Bölüm 15

102 17 74
                                    

Yemeklerini bitirdikten sonra hizmetçiler Inhyeon'u götürmek için geldiklerinde Namjoon, kız tekrar giyindiğinde rahatlayabildiğini fark etmişti. Gumiho, doğası gereği Yoongi'ye benziyordu: kurnazdı, soğuk bir espri anlayışı vardı. Ama iyi kalpliydi ve odadan çıkarılmadan önce Namjoon'un başını okşamıştı.

"Biraz uyu evlat," dediğinde Namjoon kızardı. Bir gumiho olarak ondan birkaç yüzyıl önde olduğu doğruydu.

"İyi geceler, noona," diye güldü, diğerlerinin onu duymaması için alçak sesle. 

Hizmetçiler kirli yatak takımlarını kaldırırken Namjoon kendi odasına döndü. Yoongi ve Hoseok orada değildi ve hayal kırıklığına uğramış olsa da, Ejder Savaşçısı bunun en iyisi olduğunu fark etmişti. 

Düşünceleri onu rahatsız ediyordu, öyle ki Seokjin'in sesini duyabildiğini, tatlı kokusunu alabildiğini düşünüyordu. Namjoon başını sallayarak resmi düğün giysilerini çıkarıp günlük kıyafetlerini giyerek saraydan gizlice çıktı. 

Umutsuzca temiz havaya ihtiyacı vardı. Muhafızları gizlice geçmek çok kolaydı. Namjoon hafif yapılı olmasa da, yirmi beş yıldır bu salonlarda oynamış ve ejderha becerilerini geliştirmişti. Gecenin bu saatinde ortalık sessizdi, hizmetkârlar günün olaylarından yorgun düşmüş olacaklardı ki birkaç bardak soju içtikten sonra erkenden dinlenmeye çekilmişlerdi. 

Namjoon, cariyelerin otorite sahibi erkeklerle güç için flört ettikleri bahçelerin etrafından dolaşıp saray duvarının üzerinden atlamıştı. Sokaklardaki rengârenk flamalara ve festival kalıntılarına bakılırsa şehir de düğünü kutluyordu. 

Namjoon duvarlara ve gölgelere yapışarak sessizce ilerlemiş ve sonunda ormana ulaşmıştı. Bu gece hiç bir bulutun engelleyemediği bir dolunay vardı ve Namjoon dolunayın güzelliğini gölün üzerinde görmek istiyordu. 

Çocukken, yarım yamalak el yazısı ya da meraklı soruları yüzünden öğretmenlerinden ve cezalardan bıktığında sık sık attığı adımları takip etti. Göl böyle bir gecede dingindi ve bunu görmek bile Namjoon'un kalbini kabartıyordu. 

Seokjin'i buraya getirebilmeyi dilemişti: ay ışığı altında yazdığı şiirleri okumasını ve güzel sesini dinleyebilmeyi...

Ejder savaşçısı boğazının arkasından ağlamaklı bir ses çıkardı, boşluk ve yalnızlık onu bir kez daha bunaltmıştı. Gözyaşları görüşünü bulanıklaştırsa da ileriye doğru adım attı. Bir avuç temiz su alıp yüzünü yıkayabilseydi, kendini daha iyi hissedeceğini biliyordu.

Kıyafetleri, devrilmiş ağaç köklerine takılırken, bir hedefe sahip olmanın iyi olduğunu düşündü. Namjoon birkaç kez tökezledi: gece görüşü mükemmel olmasına rağmen, uzuvları beceriksizdi ve her zaman adımını kaçırıyordu. 

Zihni karanlık yerlerde dolaşırken öğrendiği son şiiri hatırlamaya çalıştı:

"Aşk." Yalan bir kelime. 

Beni sevdiğin de başka bir yalan.

"Sevilen kişi rüyalarda görülür."

Bu daha büyük bir yalan,

Hiç uyuyamayan ben nasıl uyuyabilirim?

Seni rüyalarımda görmeyi umarken?

Namjoon titreyerek nefes aldı. Faydası yoktu: her şey ona Seokjin'i hatırlatıyordu. Sonsuza dek böyle lanetlenecek miydi? Sahte bir evliliğe hapsolup, halkını kalbindeki acıyla mı yönetecekti?

Gözyaşları görüşünü bulanıklaştırırken tepesinde bir baykuş öterek Namjoon'un konsantrasyonunu kaybetmesine neden oldu. Ayın üzerinden bir bulut geçerek onu karanlığa gömdü ve ayakkabısının altından bir dal kırıldı. 

DRAGON EYES {NAMJİN}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin