(m) iste, yıldızları sereyim ayağına

659 44 47
                                    

seo changbin

yanımdaki sırnaşık, buram buram şekerli parfüm kokan kadın canımı sıkıyordu. derin nefesler verip gözlerimi devirmeme rağmen pes etmiyordu.

dokunuşlarından, sözlerinden ve sesinden bile nefret ediyordum.

"jenny, yeter." kararlı, otoriter bir sesle konuştuğumda, ince dudakları aniden gülümsemesini terk etti. yüzü düştü ve göz devirerek birazcık çekildi yanımdan.

derin bir nefes çektim ciğerlerime. şekerli parfüm kokusu hâlâ etrafımdaydı, üzerime sinmişti. yüzümü ekşitip ayağa kalktım.

"hayatım, nereye?" diye sorduğu zaman burnumdan soludum. "cehennemin dibine, jenny, geliyor musun?" diye sorduğumda bir kez daha bozulup yüzünü asmıştı.

sonunda yüksek sesten, içki ve parfüm kokusundan kurtulmuştum. hava çoktan kararmış, saat gece yarısını geçeli epey olmuştu. birkaç metre ötemde olan denize bakıp kokusunu içime çektim. tepedeki ayın ışığı, denize sermişti ışıklarını. parıl parıl parlıyordu durgun su. onu hatırlattı bana.

onun gibi durgun, güzel, sakin ve huzurlu.

gözlerimi yumup derin bir nefes çektim içime.

onun yanına gidip, durgun, güzel, sakin ve huzurlu havasını koklamam, saatlerce sevmem gerekiyordu.

[...]

"pislik herif!" içeriye girdiğim gibi, birkaç saniye beni izlemiş ve elinin altındaki su bardağını alıp, arkamda olan kapıya fırlatmıştı.

bardak, tuzla buz olup yere düştü.

ona düz bir ifadeyle bakmayı sürdürdüm. bana nefretini kusmasını, benden sinirini çıkartmasını bekledim.

"günler, haftalar oldu! beni... beni bıraktın sandım, ben..." devam edemedi, bacakları titredi ve zayıf bir şekilde zemine yığıldı. dizlerinin üzerine çöktü, mavi saçları gözlerini kapatıyordu.

cılız ve çatallı sesiyle bir şeyler mırıldandı ama derin boşlukta yok olup gitti. sessizliğe karıştı mırıltıları.

"...ben, aptal gibi bekledim seni. günlerce gelmeni bekledim, aptalın tekiyim." dedi, diğerine nazaran daha yüksek çıkan sesiyle.

ellerim cebimde, düz bir suratla izlemeye devam ettim onu.

zeminle buluşan bir damla yaş, kalbimde bir ürperti yarattı. bir şeyler kopup gitti içimden.

"ağlama," dedim sadece.

kafasını kaldırıp, kirpiklerinin altından bana baktı. karanlık olmasına rağmen, kısık gece lambasının turuncu ışığına rağmen ayırt edebiliyorum gözlerini. hatta görebiliyordum, kırgınlığı ve özlemi.
tanıyorum çünkü onu. çok iyi tanıyorum.

"seni özlemekten korkuyorum, her seferinde oluyor bu." diyerek ayağa kalkmaya çalıştı fakat belli ki bitap halde olan vücudu buna müsade etmedi.

"korkma, yanında olacağımı biliyorsun."

"olmuyorsun! yanımda değilsin, hiçbi' zamanda olmadın, olmayacaksın." nefeslerini bile zar zor çekiyordu ciğerlerine, şimdiden tükenmişti. "changbin..." devam edemedi. birkaç nefes çekti içine ve sustu, ben de sustum. ardından konuştu titrek sesiyle.

jeongbin ☓ smutshotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin