+18 Sahneler vardır !!! İyi okumalar herkese
İtirazlarına rağmen, çocuklar odalarına vardıklarında hemen uykuya dalmışlardı. Taehyung da onların yanında uyuklarken Seokjin güneşten ve çocuklarının maskaralıklarından yorulmuş bir halde bir saat dinlenmek üzere kendi odasına çekilmişti.
Yumuşak bir ağlama sesiyle uyandığında Namjoon'un oğlunu kucağına almış kendisine gülümsediğini görünce şaşırdı.
Seokjin yatak örtülerini hızla bir kenara fırlatarak ayağa kalktı. "Selam ufaklık!"
Namjoon, "Onu gördüğünde beni gördüğünden daha çok heyecanlanıyorsun," diye yakınsa da Seokjin sadece gülümsedi, çocuğu kollarından tutup usulca sevdi.
"Merhaba Namhyeok-ah," diye fısıldadı lord, bebek gözlerini kırpıştırarak ona bakarken. "Şu yanaklara bak! Seni hemen yiyebilirim."
"Çok sevimli, değil mi?" Namjoon gururla, kolunu Seokjin'in beline doladı. "İlk geldiğinden beri kocaman olmuş bile."
"Yüzü çok tanıdık geliyor..." Seokjin başını eğip kaşlarını çatarak düşünmeye başladı. "Sanki yakın zamanda böyle bir bebek görmüş gibiyim..."Namjoon boğazını temizleyerek öksürdü.
"Yuho-yah gibi mi?" Seokjin kafası karışmış bir halde İmparator'a baktı.
"Şimdi sen söyleyince, evet aynı gibiler. Ama akraba değiller, değil mi? General Jung onun Yoongi'nin kuzeninin çocuğu olduğunu söylemişti?"
Namjoon yüzünü buruşturarak, "Resmi hikâye bu," diye açıklamaya başladı. "Aslında... onlar ikiz. Yoongi onları yetimhaneye giderken bulmuş. Yuho-yah'ı öylece geride bırakamamış, bu yüzden ikisini de saraya getirdi..."
"Vay be..." Seokjin'in gözleri iri ve parıltılıydı. "Bu... çok üzücü? Onları kim terk edebilir ki?"
"Birçok insan için zor zamanlar," dedi Namjoon, oğlu ağzını açıp sesler çıkarırken Namhyeok'un saçlarını okşayarak. "Anneleri genç ya da onlara bakamayacak kadar fakir olabilir. Her iki durumda da onlar artık bizim nimetimiz."
"Duydun mu Namhyeok-ah?" Seokjin gülümseyerek eğilip çocuğun alnına bir öpücük kondurdu. "Sen çok özel bir çocuksun." Namhyeok, Seokjin'in göğsüne sokulup emecekmiş gibi ağzını açmadan önce, iri gözleriyle şaşkın şaşkın lorda bakıyordu.
Seokjin anında kızarmıştı, "Acıkmış olmalı."
Namjoon, Seokjin'i dudağından öpmek için eğilmeden önce, "İhtiyacın olanı orada bulamayacaksın, evlat," diye sırıttı. "Onu süt anneye götüreyim. Bir çift ciğeri var sanki. Gerçi hayatını kurtaran güçlü ciğerleriydi sanırım - Yoongi hyung onları böyle buldu."
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Seokjin'in grubu deniz kenarındaki maceralarından yorgun düştüğü için akşam yemeği sakindi. İmparatoriçe baş ağrısı yüzünden erkenden odasına çekilmişti, bu yüzden Namjoon kız kardeşiyle birlikte en üst masada oturuyordu.
Seokjin ona katılmayı her şeyden çok istiyordu ama hizmetkârlar sürekli taze yemeklerle odaya girip çıkıyorlardı, bu yüzden Mi Cha'yı beslemek ve çocukların yemeklerini dökmediklerinden emin olmakla yetinmişti.
Mi Cha, Seokjin'in uzun saçlarıyla oynarken, "Appa, bir prenses gibi görünüyorsun," diye fısıldadı. İpek bağlamalarını çıkarmıştı ve saçları doğal dalgalar halinde sırtından aşağıya dökülüyordu. "Bir gün ben de senin gibi saçlara sahip olmak istiyorum."
Seokjin başını okşayarak, "Elbette olabilirsin, hayatım," diye cevapladı kızını. "Sadece her gün dikkatlice taraman gerekiyor, tamam mı? Jiminie de sana gül gibi kokan özel bir saç yağı verebilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRAGON EYES {NAMJİN}
Fanfiction"Pençelerimden o kadar kolay kurtulamayacaksın," diye fısıldadı ejder savaşçısı. Seokjin yutkundu ve dizlerinin üzerine çöktü. "Kal ve şarap doldur," dedi ejderha, önünde ki adamın ensesini okşayıp derisinin korku terleriyle ıslandığını hissederek...