Mark arabayı evimin önüne çektiğinde ben yalnızca adamı izliyordum. Güvende hissetmiyordum. Konuşacak halim yok gibiydi. Serra neşeyle arabadan indi.
"Aa başardınız demek? Bize gerek kalmadı mı yoksa?" dediğinde adamın yüzünden gergin bir ifade geçti ve gülümseyerek arkadaşıma döndü.
"Merhaba, ben Deniz. Evet başardık ve ben de şaşkınım. İşin doğrusu bu genç bayan bir hışımla arabaya yüklendi ve çıkardı beni bu rezaletten."
Nezaketine duyduğum şaşkınlık ağzımı açık bırakmıştı. Önce Serra ile el sıkışıp sonra Mark ile tanıştı. Ben ise bir elim çitte diğeri karnımda onları izliyordum. Serra bana doğru yürüdüğünde söylediklerini zor algıladım.
"Hayatım sarsılmış gözüküyorsun iyi misin?"
Adının Deniz olduğunu öğrendiğim adam beni izlerken ağzı oynuyordu. Sadece ağzını oynatarak "çeneni kapalı tut" cümlesini heceledi bana.
"Yok bir şey. İyiyim." Panikle konuştum. Neden söylediklerini dinlediğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sadece beni tetiklemişti ve iyiyim deyip geçiştirmek daha kolayıma gelmişti.
"Haydi kahvaltı yapalım, bize katılmak ister misin Deniz?"
Bu teklifi duyduğumda kulağım çınladı. Mark ile sohbet ediyorlardı ve Mark bu teklifi yapmıştı. Tanrım keşke defolup gitseydi sadece. Ama gözlerini bana çevirip gülümsedi.
"Çok sıcakkanlı insanlarsınız. Buraya taşındığım için pişman olmuştum ancak şu an böyle hissetmiyorum."
Lanet olası. Dönüp eve doğru yürüdüm Serra da peşimden geliyordu. Koluma girip konuşmaya başladı.
"Bu ne böyle Nil, ne hoş adam yahu."
"Tek istediğim defolup gitmesi, beni inanılmaz korkuttu Serra. Kahvaltıyı sen ayarlar mısın biraz yürüyeceğim." dediğimde gözlerim dolmuştu.
"Bak bana güzelim, yine kabus mu gördün?" dediğinde kendimi tutamayıp ona sarıldım.
"Kahrolası beni tehdit etti Serra." Bana inanması için yalvaran gözlerle arkadaşıma baktım.
"Kim? Bu adam mı? Nasıl yani olanları anlatır mısın?"
Bir sigara daha yakıp yaşadıklarımızı anlattığımda beni sessizce dinledi. Normalde beni duyar duymaz o adamı kovacak arkadaşım önce düşündü sonra koluma dokundu ve konuşmaya başladı.
"Sana inanıyorum güzelim. Ancak son zamanlarda çok paranoyak bir ruh halindesin ve şu ilaçlar, onları kullanıyor musun?"
"Uyumama yardım ediyorlar Serra."
"Uyumak için pek çok şey yapıyorsun, hele o sigaralar... eminim seni paranoyak yaptıklarına."
"Konumuz bu mu gerçekten? Adamın bana fiziksel şiddet uyguladığından bahsettim az önce?"
Önce bir iç çekti. Sonra konuştu.
"İzleyelim onu biraz ne dersin?"
Gözlerimi devirip arka bahçeye doğru gittim. Sabah sabah ne yaşıyordum böyle. Acaba gerçekten ben abartmış olabilir miydim? Dün gece çok fazla uyku ilacı aldığımdan beynim hala bulanıktı.
Belimde bir el hissettiğimde yerimden zıpladım.
"Nil" demişti yalnızca.
Tanrım. Ses tonu bile farklıydı.
"Seni korkuttuysam çok özür dilerim. İstediğin zaman çekip gidebilirim." Arkamdan kulağıma fısıldıyordu.
Ona doğru dönmeye cesaretim yoktu.
"Dalga mı geçiyorsun? Beni tehdit ettin?"
Bir iç çekme sesi geldi. Elleri sırtımda dolandı. Beni kendine çevirdi. Dudaklarını büktü.
"Sadece sinirlendim, çok üzgünüm."
Konuşmama izin vermedi elleri sırtımdan yukarı çıktı boynumdan dolandı. İki parmağını dudaklarımın üzerinde kenetledi ve konuştu.
"Hadi tekrardan tanışalım, gel benimle."
Ruh halinin değişikliği şok geçirmeme sebep oluyordu. İkna edici bir tarafı vardı ve özellikle Serra da benim ufaktan tırlattığım konusunda kafamı karıştırınca sessiz kalmayı tercih ettim. Yavaş adımlarla peşinden salona doğru yürüdüm.
Sohbetin geri kalanı hayatlarımız hakkındaydı. Deniz'in yeni boşanmış bir dul olduğunu ve iç mimar olduğunu öğrendik.
"Peki hangi rüzgar attı seni buraya? Çeşme'nin en sakin köylerinden biri burası. Şehre oldukça uzak. Evinin konumu da çok riskli, sezon başladığında trafik çekilecek gibi olmuyor orada."
Mark konuştuğunda Deniz derin bir çekti ve dönemsel bir yalnızlık ihtiyacı olduğunu, sezon başladığında ise hayata karışmak istediğini açıkladı.
Üzerimi değişip geldiğimde oldukça kaynaştıklarını gördüm. Bugün terapim vardı ve Urla'ya gitmem gerekiyordu. Deniz beni arabama bırakmayı teklif etmişti ve yumuşadığımdan kabul ettim. Öncesinde balçık sebebiyle arabamı köyün girişinde bıraktığımı açıklamıştım.
Herkes ayaklandı ve dışarıya çıktık.
Chevrolet'in yan koltuğuna geçtiğimde içimdeki huzursuzluk geri geldi. Bunun üzerine konuyu açıp iyice netleştirmeye karar verdim. Serra ve Mark uzaklaşmıştı ve aklıma gelen ilk cümleyle ona saldırdım.
"Psikopat biri olduğunu düşünüyorum."
Bana bakmadı ancak gülümsediğini hissedebiliyorum.
"Neden? İnsanlar yalnızca sinirlenip gereksiz ve yüksek tepkiler veremez mi?"
"Senin yaptığın bu değildi, önce beni gözlerinle taciz ve sonra..."
Sözümü bitirmeme izin vermeden üzerime doğru eğildi, dudaklarımız neredeyse birbirine değecekti. Bir an beni öpecek sandım. Ancak fısıltıyla konuştu.
"Ne yani sana tecavüz edeceğimi mi düşündün? Tanımadığın bir adamı bahçene alıp kahve ikram eden sensin." Gözleri dudaklarıma kitlenmişti.
Ben şaşkınlıkla onu izlerken emniyet kemerimi taktı. Uzaklaşırken artık fısıldamıyordu ve beni yerime mıhlayacak cümleyi kurdu.
"Koca aletim o minik ağıza sığmazdı ayrıca"