...
"Sus..! "
"Sus..."
Kafamın içinde yankılanıyordu ses.
Öyle sert soğuk bir sesle söylemişti ki bir an oturduğum yerden irkilmiş kendimi sorgulamama sebep olmuştu. Sonra hiçbir şey demeden kafamı diğer tarafa çekip pencereden dışarıyı izledim.
Derin bir sessizliğin ardından telefon çalmaya başladı. Telefonu açmamakta ısrarcıydı fakat telefon da çalmakta ısrarcıydı.
"Açsana telefonunu, belli ki birileri çok merak ediyormuş seni. Sevgilin falan mı yoksa." Şaşkınlıkla gözümü dışarıya bakan pencereden alıp şaşkın şaşkın yüzüne bakmaya başladım. Ne bakıyorsun kızım açsana telefonunu hem bu ne biçim zil sesi diyip dalga geçmeye başladı.
"Telefonum yok " dedim.
Ardından yola bakan gözleri gözlerime değdiğinde nasıl yok?
Bu telefon kimin."Bilmiyorum." dedim
Sonra da sol elini hızlıca direksiyondan çekip çalan telefonu aramaya başladı. " Yok!". Telefonum yok dedi . "Nasıl yok bu ses nerden geliyor o zaman dedim" ve telefon hala çalmakta ısrarcıydı. Eğilip koltuğun altına bakmaya başladım, yoktu orda ardından korktuğun kenarlarına elimi soktuğumda orda da yoktu. Nerde bu telefon sikecem şimdi belasını diye inlemeye başladı. Gülmeye başladım o sırada dediği şey komik gelmişti. Neye gülüyorsun? diye sorduğunda ise hiç deyip konuyu kapattım ve tekrar aramaya başladım. Bu tarafa da bakabilir misin diye sordu. Hangi taraf denediğimde ise sol tarafını gösteriyordu. İyi de o tarafa nasıl bakayım dedim. Sağ tarafında duruyordum ve sol tarafına bakmak için üstünden uzanmam gerekiyordu. Ben hiç bakamam direksiyonu bırakırsam olacakları tahmin ediyorsundur umarım.
Tamam tamam , bırakma sen direksiyon falan ben bakarım.
Ardından hafif ona yaklaşarak üstünden diğer tarafa uzanmaya çalıştım. "Ha şöyle ol, biraz laf dinle kızım". Yüzümü ona döndüğümde ise ters ters gülüyordu.
Kolum yetişmiyor dedim.
"Biraz daha eğil" dediğini yaptığımda ise hala yetişmiyor. " O zaman biraz daha yakınlaş." Biraz daha yakınlaşıp sırf önünü görsün diye tamamen üstüne eğilmiş bir şekilde telefon aramaya başladım. Elim telefonu araken ona bu kadar yakın olmak yine dengemi altüst ediyordu. Elimle biraz daha kurcaladığımda ise bir anda elime gelmişti ve gülerek buldum deyip hızlıca üstünden kalamaya yeltendim. Üstünden kalacağım sırada aniden fren yapmıştı. Dengemi sağlayamadığım içinse üstüne düşmüş acı bir çığlık atamaya başladım.
Ne yapıyorsun ya diye inledim. Bacağım dedim çok ağrıyor ve bu sefer de sebebi sensin. Merak etme dedi bensem sebebi iyileştiririm. Kafanı kaldırdı önüne bak dedi.
Bana neden bu kadar ters davrandığını anlayamamıştım.
Tam üstünden kalacağım sırada kalkmayı düşünmüyorsun herhalde üstümden deyip yüzüme baktı.
Yy-yy, yok diyebildim zar zor.
Kelimeler ağzımda düğünlemişti sanki. Kendimi toparlayarak ardından hayır, yanlış anladığınız bende tam kalkıyordum. Ve o sırada siz söylediniz. Dedim ve elimdeki telefonu ona verdim. Sonra dönüp baktığımda ise acil kapısının önünde duruyorduk. Ah be Ekinim bu me biçim zil sesi kızım ya deyip telefonu cebine attı.
Ekinim mi? Ekin mi? Kız arkadaşı mı vardı yoksa. Yok ya yok yok, yoktur herhalde. Hem sanane kızım ister olur ister olmaz yani sanane. Hem koskocaman Korel Dinçer tabiki de sevgilisi olacaktı.
Al dedi elindeki uzun siyah uzun kabanı göstererek. Ha dedim daldığım yerden çıkarken. Bi ona bi elimdeki kabana şaşkın bir şekilde bakarak ne ara indin diye sordum.
Ses Yok...
Al işte kızım, giy şunu üstüne, bakma öyle hadi, sen hep böyle yavaş mısın? değildin pardon oyun esnasında çokta hızlıydın kusura bakma unutmuşum.
Hala bakıyordum şaşkın bir şekilde.
Alsana şunu kızım diye bağırdı bu sefer. Bende direk elindekini alamya yeltenmiştim. Ve elindekine uzandığım sırada hafif kalmak zorunda kalmıştım. Elindekini alıp oturacağım sırada bi anda dengemi kaybedip koltuğun üstüne düşmüştüm. Ve acı bı inilti içinde siktir diye bir küfür çıktı ağzımdan.
İyi misin?
Acı içinde inleyerek çok iyiyim dedim sağol. Hiç bu kadar iyi olduğum zamanlarım olmamıştı dediğim sırada doğrularak elimdeki kabanı giymeye başladım ve iki oldu bu dedim yüzüne bakarak.
Anlamadım dedi.
Anlamazsın zaten dedim.
Anlat o zaman anlayalım.
Sustum..
Hala sorgular Bir şekilde yüzüme bakıyordu. Bakma öyle dedim.
Tamam deyip kapıyı sert bir şekilde çarpıp arabın ön tarafına geçmiş benim çıkmamı bekliyordu.
Arabadan çıkıp ona doğru yürümeye başladım ama dizimden dolayı pek beceremiyordum. O bunu fark ettiğinde direk yanıma gelip beni tekrar kendine yaslayıp acil kapısına yürümeye başladı.
Şey dedim kapıdan içeri girerken.
Şey, deyip sustum.
Çıldırtmadan söylesene kızım işte.
Şey kimliğim yanımda değil dedim. Her şeyim arabada kaldı ve lânet araba yoktu orda.
Olsun dedi oda, TC ni biliyorsan sorun olmaz.
Ya bilmiyorsam dedim o zaman da sorun olur mu?
Nasıl dedi şaşırarak bilmiyor musun TC ni şimdi?
Bilmiyorum.
Neden?
Boşver sebebini, sorun olur mu?
Eğer sebebini söylemezsen olur dedi.
Ne! dedim şaşırarak ve yüzüne bakarak.
Duydun işte istrsen geri gidelim. Seni gideceğin yere bırakırım ya da burda bırakırım fark etmez benim için dedi.
Yapmazsın sen değil mi? Yapmazsın beni birakmazsın dedim acı bir şekilde gülerek.
Yaparım dedi sert ve soğuk bir sesle.
Söyleyemem dedim.
İyi dedi ve beni kendinden uzaklaştırıp arkasına bile bakmadan gitti. Arabanın kapısının açtığı sırada arkasından bağırmaya başladım gerçekten beni bu halde bırakıp gidecek misin? Dönüp bakmadı. Tamam dedim bağırarak lânet olsun anlatacam, ama beni bu halde bırakma. Arabanın kapısını çarparak kapatıp yanıma geldi. Hemen şu an anlatacaksın.
Sonra aktaracağım.
Şimdi dedim.
Ayakta duracak halim yok gerçekten sonra anlatıyım lütfen, önce dinlemek istiyorum, hastaneye de girmek istemiyorum hastanenin de canı cehenneme sadece biraz uyumak istiyorum. Lütfen dedim dolan gözlerimi durduramazken gidelim mi burdan?
Önce hastane dedi sert bir sesle.
Lütfen dedim gidelim burdan.
Hastane dedim diyip hiç beklemediğim sırada ellerini bacaklarıma dolayıp beni kucağına aldı. Şaşkın gözlerle baka kalmıştım.
Böyle bakmayı ne zaman bırakacaksın?
Efendim? dedim anlamayan bakışlarla.
Böyle bakmayı diyorum ne zaman bırakacaksın?
Nasıl bakmayı?
Hiç! dedi ve sustu.
Hastaneye girdiğimizde ise bir tane hasta yatağının üstüne bırakıp doktor çağırmaya gitti. Doktor yalnız gelmişti. Korel nerde diye sorduğumda doktora anlamayan bakışlarla bana baktı. Şey dedim yanınıza gelen adam nerde. Korel Bey 'i mi diyorsunuz.
Evet! Az önce dedim.
Korel Bey telefon görüşmesi yapıyor. Anladım dedim.
Doktor pansumanı yapmaya başladığı sırada Korel gelmişti.
Yavaş ol diye inlemeye başladım.
Canımı yakıyorsun biraz daha dikkatli olur musun? Doktor şaşkınlıkla bana bakıp ardından Korel'e bakamaya başladı. Sonra tekrar pansuman yapmaya devam etti. Sonunda bitti dedim ama bende bittim. Gidelim mi ayağa kalkıp Korel'e dönerek. Tamam anlamındadır kafasını sallayıp yanıma gelip tekrar kendine yaslayarak yürümeye başladık.
Hastaneden çıktığımızda ise yine telefonu çalışmıştı. Hay senin gibi telefonun diyip açıp kullağına götürdü.
Noodlu oğlum hayırdır, diyip gözlerini arabaya dikti.
Eee dedi telefondaki kişiye halledemediniz mi yani. Sonra dönüp bana baktı ve tamam tamam akşama ordayız diyip telefonu kapattı.
Ordayız mı? Nasıl yani dedim kendi kendime beni de mi götürecek. Yok canım beni kastetmemiştir. Benim ne işim vardı ki orda zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Gölgesi
General FictionTanrı bize hayatını kabul ediyor musun diye sormaz. Seçim şansı yoktur, kaderin zaten en başından beri yazılmıştır. Sadece nasıl yaşayacağını seçebilirsin veya yaşamayacağını... Ne geçmişin ne de geleceğin... Gece Gölgeye baktı ve dedi ki, belkide...