vardır her korkaklıkta bir dik duruş

31 6 12
                                    



"jeongin de geliyor mu?" jisung gözlerini televizyon da oynanan maçtan çekmeden soruyor bunu, cips yüzünden yağlanan ellerini ağzıyla temizlemeyi tercih ederken yüzümü buruşturarak izliyorum onu.

"söyledim, gelir herhalde." diyorum umursamıyormuşum gibi ancak zaman zaman pencereden geliyor mu diye de kontrol etmeyi ihmal etmiyorum.

jisung son zamanlarda ben de olan değişikliği fark ettiğinden eskisinden sık bir şekilde beni darlamaya başlıyor. tahmin edebileceğiniz üzere çoğunlukla beni onlara davet etmekle ya da sürekli plan yapıp gezip tozmakla alakalı oluyor tüm bunlar. sonunda bu isteğini gerçekleştiriyor da üstelik, şuan jisunglarda hiç de ilgilenmediğim bir takımın futbol maçını izliyoruz.

"minho tanımıyorum dedim sana, benimle ilgisi yok konunun!"

chanın yüksek sesi odayı doldurduğunda istemsizce kulak misafiri oluyorum mutfakta tartışan ikiliye. "anneme istemediğimi söyledim, daha ne yapabilirim bu konuda." konunun ne olduğunu anlayamasam da chanın ailesinin minhoya kız ayarlama peşinde olduğunu anlıyorum ancak jisungun dediğine göre ilişkilerine destek vermeyen bir aile değillerdi diye anımsıyorum.

"ne kadar yanındalarmış gibi görünse de chanın ailesi de oğullarının eşcinsel olmasını istemiyor sanırım." diyor jisung onların duyamayacağı bir ses ile.

minhonun sesini duyduğumda üzülmeden edemiyorum bu ikiliye. "annenin bana nasıl baktığını bilmiyorsun chan, suçlamıyorum onu ve senin için beni sevmek zorundaymış gibi davranıyor ama gözündeki öfkeyi görüyorum ben. şimdi de bir anda sana arkadaşlarının kızlarından bahsetmesi normal mi sence?"

minhoyu haklı buluyorum elbette ancak chanın bulunduğu konumda da elinden gelen bir şey olmadığını biliyorum.

"değil canımın içi, ben gerekli cevabı verdim zaten. şuan haksızlık ediyorsun..." seslerinin ne denli bize ulaştığını bilmeden tartışmaları utanmama sebep oluyor, sanki duymamam gereken şeyleri duymuşum gibi hissediyorum.

o sırada çalan zil hevesle yerimden kalkmamı sağlıyor çünkü hem artık onları duymak istemiyorum hem de gelen kişinin jeonginden başkası olmadığının farkındayım.

"koş seninki geldi." diye arkamdan seslenen jisunga aldanmadan açıyorum kapıyı. "selam!" diyor her zamanki neşeli tavrıyla jeongin. siyahlara bürünmüş hali beni şaşırtıyor çünkü genelde renkli giyinmeyi seven birisi kendisi.

"hoşgeldin, geç." dediğimde chan ve minho tartışmalarını bitirmiş olacaklar ki gelen jeongini karşılıyorlar.

"seol onu sattığım için trip attı." jeongin kendini koltuğa bırakırken söyleniyor. "onu da getirseydin." minho gülerek alaya alıyor ancak getirse de hoşuna gideceğinin de farkındayım.

chan içeri girdiğinde bozuk yüz ifadesiyle jeongine selam veriyor ve minhoya hiç bakmadan yerine oturuyor.

"öyle kös kös oturacağımızı düşünmediniz herhalde!" diyerek içeri giren jisung elindeki biraları masanın üzerine bırakıp bir şarkı açıyor.

etrafta dans etmeye başlarken oturan minhoyu kaldırıp kendine eşlik etmesi için zorluyor ancak minho sahte bir gülüşle onu itmeye çalışıyor ancak jisungun yersiz ısrarına daha fazla dayanamayıp so hot ile dans etmeye başlıyorlar. jeongin oturduğu yerden elleriyle dans hareketlerine eşlik ederken chan minik bir tebessümle izliyor sevgilisini.

jisung şarkıyı bastıracak bir sesle eşlik şarkıya eşlik ederken minhoya doğru bağırıyor. "everybody's watching me!" minho beklemeden elini mikrofonmuş gibi uzatan jisunga dönüp yanıt veriyor. "cause I'm hot, hot!"

öğlen ayartması | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin