"Dalga geçiyordum, sana kur yapmıyorum. Korkma."
dediğinde çoktan buz kesmiştim. Hiç yorum yapmadan kemerimi çözüp arabadan indim."Hayır, hayır geri gel." Peşimden inip yanıma gelmişti. Yüzümü ellerinin arasına aldığında hiç düşünmeden sağ elini ısırdım. Öfkeyle bir küfür savurup geri çekildi.
"Seni... Seni uyarmıştım." Buz gibi gözlerle suratıma bakıyordu.
"Şimdi de ben seni uyarıyorum, bir daha bana dokunursan yemin ederim ki seni öldürürüm." İç sesim kesin yaparsın diyordu. Ama onu susturup ölümle tehdit etmek mantıklı gelmişti. Ve karşımdaki adam güldü, yalnızca gülmüştü.
"Peki Nil, sana bir daha dokunmayacağım. Şimdi arabaya biner misin lütfen kabalaşmak istemiyorum."
"Hayır, yürüyeceğim. Bas git."
Hızlı adımlarla köyün girişine doğru yürümeye başladım. Arabayı çalıştırmıştı, yanıma gelmesini beklerken hızla sürüp uzaklaştı.
Tanrım nasıl bir gün başlangıcıydı böyle. Aramızdaki cinsel gerilim beni mahvetmişti. Genelde böyle hadsiz herifler ilgimi çekerdi. Şimdiden ne zaman hamle yapacağını düşünmeye başlamıştım.
&
Yarım saat araba yolculuğu sonunda drama merkezine ulaşmıştım. 2 yıldır aldığım terapi beni nereye götürdü diye sorarsanız bir cevap veremem. Sadece kontrol bendeymiş gibi hissettirmediği için buraya geliyordum. Kontrolün hep başkalarında olması üzerine kurulu hayatım. Mental sağlığım doktoruma, kariyerim editörüme, ve diğer şeyler de hep başkalarına ait. Normalde insanlar terapiye bir sürü konuşacak şeyleri olduğundan gelir ben ise yolda ne anlatacağımı düşünerek gelmiştim.
Ve tabi ki bugünü anlattığımda terapistim ilk sorusu ne hissettiğim olmuştu. Çekinmeden cevaplamak zordu önce yutkundum. Sonra da cinsel olarak uyarıldığımı belirttim. Doktorum Deniz'in nasıl göründüğünü sorduğunda verecek cevabım neredeyse yoktu. Sarışın uzun boylu bir adam demekle yetindim. Beni etkileyen görüntüsü değil bana olan pasif-agresif tepkileriydi. Kırsal bir yerde fazla komşum ya da ilgimi çeken insan yoktu. Ancak bahçeme arabasıyla dalan ve açık bir şekilde ağzıma vermekten bahseden bu adam dikkatimi fazlasıyla dağıtmıştı.
&
Dönüş yolunda eve gitmek istemedi canım. Sabah yağmur yağmıştı ancak şu an gayet güneşliydi hava ve bu demek oluyordu ki denize girebilirdim. Evime en yakın denize doğru sürdüm arabamı. Kumsala yaklaştığımda park edip bagajıma yöneldim. Lütfen mayom yanımda olsun lütfen.
Evet mayom vardı. Biraz kenarlarını kurcaladığımda da geçen haftadan sarılmış bir sigara da buldum. Bingo.
Yakınlarda kimse olmamasını umarak bagaja yaslanıp giyindim. Sigaramı elime alıp, bir havluyu da sırtıma atıp yürümeye başladım.
Havluyu serip üzerine oturduğumda derin bir oh çektim. Çeşme'de olmayı ve baharın gelmesini çok seviyordum. Bana her zaman ilham veriyordu deniz.
Sigaramı yaktığımda huzursuzca arkamı döndüm. Tanrım, hayır ya. Deniz gözlerini üzerime dikmiş beni izliyordu.
"Ne işin var burada?" dediğimde çoktan yanıma oturmuş sigaramdan da bir duman çekmişti.
Sorumu görmezden gelip başka bir şey sordu.
"Kahve içer misin Nil?"
"Beni mi takip ediyorsun? O kadar sapık mısın gerçekten?"
"Seni ürkütüyor muyum?"
"Hayır senden korkmuyorum"
"O halde bilerek arazimde soyunuyorsun?"
Buradaki evlerden birine mi sahipti yani. Şok olmuştum. Yüzüme de yansımış olacak ki parmağıyla evini gösterdi bana. Biraz da onun taktiğiyle oynamak istedim ve manik tarafımla tanıştırmaya karar verdim onu.
"Gördüklerini beğenmedin mi yoksa? Kalbim kırıldı." dediğimde şaşkınlığı küçük bi dalga olarak dudaklarından geçti. Fark etmiştim.
"Hayır, bayıldım. Kahve ister misin?" Haha. Benim taktiğimi yine görmezden geliyordu.
"Ağzım gözüktüğü kadar ufak değil." Manik tarafımla ısrar ediyordum.
"Denemek ister misin? Sertleştim bile."
Hadsiz herif. Asla vazgeçmiyordu.
"Hayır, sigaramı içip denize girmek istiyorum sadece. Arabanın anahtarını sana bırakabilir miyim?"
"Bilmem bırakabilir misin? Belki arabanı da alır uzaklaşırım burdan?" Şimdi gülümsüyordu.
"Öyle yaparsan beni bir daha çıplak görme fırsatını kaçırırsın ama." Vazgeçmeyecektim.
Cevap vermedi. Yanındaki stanley kupadan kahve yudumladı ve bana uzattı.
Reddetmedim. Yudumladığımda kahve likörü olduğunu fark ettim. Sigaramdan bir duman çekip ona uzatttım.
O da reddetmedi ve bi fırt çekip yanıma uzandı. Sırtımı tamamen açık bırakan mayom ona dokunabileceği kocaman bir alan tanıyordu. Tanrım bana dokunsun istiyordum. Daha yalnızca 3-4 saat olmuştu kapımda belireli, ben neler söylüyor ve düşünüyordum böyle. Ama her zaman arkasına sığınabileceğim bir delilik hakimdi zihnime.
Ve yaptı. Hiç utanması yoktu gerçekten sırtımdan kalçalarıma doğru dairesel hareketlerle dokunuyordu bana. Hiç itiraz etmeyip elindeki sigarayı geri alıp içmeye devam ettim.
"Denize girmek ister misin?"
Sorum karşısında eli mayomun ipine takıldı ve arsızca çekti onu.
"Sana dokunmaya devam etmeme izin verirsen gelirim."
"İzin almadan dokunuyorsun zaten"
"Biliyorum"
Ayağa kalkıp mayomu tekrar bağladım. Denize doğru koşuyordum. Peşimden geliyor mu bakmak istedim ama bakmadım. Kendimi ılık suya attığımda gerçekten yaşadığımı hissettim. Su bana çok iyi geliyordu.
Bebekliğim ve çocukluğum, tüm yazlarım çeşmede geçmişti. Çoğunluğu kamp şeklinde ıldır'da, geri kalanı buradaki evimizde. Bir ayağının hep çeşmedeydi. Dünyanın en şanslı çocuklarından biriydim.
Ben düşüncelere dalmışken Deniz'in varlığını fark ettim. Bana arkamdan sarılmıştı.
Adamdaki rahatlığa inanamıyordum. Ama yine ve yine umrumda değildi. Hayata hiçbir zaman tam anlamıyla bağlı biri olmamıştım. Bana zarar verecek olsa dahi kaçmazdım. Kendimi koruma içgüdüsüne sahip değildim. Aksine üzerine gidip ne olacağını görmek isterdim.
Gelen dalgaya atıldığımda ellerinden kurtuldum. Peşimden gelmedi.
Bir süre sonra yalnızdım. Yine düşüncelerimle baş başa kalmıştım. Kafam hafif dumanıydı ve iyi hissettiriyordu.
Saatlerdir suda olduğumu hissederek kıyıya yüzmeye başladım.