Yemekhane her zamanki gibi uğultulu ve kasvetliydi. Çelik tabaklar, içindeki soğuk yemekler, çürümüş meyveler, üzerinde su kalıntısı kalmış çatal bıçaklar ve daha bir sürü can sıkıcı şey... Öğrencilerin özellikle geçirdiği bu öğlen zamanları için birer klişe haline gelmiş bir durumdu bu.
Uğultulu sesler arasında biri sesini duyurmaya çalışıyordu. Elindeki pembe görkemli ponponları iki kere salladı.
"Aranızda beni tanımayan yok. Ben okulun yakışıklı erkeklerinin maçları için onlara başarı sağlayacak, en mükemmel tezahürat grubu-Harika Kızların-lideriyim. Evet, bütün o tezahürat şarkılarını ben buluyorum. Siz sormadan söyliyim dedim."
Gözlerindeki takma kirpiklerini kırpıştırarak etrafındaki en yakın masanın üzerine çıktı ve daha sonra herkes sustu-ama birkaç kişi dışında- Bu kişiler yemekhanenin en ücra köşesinde oturuyor ve kendi aralarında konuşuyordu. Kafasındaki kocaman kurdeleyi tutarak masadan masaya atlayan bu süslü kız, onu dinlemeyen kızlara doğru ilerliyordu.
"Hadi ama o kadar da kötü değil,"diyordu Lüle.
Lüle'nin çok güzel siyah saçları vardı.Öylesine uzundu ki bakanda hayranlık uyandırmaması imkansızdı. Uzunluğu neredeyse bacaklarına kadar siyah rengiyle de gözlerinin koyu mavisi mükemmel bir uyum oluşturuyordu.
"Öööğ," deyiverdi Şara ve önündeki tabağı kusar gibi yaparak öteye itti. "Sen ye o zaman, ben tokum" dedi. Çatık kaşlı bakışlarıyla onlara yaklaşan ponponlu kıza doğru dik dik bakmaya başlamıştı. Lüle önce ponponlu kıza bakıp daha sonra Şara'ya baktı.
"Hey, öyle bakmasana! Dikkatleri üzerimize çekeceksin," dedi.
Tırnaklarını ağzına götürdü ve sessizce, "O buraya mı yaklaşıyor?"diye homurdandı.
"Ya, ne bakıcam!"diyerek sert çıkıştı Şara. "Kayla Monelyo geliyor(!)" dedi onun adını bağırarak. Şara'nın şivesi vardı. Ardından da sırıtıp kızın yüzüne dik dik bakmayı sürdürdü.
"Benim adımı yanlış söyleme!"diye cevap verdi ellerinde tuttuğu ponponları Şara'ya doğru savurarak ve daha sonra ellerini beline koyup konuşmasını sürdürdü. "Benim adım Kaila Manolya. Tamam mı? Anladın mı, seni zavallı şey!" Son kelimelerini daha yüksek sesle bağırarak söylemişti.
Bir anda bu kızın arkasında erkek ve kız karışımı kalabalık grup belirdi. Lüle bir kenara sinip kaçmıştı.
Şara ellerini masaya sertçe vurup karşısındakine yemek artığı fırlatarak bağırdı. "Sen kime zavallı diyosun! Canın dayak istiyor galiba, ha!"
Hayretler içerisinde kalan Kaila, üzerine atılan bulamaç olmuş yemek artığına baktı ve yüzünü buruşturup Şara'ya doğru çığırarak, ponponunu fırlattı ve Şara'ya tokat atmaya yeltenirken arkadaşı Aurora, hışımla masadan kalkıp Kaila Manolya'nın sıkıca kolunu tuttu. Birbirlerine ölümcül bakışlar atan bu iki kız, herkesin durup şaşırmasına neden olmuştu. Aurora, Kaila Manolya'yı arkasındaki kalabalığa itti.
"Senin saçmalıklarınla uğraşamayız Kaila. Ah(!) Hep aynı şeylerden bahsedip duruyorsun. Senin kendini kanıtlama çabaların sıktı artık...iyice ileri gitmeye başladın." dedi ve Şara ile beraber ilerlerken durup geri döndü."Ponponlarını yerden almayı unutma."
Aurora ve Şara birlikte yemekhane salonundan hızlıca koridora çıktılar.Koridorda onları bekleyen Lüle'yi gördüler. Lüle onlara yaklaştı ve çekingen bir hâl ile sordu.
"Ne oldu? "
Aurora, ciddi bir ifade ile cevap verdi.
"Yanımızda olsaydın sormazdın. "
Şara aniden konuşmatı bölerek sınırlı bir şekilde bağırdı.
"Hem kaçıp gittin hem de şimdi ne olduğunu mu soruyorsun! "
Kaila Manolya arkalarından bağırarak kızlara doğru koşuyordu.
"Buraya gelin, sizi pislikler! " dedi ve o sırada Şara,
"Buraya yaklaşıyor, koşalım! " deyiverdi.Tam koşmaya yeltenmişti ki bir an vazgeçip çatık kaşlarının arasından arkasına dönerek şöyle dedi:
"Ya da durun ya, gelsin..."
O sırada Lüle Şara'nın sözünü kesti.
"Arkasından kalabalık grup da geliyor olabilir, koşup şundan kurtulalım."
Şara, Aurora ve Lüle koridor boyunca koşmaya başladılar. İlerde görülen depo gibi bir yere girdiler. Orası boştu ve okulun arka bahçesine açılıyordu. Şara zeminde kayarak-eski spor ayakkabılarının yırtılmasına aldırış etmeyip-önündeki demir kapıya asıldı. Ama genelde kilitli olmayan kapı kilitliydi.
"Açılmıyor..." diye söylenen Şara'nın sesi boşlukta yankılandı ve ardından bir ses duyuldu.
"AURORA!" diye bağırdı Kaila. Daha önce hiç olmadığı kadar sinirli görünüyordu. Konuşmasına biraz soluklandıktan sonra devam etti. "Sadece sen ve ben bir düello yapacağız. Var mısın?"
"Üçümüzden korktun değil mi(!)"
Şara, bu sözleri söylerken, acımasızca Kaila'ya bakarak gülümsedi ve durup Lüle'nin kıkırdamasını dinledi.
Aurora, Kaila'ya döndü.
"Kursta olduğu gibi yenilmek istiyorsun herhalde...arkandan grubunu da getirmemişsin(!)"
Ancak bunun üzerine Kaila beklenmedik bir kahkaha patlattı. Keyifli bir ses tonuyla, "Asıl siz bayağı korkmuş gibi görünüyorsunuz. Benden kaçıyordunuz!" dedi.
Lüle, Kaila'ya cevap vermek için atıldı.
"Hey, seninle uğraşmak istemedik sadece!"
"Neyse,"diye araya girdi Şara.
Aniden Kaila Manolya, "Aaahhh!" diye bağırarak Aurora'ya doğru tekmelerini savurdu. Aurora ise şaşırarak aşağı yukarı, sağa sola gelen tekme darbelerini dirsekleri ile savuşturup engelledi ve daha sonra havada kendi etrafında dönerek Kaila'ya bir tekme geçirdi. Kaila onu durdurmaya çalıştı fakat ardından bir tekme daha yedi. Bu onun dengesini kaybedip düşmesine neden olmuştu. Daha sonra gelecek olan tekmelerin devamı için yere çöküp kapanan Kaila bir an durup bekledi. Aurora, Şara ve Lüle'nin bağrışları duyuldu. Kaila neler olup bittiğine bakmak için başını kaldırdığındaysa yeniden yere kapaklandı çünkü çok güçlü bir akım kızların havada uçarak metrelerce yerde yuvarlanmasına sebep olmuştu. Şara acıyla bağırdı. Kim olduğu bilinmeyen bir erkek Şara'nın bacağını koparırcasına ısırıyordu.
"Sapık! Kurtarsanıza lan! Bi'şey yapmaya mı çalışıyor?!" diye bağırdı Şara.
Aurora, güçlükle yerinden kalkmaya çalıştı. Ancak aniden beliren başka bir erkek hızlı bir şekilde diğer erkeğin üstüne atladı ve onu geriye çekerken ikisi de birbirine sarılarak zeminde ters takla atıp yuvarlandılar. Bu kargaşa yüzünden erkeklerin birinden düşen taş çoktan parçalara ayrılmış ve etrafa koyu bir mavilik saçmaya başlamıştı bile! Bu mavilik gittikçe yoğunlaştı ve "Olamaz, hayır" gibi haykırışların arasında güçlü bir rüzgârla yayıldı. Fırtına sanılan bu büyü, kızları etkisi altına almıştı. Rüzgâr kızların saçlarını ve üniformalarını uçuşturuyor, onları oldukları yerde güçlü birer savaşçıya dönüştürüyordu. Onlar artık bir vampir kadar güçlü ve hızlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okulda Tek Grup
VampireHer şey sıradandı... taa ki o büyülü kitap ve iki esrarengiz çocukla karşılaşana kadar... Hikaye devam ettikçe gizem daha da derinleşecek. Kaderine tutsak olmuş bu sıradan kızlar, büyüyü ve vampirlerin dünyasını keşfedeceklerdi: Aslında bu kadar bas...