelerinin içinden çekip kurtarabildiği tek bir şey varsa o da bu kapıyı çalsa da çalmasa da aynı cezayı çekeceğiydi. Ne yaparsa yapsın, mutlaka suçlu hissetmesi gereken bir şey olacaktı her zaman olduğu gibi.

Sıcak nefesi soğuk havayla karışıp kırağılaştı; bu kapıyı çalacaktı, bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün; mutlaka çalacaktı, mutlaka, ölmeden önce bir gün yapacaktı bunu, bu artık kader gibi bir şey olmuştu onun için.

Belki de, kapının açılmaması için dua etmeliydi ama ışıkları açıktı evin. Evan biliyordu, kendi gibi içerideki çocuğun da bu saatlerde uyumayacağını.

Kapıyı açma, ne olursun açma.

Açarsan bile beni içeriye alma.

Elini kaldırıp kapıyı çaldığı an, bu düşüncelerin yersiz olacağını biliyordu, Barty ne olursa olsun, onu bir dakika bile görecek olsa da açardı kapıyı.

Açtı da.

Karşısındaki sarışın çocuğu görünce nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu Barty, içinden bir ürperti geçti, Evan'ın okyanus mavisi gözlerine bakarken bu gözlerin onu en diplere çekerek boğmasını, çaresiz çırpınışlarını da büyük bir zevkle izlediğini hissetti.

"Evan." bütün ciddiyetiyle söyleyebildiği tek şey buydu. Ardından geri çekildi, Evan'ın içeri girmesine izin verdi ve kapıyı kapattı.

Sessizlik boğucuydu, ama ikisi de ne diyeceğini bilmiyor gibiydi. Evan yere bakıyor, yüzünü kaldırmaya cesaret edemiyordu; çok iyi kavramıştı şimdi buraya gelmesinin neden bu kadar istemsiz bir şekilde gerçekleştiğini, beyni kafatasının içinde zangır zangır atarken, yok olmaya ne kadar alışık olmadığını farketti, hiçbir zaman sonu hayal ettiğini düşünmemişti ama Barty karşısında otururken, bedeninin kendini bu denli sona ulaştırmasının bilincine yeni varıyordu.

"Otursana." diye mırıldandı Barty, eski oturduğu yere geçti ve Evan'ın hala yere odaklanmış yüzünü incelemeye başladı. Evan'ın konuşmasını bekliyor gibiydi.

"Ben... Regulus'tan uzun süredir haber alamıyorum."

Bu muydu? Bu kadar zaman sonra ağzını açıp söylediği ilk şey Regulus muydu? Barty'nin sinir katsayıları gitgide yükseliyordu, hele ki Evan'ın yüzüne bile bakmamasıyla gittikçe sinirleniyordu.

guns over lovers, rosekillerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin