Kusura bakmayın çok geç bölüm attım. Elimden geldiği kadar erken etmeye çalışacağım. İyi okumalar..Kimse ağlamıyordu. Ses bile çıkaran yoktu. Herkes hastenenin bir köşesine çökmüş perişan bir durumdaydı. Kapının önünde onlarca ağalar ve Aras'ın adamları vardı. Olası bir saldırıyı önlemek için Baran hasteneye sadece en yakınları hariç bütün girişleri yasaklamıştı.
Aras'ın omzundaki kurşun hayati tehlike arzetmediği için ameliyatı Saye'den önce bitmişti. Saye çok fazla kan kaybettiği için Cihan ve Behram ağa ona kan vermişti. Diğerlerinin kan grubu ise uymamıştı.
Baran güvenlikten sorumlu olduğu için en baştan beri kendini suçluyordu. Arkasında kimin olduğunu araştırınca Kadir Erbancı çıkmıştı. Behram ağa bunu öğrendiğinde Erbancı konağını basmaya kalkışmıştı. Baran dahil bir çok kişinin sakinleştirmesiyle şimdi oturup kızının uyanmasını bekliyordu.
Bağcıoğlu kardeşler daha yeni buldukları ablalarının kaybetmekle karşı karşıya gelmişti. Ne düşüneceklerini ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Fakat ne hissettiklerini gayette farkındalardı. Üzüntü...hepsinin içinde tanımaya can attıkları ablalarının başına gelen bu felaket yüzünden derin bir üzüntü içerisindeydiler.
Baran sevinçle ailesinin yanına geldi. "Abim uyanmış."dedi. Saatler sonra herkes az da olsa mutlu olmuştu. Aras'ın abileri ne kadar Aras'ı sevmelerse endişelenmişlerdi. Çünkü bütün işleri Aras yönetiyordu. Ne kadar kabul etmek istemeseler de Aras olmasa onların da bir hiç olacağını gayette iyi biliyorlardı.
Handan Hanım bu olaya sevinirken Merve ağlamaktan harap olmuştu. Bu dünyada en sevindiği insanı kaybetmek istemiyordu. Onun kızaran gözlerini gören Melek ne olduğunu anlamasa da etrafta konuşulanlardan Babasına bir şey olduğunu anlamıştı. Babasını görmek istediğini söyleyip evde bir yaygara da o koparmıştı.
Bağcıoğlu ailesinden sadece Behram ağa, Nermin Hanım ve oğulları vardı. Zaten kimse o aileden başkalarının da gelmesini beklemiyordu. Onlar bencil ve faydasız insanlardı. Berham Ağa zaten en yakın zamanda o konaktan taşınıp o aileden kopacaktı.
Aras'tan
"Baba bak kaplumbağa buldum."diye bağırdı Meleğim. Beyazlar içinde kumların üstünde kaplumbağa yakalamaya çalışıyordu.
"Denize fazla yaklaşma"diye bağırdım arkasından. Kumlara vuran denizin suyu sıcak havada serin bir esinti oluşturuyordu. Melek hızlıca koşup elimden tutup çekiştirmeye başladı.
"Hadi babacım gel geç kalırsak üzülür." Elimden tutup beni bir piknik sofrasına getirmişti. Sofranın üstünde çeşit çeşit meyveler, çiçekler, sandviçler ve daha sayamayacağım çok şey vardı. Sofranın üstündeki sepetin yanında bir kedi yavrusu uyuyordu.
"E kızım kimse yok ki burda"dedim. Harbiden de kimse yoktu. Melek neden beni buraya getirmişti ki.?
Gözümü açtığımda bembeyaz bir tavan karşılamıştı beni. Kafamı kaldırdığımda omzundaki acıyla istemsizce ağzımdan acı bir inleme kaçmıştı. Yanımdaki hemşire hızlıca doktoru çağırdı. Doktor gelip kontrolleri yaptıktan sonra bir kaç şey söyleyip odadan ayrıldı.
Doktorun ne yaptığını ne dediğini bile duymamıştım. Kafamda tek bir soru vardı. Saye yaşıyor muydu? İyi miyidi? Ya değilse...hayır hayır hemen onu görmem gerekiyordu. Benim yüzümden ölemezdi. O masumdu. Benim yüzümden ölemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara El (berdel) +18
Chick-Lit"Sahte evliliktir falan filan bana gelmez. Ben gerçek dünya insanıyım. Evliliğimizde her şey gerçek olacak." Emri vaki gibi konuşması beni sinir etmişti. "Merak etme evcilik oynayacak kadar küçük değilim." Saye; Karanlık ve acı geçmişiyle ar...