Odadan içeriye girdiğim an ablamı dansöz kostümleri içinde. Sakallı kocaman bir adamın kucağında gördüm. Biz odaya girer girmez ordan kalkıp ağzındaki dağılmış ruju sildi ve bizi görünce daha da şaşırdı.
"Meryem ablacım ne işin var senin burda güzelim?" Deyip elimi tutmaya çalıştı.
Elimi hızla elini değdirmeden çekip "pisliğini bana da bulaştırma."
Bakışlarım arkadaki göbekli kırklı yaşlarda olan yarı kel adamı buldu. Boynundaki ve elindeki kalın altınlardan zengin olduğu kesindi. Birde yetmez gibi dişlerinin üst tarafı da ful altındı. Gülüp o iğrenç ağzını bize sunuyordu.
Bakışlarım ablamı buldu saçlarını ne zaman yaptığını bilmediğim şekilde sarıya boyanmıştı. Diplerinde ise hala siyah saçları vardı ve gözüküyordu. Yüzüne ise çuvalla boya sürmüş gibiydi. Dudağında kırmızı dağınık ruju, gözlerinde kalın sürmesi ve yeşil boyası vardı.
Üzerine ise bakmaya utanıyordum. Üstünde kırmızı allı pullu bir sütyen altında ise kalçasına kadar derin yırtmaçlı bir etek vardı. Eteğinde de üstündeki gibi altın işlemeler vardı.
Bu halde ona ne diyebilirim bilmiyorum. Ama daha fazla susamayacağım aşikardı. İlk önce son kez ikisini de tepeden tırnağa kadar süzdüm.
"İğrençsiniz. Tiksiniyorum sizden. Bu halin ne senin? Üç kuruş için yaptıklarına bak. Ne diyim ben sana. Bu giydikleri ne mi yoksa az önce gördüklerime mi bir şey diyeyim ben?"
Yanıma yaklaştı elimi tutamadı ama konuştu. "Bak ablacım bu Aslanım biz evlenicez. Valla bak az önce de yanlış anladın sen. Gözünde bir şey kalmış eniştenin ona bakıyordum."
"Gözünde bir şey kalmış eniştemin?" Diye gülerek tekrar ettim.
"Evet demi Aslanım?"
İlk defa o iğrenç dişlerini göstererek konuştu. "He vallah öyle oldu kız."
Son konuşmamız bu olacaktı. Son cümlelerimi seçerek kafamda toplayıp konuştum. "Bana bak bir daha benim karşıma çıkma. Altı aydır hangi delikten çıkmadıysan yine çıkma. Sakın ola köye gelip benim başıma da bela açma!"
Odadan peşimden gelsede koşarak çıktım. Kapının önünde iki adam önümü kesince Mustafa arkadan bağırdı "hayırdır ne yapıyorsunuz koçum siz?" Diye sinirle sordu.
Adamlar ikiside arkayı gösterdi. Aslan eniştem! Hıh bu görgüsüzündü demek burası da. Normal gördüm bunu böyle bir dağ ayısının şair yahut ressam olacak halı yoktu ya. Ya at hırsızı ya da pavyoncu olacaktı tabi.
"Hayırdır gençler bir çayımızı için." Diyip arkadakine işaret verdi. "Hem bakın Yarenle konuşacaklarınız vardır sizin!"
Mustafa konuşmadan konuştum "Yaren ya şimdi giderim ya da daha beteri ölü benden söylemesi."
Yaren yanındakine dönüp "nolur bırak Aslan gitsinler. Kurbanın olayım. Aramızı daha da bozmayalım. O bana annemin yadigarı."
Diyince o da "eyi hadi iyi akşamlar o vakit gençler."
Mustafa koluma girince son kez arkama dönüp "bundan böyle senden son kez bir şey isteyeyim mi Yaren?"
Hızla ve ümitle başını salladı "iste tabi! Ne istersen yaparım!"
"Annemin adını o kirlenmiş ağzına alma olur mu? Ben sana annem derdim ya hata yapmışım bunca vakitten beri. Söylemişlerdi ama ihtimal bile vermemiştim bu kadar iğrenç bir insan olacağına."
****
Genç kız son sözlerini söyleyip arkasından da Mustafa'yı alarak odadan çıktı. Geride yıkık bir kadın bıraktığından habersizce gitti.Bu kız bu lafları zerre hak etmiyordu. Nedeni ise basitti. Arkasındaki dağ ayısı onu zorla burda tutuyordu. İlk başlarda buranın karşısındaki, yine bu adamın olan lokantaya, bulaşıkcı olarak girmek istemişti.
Bir ay sonra bu adam burda bir iş teklif etmişti iki katı maaşla. Genç kız, kardeşine destek olmak istemişti. Kendisi açıktan bitirmişti liseyi. Ama lafa söze rağmen bacısını yatılı liseye yollamış okutmuştu. Ona üniversitede okutup hayali olan doktorluğu yapabilsin diye yapmıştı.
Onuda alıp burda kimsesiz piç muamelesinden bıktığı için ya İstanbul'a ya da İzmir'e, Muğla'ya gideceklerdi. Ama bu adam tüm hayallerini elinden almıştı. Onu burda dansözlük için almıştı. Ve bırakmaya da niyeti yoktu.
Son bir haftadır ise daha da beter olmuş sırnaşmaya bile başlamıştı. Yaren artık çaresizce yere sinmişti. Arkadaki adam ise "hadi herkeş ağaç oldu Yaren hanım!"
Kolundan tutulup kaldırıldı kadın yerinden artık hiç bir şeye mecali yoktu. Ölmek onun için bir kurtuluş yolu olacaktı. Tutunduğu tek dalı da kırılmıştı. Yaprakları solmuş bir ağaç gibiydi zaten son zamanlarda şimdi ise yaprakları tek tek dökülüyordu. Dalları çırıl çıplak kalmıştı. Hemde bir daha çıkmayacaktı daha güzel yaprakları.
****Mustafa yanında koltuğa sinmiş kıza durdurduğu evinin önünde sıkıca sarıldı. Kız kollarında ağlamaya başladı. "çok utanıyorum Mustafa. Neler yapmış ablam?" Diyip hıçkırdı.
Göğsündeki başımı kaldırıp yüzümden ve gözlerimden öptü. "sen değil o utanmalı yavrum. Hadi eve çıkalım hava buz gibi zaten." Burnumu çekip başımı salladım. Burnunun ucunu öpüp "kızarmış bu minik!" Dedi.
Sonra ikimiz birlikte binaya girdik. Evin kapısını açınca ikimizde salona girdik. "Benim çok uykum var. Sende çalıştın yorgun olmalısın hadi yatalım." Diyince gülüp "olurrr!" Dedi.
Başımı hadi anlamında sallayınca beni kucağına alıp "gel odamıza gidelim hayatım o vakit!" Deyince kucağından inmek için ayaklarımı oynatıp "çabuk beni indir Mustafa!"
Cırlamama karşı başını sallayıp beni yere bıraktı "aman he sende ne çingene çıktın böyle!"
Arkama dönüp montumu çıkardım "burda yatarım ben."
Mustafa imkansız bir şey istermişim gibi bakıp "olmazz içerde yat ben burda da yatarım." Dedi.
Elini tuttum kandırmam lazımdı yoksa susmazdı ve gece de rahat durmazdı. "Ama Mustafa ben şuan değil senin eşin olursam orda yatmak istiyorum." Dedim.
Gözleri küçük bir çocuğun pamuk şekeri aldığında ya da yeni bir oyuncağa kavuştuğunda ki gibi patlamıştı. Bu haline karşın; gece gibi siyah saçlarını karıştırdım ve ayak ucumda yükselip yanığına minik bir buse kondurup geri çekildim.
"Allah'ım bir rüya ise bile uyanmayayım nolursun! Sen ne dedin yavrum evlenirsek mi dedin yoksa bu hain kulacıklarım bana ihanet mi ediyor!?"
Başımı sallayıp "öyle dedim.." kollarımı göğsümde birleştirip arkamı döndüm ve "yoksa sen benimle sadece gönül mü eyliyorsun? Hıh küstüm!" Dedim.
Şaşkınca önüme geçip "saçmalama güzelim valla yok öyle şeyler!" Deyince öbür tarafa döndüm. Yine önüme geçip kollarımdan tuttu. "Sen istersen hemen olur ama beni ister misin bilmem?"
Bu son söylediği kaşlarımı sonuna kadar çatmama neden olmuştu ne demişti o istersen he! Ölürüm lan ben sana. "Seni istersem mi?" Elini alıp sol göğsüme bastırdım "burası senin için çöldeki susuz Bedevi gibi kavrulurken bir de istersen mi dersin? Sevdiğim." Sondakini fısıltıdan hallice bir sesle söylemiştim.
"Ne dedin sen? Beni ister misin senden yaşlı bir adamı? Hemde senin güzelliğin yanında bir evsiz berduş gibi gözüken bu adamı?"
"Evet ahmak evet! Seni istiyorum hemde nefesim yettiği müddetçe!"
Ağzı açık kalmıştı adeta "bende seni gülüm. Ölürüm ben sana." Diyince ikimizin gözünden de birer damla yaş düşmüştü. Kendimi sanki yuvasına girmek isteyen bir kuş edasıyla göğüs kafesine sakladım.
Ayrıldık "O zaman yatalım artık saat gece yarısına yaklaştı. Sen orda bende karşında sevgilim."
Odadan çıkmıştı bende çekyatların ikisini de açıp montumu astım. İki çarşaf, iki yorgan, iki de yastıkla gelince yataklarımızı yapıp karşılıklı yattık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy Aşkı
Novela JuvenilKöyün ağası ve hizmetçinin kızı arasında 2000lerde geçen bir aşk hikayesi. Azad annesinin ısrarları üzerine önüme gelen ilk kızı sana gelin diye almazsam der ve odaya o gün annesine yardım etmek için gelen Zeynebin girmesiyle gelinini bulur. Hırçı...