altay'dan
müthiş bir baş ağrısıyla uyandım. etrafa göz gezdirince ferdinin evinde olduğumu anladım ve elimi yüzümü yıkamaya gittim. aynaya baktımda yüzüm gözüm şişti ve feci çirkin gözüküyordum.
mutfağa gidip hap aldım ve suyu kafama dikledim. ferdi uyanana kadar hazır olması için birkaç kahvaltılık ve çayı hazırladım. koltuğa atlayıp keremin yokluğunda onunla izlediğimiz şeyleri izlemeye koyuldum.
evet, ilk durağımız evleneceksen gel...giren jenerikle mırıldanmaya başladım.
"canıma tak dedi aşk acısııı, denedimm dinmedi fırtınaaası. bir kere olsun tam sırasıı, evleneceksen gel."
arkamdan gelen çorap topuyla irkildim ve döndüm. ferdi bana geri zekalıymışım gibi bakıyordu.
"ne bakıyon la noldu?"
"altay götüme dönmüşsün diyecektim de götüme ayıp olacak. kerem sana hemen dönsün ya ne bu hal? ayrıca evleneceksen gel ne sayın amına koyduğum?" diyerek üstüme geldi.
"sen anlamazsın ferdiş boş ver. ayrıca amin amin. sen aşkı anlamaaz bilmeeeez, gül yansa ağlamaz sakiiin." diyerek şarkıya girdim.
derken zil çaldı, gelenler mauroyla mertti.
"şarkının sesine mi geldin amk cini ya ödüm koptu." dedi ferdi.mert geldi ve omzumu pat patladı. ama ona zıt olarak mauro inanılmaz gergin suratıyla bana bakıyordu. onu ilk defa böyle görüyorum desem yalan olmazdı.
"sen, sen pezevengin tekisin altay." diyerek tam karşıma oturdu.
"sana karşı hiçbir zaman antipatim olmadı ama keremi hep uyardım. sana güven olmayacağını, eskilerini ve dahasını anlattım. sonuç da ortada. senin burada ağzını yüzünü dağıtmak vardı ama hem kerem hem de mert sayesinde bir şey yapmıyorum. ha bu demek değil ki elime geçen her fırsatta canını sıkmayacağım. ona göre, ayağını denk al." diyerek konuştu.
ben bir şey diyemeden mert onu alarak kapıya doğru gitti. aşağıdan sesler geliyordu. mert ona önceden konuştuklarını ve üzerime gelmemesi gerektiğini söylüyordu. mauro ise biriciğini üzdüğümü ve çok daha kötülerini hak ettiğimi...ne dese haklıydı.
canım sıkılmıştı, kafamı geriye atarak ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. keremin isteğiyle ona bir süre tanıyıp uzak kalmak mı, yoksa bunun tam aksi şekilde gönlünü almak için yakın olmak mı doğruydu çok kararsızdım.
yeniden kapı çaldı, gelen ismail mert ve yunustu. halili görmemek şaşırtsa da içeri geçmeleri için çekildim.
"naber?" diyerek sordu yunus.
"yani işte, nasıl olabilirse. kerem nasıl, gördünüz mü onu?"
"sürekli bir şeyler yaparak kafasını dağıtmaya çalışıyor, klasik kerem işte." dedi barış.
"tek başına mı?" diye sordum.
elini ensesine götürerek kaygıyla cevap verdi yunus.
"yok genelde zani oluyor onunla. hobileri falan ortak ya ondan."
sinirle sırıttım, dizimi istemsizce sallamaya başlamıştım.
"gerilme altay gerilecek bir şey yok. zani yakın arkadaşımız ve doğal olarak keremin yanında. biz seninle de yakın olduğumuz için tavrımız ortada. o daha farklı, daha düşkün kereme."
"sıçayım ona tamam mı? haksızlık bu..." sesim git gide kısılarak konuştum.
"neyse neyse. senin de biraz kafanı dağıtmak lazım bence. güzel filmler var vizyonda kalkın gidelim." dedi iso.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kekosun | alker
General Fictionmahallenin sevilen, efendi çocuğu kerem ve on beşinden beri yanık olduğu en yakın arkadaşı Altay. kerem ikisini imkansız sanıyordu, sahi öyle miydi? yan shipler; barış×ismail arda×ferdi mert×icardi yunus×halil volkan×emre