Bir yıl sonra
Gece çok soğuktu bu yüzden Yoongi pelerinini daha sıkı sarmıştı. Rüzgâr kalın yünü kırbaçlıyordu, yağmur onu ıslatmış, boynunda ağır bir yük haline getirmişti. Neyse ki yetimhane sadece biraz ilerideydi.
Bir ağlama sesi Yoongi'nin kulağını tırmaladığında rüzgâr olduğunu düşünerek yoluna devam etmişti ama rüzgâr kapüşonunu geriye attığında tiz ağlama sesi bu kez çok netti. Kedi iblisi gözlerini kırpıştırarak etrafına bakındı. Saat gece yarısını geçmişti, bu yüzden pazar yeri ıssızdı.
Herkes korkunç fırtınadan korunmaya çalışıyordu, o halde neden bir bebek ağlaması duyuyordu?
Ağlama sesi tekrar kulağına geldi: çaresiz ve acı içindeydi ve bu ses Yoongi'yi derinden sarsmıştı. Görmezden gelemeyince, burnu seğirerek bir ara sokağa girene kadar geri geri gitti. Her şey çok nemliyken ve rüzgâr çok sert eserken kokuları almak zordu ama sesin izini bir hanın arka bahçesine kadar takip edebilmişti.
Etrafta hiç insan yoktu. Yoongi kaşlarını çatarak boş kasaları ve fıçıları aradı. Bir başka çığlık onu hasır bir sepete götürüp dokuma kapağı kaldırdığında derisi diken diken oldu. Kedi iblis şokla gözlerini kırpıştırdı.
Ot sepetinin içinde iki bebek yatıyordu, aralarında tek bir giysi bile yoktu. Miniciktiler, ağlamaktan yüzleri buruşmuş ve soğuktan pembeleşmişlerdi. Derileri buruşuk ve yer yer kanlıydı ve sağlam göbek kordonlarına bakılırsa yeni doğmuşlardı.
Yoongi nefesinin altından küfretti. Pelerini sırılsıklam olmuş ve sırtına yapışmıştı, bu yüzden onları örtmek için bile kullanamazdı. Hasır sepeti kaldırdı ama rutubetten parçalanmıştı ve taşımak için işe yaramazdı.
"Şşşt, şşşt," dedi Yoongi.
Vücuduyla onları havadan korumak için çömeldi. Kuşağını biraz gevşetti ve kollarını bebeklerin kollarının arasından geçirerek ellerini göğsüne götürdü. Sepetin içine uzanarak ilk ikizi aldı: kız olanı.
Onu göğsünün sıcak tenine bastıran Yoongi, sağ koluyla oğlanı kucağına almadan önce sol kolunu kullanarak onu kucakladı. Zor bir işti, rüzgârın devirmekle tehdit etmesi de buna yardımcı olmamıştı.
Oğlan tekrar çığlık atmak için ağzını açtığında Yoongi, "Buradayım," diye susturdu. "Ne kuvvetli ciğerlerin var senin öyle. Sizi bulmamı mı istedin?"
İkizlerin ikisi de cübbesinin içindeyken Yoongi kuşağını sıkamayacağını fark etmişti. Yine de cüppesi üstünü örtüyordu ve iç çamaşırları en azından mütevazılığını koruyordu. Diz hizasında deri botlar giydiği için memnundu, böylece en azından bacakları hava koşullarına maruz kalmıyordu.
Yoongi, Hoseok ya da Namjoon gibi atletik değildi: geriye doğru koşabilmeyi diledi ama bunun yerine kucağında iki değerli ağırlıkla saraya doğru yürüdü. Bebekler ten tene temastan rahatlamış görünüyordu ve Yoongi titriyor olsa da yeterince sıcak olduklarını umuyordu.
Yoongi botlarını çıkarmadan tökezleyerek odasına girdiğinde İmparatoriçe Inhyeon, "Erkencisin," dedi. "Ne oldu sana böyle?"
Yoongi dizlerinin üzerine çökerek, "Lütfen bana yardım edin," diye yalvardı. Pelerin ağırlığıyla onu boğuyordu ve İmparatoriçe Inhyeon öne atılarak bağını ve çıtçıtlarını çözdü. Ağır yün yere çarparak hasırları ıslatmıştı ama ikisi de umursamadı. Yoongi'nin nemli bornozunu silkerek çıkarışını ve iki bebeği çıplak göğsünde kucaklayışını izlerken gözleri büyüdü.
Gumiho çocuklardan birini kendi kucağına alarak, "Bir erkek çocukta anlaştığımızı sanıyordum?" diye sordu. "Zavallı şey donmuş."
Yoongi'nin dişleri takırdıyordu ve eski arkadaşının önünde çıplak olmayı umursamadan iç çamaşırlarını çıkardı. Kız bebeği hizmetkârların doğum için hazırladığı yumuşak bir havlunun üzerine yatırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRAGON EYES {NAMJİN}
Fanfiction"Pençelerimden o kadar kolay kurtulamayacaksın," diye fısıldadı ejder savaşçısı. Seokjin yutkundu ve dizlerinin üzerine çöktü. "Kal ve şarap doldur," dedi ejderha, önünde ki adamın ensesini okşayıp derisinin korku terleriyle ıslandığını hissederek...