Şimdi köye çıkmıştık ve kapının önünde duruyorduk. Mustafa elimi tuttu "sakin ol güzelim. Annemler bir şey demez mutlu olurlar hemde buna." Başımı salladım ve içimde inşallah diye dua ettim.
Kapıyı çaldı ve elimi sıkı sıkı tuttu kapıyı Asiye abla açtı bize gülümsedi. Sonra bakışları birbirine kenetli ellerimize kaydı ve hiç bozmadan gülümseye devam etti. "hoşgeldiniz çocuklar buyurun."
İçeri girdik salonda Musa amcada vardı. Elimi çekmeye çalıştım fakat daha da sıkı tutmasından başka bir şeye yaramadı bu. Sustum sadece "oturun çocuklar" diyince oturduk karşılarındaki sedire.
Musa amca, yeni ayırdığımız ellerimize bakarak "hayır ola inşallah." Dedi. Sustum sadece bir şey demeye utandım. Kocaman insanların yanında bunları konuşmak benim için çok zor bir şeydi. Elimi kucağımda önüme bağlayıp öylece durdum.
Mustafa konuşmaya başladı "baba biz nikah tarihi aldık. Bu işler uzamaz malum. Bir hafta sonrasına ilk size geldik. Sonra da Zeynep'in yanına uğrayalım dedik."
Musa amca bir nefes çekti. Ne söyleyeyim bilmiyorum diyor gibi bakıyordu. "Asiye çay koy çocuklara." ayağa kalkınca "otur kızım hazır zaten çay." Kalktığım yere gerisin geri oturdum.
Musa amca "siz nasıl isterseniz öyle olsun. Bana biraz acele geldi ama madem öyle olsun dersiniz. Zeynep de hemen hemen bir hafta da evlendi şimdi size bir şey diyemem o yüzden."
Gelen çayından bir yudum aldı "beraber bir alış verişe çıkın. Asiyeyi de alın hem eve çeki düzen verin hem de gelin kızımıza bir kaç parça bir şey alın."
Mustafa onayladı onu Asiye anneye dönüp "annem hazırlanın beraber çıkarız. Hem Zeynep'i de ziyaret etmiş oluruz." Asiye anne mutlu ve heyecanlı bir şekilde ayağa kalktı. "olur oğlum" ayaklandı.
Odada Musa amcayla kalmıştık. Bana yönelik bir soru sordu "ablan ne der kızım? Haberi var mı?" Gülümsedim acı saklı bir gülücükden ibaretti aslında bu. "var amca onaylıyor o da hatta." Başını salladı.
Çay bardaklarını toplayıp mutfağa götürdüm hızla yıkadım. Emineyi de hazırlamış bir şekilde geldi Asiye anne. Elinde de ufak bir sırt çantasıyla. Aklıma kıyafet almak geldi şimdi yanımdakileri görürlerse Mustafa da kaldığımı anlamalarından korktum.
Asiye anneye mutfakta tekken "bizede uğrasak bir kaç parça bir şey alsam." Tabi kızım dedi sadece.
Arabaya binince Mustafa'ya "Meryemlere de uğrayalım kız üst baş alsın kendine bir kaç parça. Zeynepler de kalırız belki. Akşam oldu nerdeyse zaten."
Mustafa arabayı evin önünde durdurunca hızla inip eve girdim ve birkaç parçayı hızla çantama koyup geri bindim arabaya.
Mustafa arabayı konağın önünde durdurunca akşam ezanı okunuyordu. Kapıyı çaldık kapıyı Zeynep açtı. Karşısında bizi görünce şaşırdı ve "hoş geldiniz" diye karşıladı bizi.
Hepimize tek tek sarıldı "buyrun çok şaşırdım. Mutlu da oldum." Diye gülücükler saçtı bize adeta. İçeri girince avludaki koca sofrayı gördüm.
Nurhan hanım ayağa kalkıp "hoş geldiniz buyrun dünürlerim gelmiş." Diye karşıladı bizi Azad ağa da el öpüp karşıladı Musa baba ve Asiye anneyi.
Nurhan hanım yaşlı kadına itafen konuştu. "Bunlar Zeynep'in ailesi. Bu da eşimin kardeşi ve kızı." Diye gösterdi kız sanki ezici bir şekilde baktı bize ve yerinden bile kalkmadı.
Asiye anne, "duyduk ağanın başına gelenleri geçmiş olsun." Nurhan hanım iç çekip "sağolun buyrun sizde" diyince hep birlikte oturduk masaya.
Yemekler sesizce yenilirken Dilan denen kız konuştu. Kuzeniymiş Azadlar'ın hala kızı. "Sizde çokta ani geldiniz maşallah!" Diye alttan altta laf sokmaya çalıştı. Annesi kolunu çimdikleyip "sana mı sorup davet alıcaklardı?"
Zeynep konuştu bu sefer "rahatsız mı etti ailem seni Dilan. Çok istersen yukarı çıkabilirsin."
Belliydi Zeynep sinirlenmişti bir şeye yoksa durduk yere böyle terslemezdi insanları. Ona bakınca bana gülümsedi.
Dilan da araya girip "ben bu masaya fazla mıyım yani Zeynep öyle mi diyorsun şimdi de?"
Azad ağa lafa atladı hemen karısını savundu. "Öyle mi dedi yengen Dilan? Abartmayın da yiyin yemeğinizi."
Yemek yenip sofra toplanınca Zeynep, ben ve Yeşim aynı odaya geçtik. Zeynep'e dönüp "Mustafayla nikah günü aldık biz. Bir hafta sonraya."
O da benim kadar heyecanlandı "hayırlı olsun çok sevindim."
Yeşim de konuştu "hayırlı olsun tebrik ederim şimdiden."
Yeşim'i isteme ve düğün dışında görmemiştim. Öyle konuşma şansımız hiç olmamıştı hele ki. Ama nedense bu kıza kanım kaynamıştı. Kuzeni gibi cadı biri değildi bu kız. "Teşekkürler kızlar." Deyip cevapladım ikisinide.
Hep birlikte odada oturuyorduk sessizlik çöktü birden. Aklıma Azad'ın nasılda Zeynep'i savunduğu gelmişti. "Kocan seni çok seviyor galiba baksana masada nasıl da korudu."
Derin bir iç çekişin ardından Yeşim de bana katıldı "bencede baksana ne de güzel savundu seni."
Sustu ve zar zor konuştu "bilmiyorum hala bana inanmıyor gibi hissediyorum. Daha yakın davranıyor ama bunu ağladığım içinde yapmış olabilir."
Ne olduğunu anlamadığım için kaşlarımı çatıp sordum. Olan her şeyi ne varsa içini çeke çeke anlattı. Ali ağanın yaralanmasından meçhul bir mektup yüzünden Zeynep'i suçlu tutuyorlardı. Neydi bunun mantığı peki? Çok çok saçmaydı.
Bir anda üst katta bağrışma sesi geldi. Hızla merdivenlere koştuk hep birlikte. İçeri girince Ali ağayı yatakta görünce üzülmüştüm adamın haline. Koskoca Ali ağa bile düşmüştü. 1.80 boyunda bastığı yeri altmmışında bile inleten bu koca adam bile düşmüştü. Ne mal ne varlıkda kafi gelmemişti. Boşuna düşmez kalkmaz bir Allah dememişler. Çokta doğruydu bu laf örneği de karşımızdaydı şuan.
Acıdım bu haline ben bile kendi halimi unutup ona acıdım. Nurhan hanımı gördüm nasıl bedbaht olmuştu. Herkesin acısı kendine hastı. Herkes şu hayatta kendine biçilmiş kılıfa uyar ona göre yaşardı.
Baran sinirlendi "ne yaptın lan sen bir damar yolu açacak serum takıp iğne yapıcaksın onu da mı beceremedin?" Diye sinirle sordu karşısındaki otuzundaki boyalı kadına. Bu hemşireydi öyle mi? O tırnaklarla yapıyordu galiba iğneyi.
Bakışlarımı aşağı çevirince gördüğüm manzara içler acısıydı. Koluna bağladığı yüzünden kan durmamış akıyordu. Birde adam kangren olucaktı nerdeyse. Hızla söktüm plastik eldiveni. Diğer koluna bağlayıp kolonyalı pamukla sildim. Elimle damarı bulunca da deldim. Açıkçası kolay olmamıştı damarları çok hareketliydi. Serumu da baş ucundaki çiviye taktım.
Diğer koluna baktım ve pamukla sildim. Üstüne alkollü pamuk bastım. Biraz acı versede temizleyecekti bu yarayı. Arkamı dönüp "sen sağ koldan damar yolu açmaya çalıştığın yetmez gibi birde kılcal damar mı seçiyorsun?"
Kadın hiddetle "sen nesin doktor da mı bana böyle diyorsun?"
"Bende hemşirelik okudum ve ilk yıldan öğreniyoruz bunu."
Odada ki gerginlik devam ederken Baran konuştu "yarına eşyalarını toplayıp geri dön evine. Bir daha da bilmediğin işi yapma."
Kadın sızlanıp "ama ağam ben.."
Konuşmasına müsade vermedi bile. Babası cidden kıymetliydi demekki onun için. Bana dönüp "sen burda çalışır mısın? Babamın ilaçlarını versen yeter. Bizede bir iki öğretisin geceleri de biz idare ederiz."
Sustum Mustafa bir şey demeyip bana bakınca "olmaz malesef yeni evlenicem. İmkanı yok bunun."
Baran bir kez daha ısrar etti "birkaç haftalığına ben yeni düzgün birini bulana kadar en azından."
Buna bir şey diyemedim ve "tamam" diyip sustum. Baran abi sıcaklığıyla gülümsedi bende ona güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köy Aşkı
Teen FictionKöyün ağası ve hizmetçinin kızı arasında 2000lerde geçen bir aşk hikayesi. Azad annesinin ısrarları üzerine önüme gelen ilk kızı sana gelin diye almazsam der ve odaya o gün annesine yardım etmek için gelen Zeynebin girmesiyle gelinini bulur. Hırçı...