ı wish you

258 31 18
                                    

Öylece duruyordu karanlık gecenin tek ışığının altında

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Öylece duruyordu karanlık gecenin tek ışığının altında. Binlerce şehir ışığı vardı belki de ama onu en çok aydınlatan ve her zaman dikkatini çeken her zamanki gibi Ay olmuştu.

Diğerini hep aya benzetirdi. 

Seokjin onun için ay gibi olmuştu bunca zaman. İlkokuldan beri ayrılmadığı ve o zamanlar onunla evleneceğine dair söz verdiği adamı da her zaman aya benzetmişti. Seokjin ona Ay'ı almasını söylediğinde diğerine bir ayna almış ve Seokjin'in kıpkırmızı olmasını izlemişti.

Çok seviyordu Seokjin'i, çok sevmişti. Hayatını diğerini mutlu etmeye adamıştı, Seokjin mutlu olduğu sürece kendisi de mutlu olur sanmıştı.

Ancak öyle olmamıştı anlaşılan. Yol gösteren parlak gezegeni bambaşka birine dönüşmüştü, Jungkook ona 'Seokjin' diye seslenmekten korkar olmuştu. Hayatını adadığı adamın böyle birine dönüşmüş olması onu korkutuyordu.

Seokjin'in bu kadar değişmesi onu korkutuyordu.

Bütün hayatı boşa gitmiş gibi hissetmekten alıkoyamıyordu kendini. Karşısındaki dev reklam ekranında diğerinin oynadığı telefon reklamı varken, o Ay'a bakmayı tercih ediyordu.

O sahte gülümsemeye katlanamıyordu. İnsanların aşık olduğu ve övdüğü o insana katlanamıyordu.

Seokjin'e katlanamaz olmuştu.

Esen rüzgarla beraber saçları sertçe savrulmuş, durduğu teras kenarında yerinden sallanmıştı.

Umurunda değildi.

Belki de saçmaydı, hayatını böyle bir insana adadığı için pişmanlık yaşaması saçmaydı. Ona neydi ki? Seokjin ona siktiri çektiğinde gitmeliydi. En başında diğeri onu umursamayıp bağırarak evinden kovduğunda anlamalıydı bir şeylerin değiştiğini. Sonrasında diğerine kendini affettirmeye çalışmamalıydı.

Orada kopmuştu belki de ipler. 

Hayatında tanıdığı en nazik ve düşünceli insanın yaşadığı değişim onun yüzünden başlamıştı belki de. Çok değer verince bir şeyler değişiyordu, Jungkook bunu acı bir şekilde tatmıştı.

Şimdi dakikalardır son sözünü söylemek için aradığı bedenin telefonu cevaplandırmasını beklerken de gözünden yaşların süzülmesini engelleyemiyordu.

Bu kadar değersiz olmamalıydı. Seokjin için, hayatına anlam katan kişi için bu kadar değersiz olmamalıydı. Jungkook ne zaman bu hale düşmüştü? Son sözlerini söylemek için yarım saattir bir terasın kenarında diğerinin cevaplamasını bekleyecek kadar ne zaman düşmüştü?

Daha dün gece Seokjin ona evinin kapısını açmamış, misafiri olduğunu söyleyerek onu yollamıştı.

Jungkook niye böyle yaşıyordu? Neden diğerini kibriyle beraber bırakmıyordu? Eski Seokjin'den umut yoktu, diğeri tamamen ölmüştü. Bunu fark eden arkadaşları anında değişen bedene katlanamamış ve Seokjin ile iletişimi kesmişti.

Jungkook bu kadar iradesiz miydi?

Sonunda kesilen arama sesiyle beraber gözleri telefonuna dönmüş, saniyelerin işlemeye başladığını görünce güçsüzce gülümsemişti.

Telefonunu açınca bile heyecanlanıyordu, aptaldı. Tam bir aptaldı...

" Ne var?! İki dakika bekleyin işim var ya! Söyle yönetmene kessin sesini tamam mı, kibarlaştırma bu söylediğimi!?- Ne var Jungkook? Ne arayıp duruyorsun işim var? " Jungkook önceden her duyduğunda huzur bulduğu sesin şimdiki haliyle beraber derin bir nefes vermiş, gözlerini yeniden Ay'a çıkarmıştı.

" Seokjin ölsem en azından yılda bir kere beni ziyarete gelir misin? " Seokjin o kadar işi bu konuşma için bölmesinin verdiği sinirle küfretmiş, yorgunluktan ağrıyan başını ovuşturmuştu.

" Jungkook seni de şu saçma sapan sorularını da ne görmek ne de duymak istiyorum, ne bok yersen ye işim var. " Jungkook telefonun kapanmasıyla burukça gülümsemiş, elindeki telefonun durduğu yerden aşağı düşmesine izin vermişti. Telefonunun yere çakılmasını birkaç saniye bekledikten sonra burukça gülümsemiş, bakışlarını yeninden Ay'a çıkarıp gülümseyerek mırıldanmıştı.

" Tanrım, tek dileğim bana bir şans daha vermen. İstediğim tek şey bu, ona ve bana mutlu bir hayat diliyorum. Birlikte ya da ayrı, gerçekten mutlu olmak istiyorum. Tanrım, her şeyi düzeltmeme izin ver, onu düzeltmeme izin ver lütfen! " Jungkook gökyüzüne doğru bağırırken yeniden sert bir rüzgar esmiş, diğeri rüzgarla beraber dengesini kuramamıştı. Şaşkın bir şekilde yere düşmemek için havadan destek almaya çalışırken eli boşluk dışında bir şeyle buluşamamış, telefonuyla aynı yolu izlerken korkuyla gözlerini yummuştu.

Atlamak istememişti, atlamak istememişti sadece düşünmüştü.

Korkuyordu.

Vücudu yüksek bir acıyla sarsılırken güçlü bir nefes vermiş, bütün kemiklerinin kırıldığını hissederken üstüne düştüğü arabanın alarm sesi ve insanların şaşkın bağırışlarını duymuştu.

Aralık gözlerinin arasından yaşlar süzülmeye devam ederken gördüğü son şey Ay'ın parlak yüzüydü.

Umardı ki dileği gerçek olurdu.


yeni bir ficle geldim, sövmeyin biliyorum diğerlerine bölüm atmak yerine yeni şeyler yazmam elbette sinirinizi bozuyordur

ama bir anda aklıma geldi ve yazmak istedim yapacak bir şey yok hep beraber katlanacağız bu ilham perisi tavrıma

umarım beğenirsiniz duygusal açıdan biraz ağır bir fic olacak şuan ki seokjini göreceğiz ve sonrasında neler olacak hep beraber okuyacağız ( evet sıkıldıkça kendi ficlerimi okuyorum ) 

yani bol bol yorum yapmayı ve desteklemeyi unutmayın, kendinize iyi bakın sizi seviyorumm

wish you | jinkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin