Bölüm 4

2.1K 96 6
                                    

İlk kabusumu gördüğümde sanırım 6 yaşlarındaydım. Hatırladığım bu daha doğrusu. Çocukluğum boyunca annem sinirli bir kadındı. Kabuslarım onu üvey anne agresifliğine ve sevgisizliğine sahip bir kadın olarak tasvir ederdi hep. Rüyalarımda bana zarar verdiğini ya da öldüğünü görürdüm. Bilinç altıma böyle işlemesinin sebebini daha sonraki yaşlarımda fark ettim. Öfkesi beni her zaman korkutmuştu. Ve bu korku, düşlerimde bu şekilde açığa çıkıyordu.

"Gel haydi yemek yiyelim." Beni bu düşüncelerden uzaklaştıran yine Deniz'in sesi olmuştu.

"Benimle uğraşmak dışında bir işin yok sanırım bugün." Cevap verdiğimde çoktan ayaklanmış bana da elini uzatmıştı.

"Hayır, tüm gün seninle ilgilenebilirim. Ne kaybederim ki?"

"Bolca vakit." Sırıttım.

Bana şaşkınlıkla baktı.

"İlk defa gülümsediğini görüyorum. Kendini vakit kaybı olarak görmen de çok yanlış üstelik"

"Seni ne ilgilendirir, hala bir yabancısın."

"Ve seni evime davet ediyorum, kalk haydi."

İstemeye istemeye havlumdan kurtuldum. Arabama doğru yürümeye başladım.

"Üzerimi değiştirip geleceğim."

"Kıyafetlerini al yalnızca, bahçede duş alabilirsin küçük bir banyom var."

Ne olacaksa olsun diyerek onu dinledim. Arabama gidip temiz spor kıyafetlerinin olduğu çantayı es geçtim. İnce yazlık bir elbise aldım. Ve evine doğru yürümeye başladım.

Beni kapısının eşiğinde bekliyordu. Ve o an müthiş bir şey oldu. Yağmur yağmaya başladı. Güneş hala bizimleydi ve olağanüstü bu hava değişimi hoşuma gitmişti.

Gülümseyerek yoluma devam ettim.

"Bugün daha da ilginçleşiyor. Gel haydi."

Onu dinledim ve bahçesine girdim. Ahşaptan olduğunu düşündüğüm koca ev büyüleyiciydi. Denize sıfır ve dubleks bir yazlıktı. Bahçesini gezmeye başladım. Büyük bir yemek masası etrafında 8 sandalye ve bir barbekü. Gözümü diğer yöne çevirdiğimde küçük bir banyo gördüm gerçekten de. Düşünmeden oraya doğru gittim. Deniz ortadan kaybolmuştu.

Suyun sıcaklığını ayarlarken olabilecekleri düşündüm. Bahçesinde çıplak bir şekilde suyun altındayım, belki bana katılacak belki de yalnızca kapıyı açıp beni izleyecekti.

Hangisi diye düşünürken hiçbirini yapmadı. İçeri girdiğinden emindim ancak işimi bitirip çıktığımda yalnızca temiz bir havlu gördüm. İyi diye düşündüm bu kez.

Kurulanıp kalan havluyu saçımı sardım. Elbisemi hızlıca üzerime geçirip tuzlanmış mayomu da suyun altına tuttum. Yüzümü aynaya çevirdiğimde şaşkındım. Aynanın kenarında büyük bir parça eksikti. Önceden kırıldığı her halinden belliydi. Neyse ne dedim, beni ilgilendirmiyordu. Öfke problemi artık beni korkutan bir şey değildi.

Banyodan çıkıp bahçeye masaya yerleştim. Elinde iki kadeh şarapla Deniz göründü. Yağmur başlayınca havaya girmişti anlaşılan. Umarım yiyecek bir şeyler de getirir diye düşündüm. Kadehlerimizi masaya bırakıp tekrar içeri yöneldi.

Tekrar geldiğinde elinde oldukça geniş tahta bir tepsi vardı. Üzerinde peynir salam ve meyve vardı seçebildiğim.

"Hızlısın, tek bir isteğim kaldı senden."

"Nedir o?"

"Sigaran var mı acaba?"

"Tütün tüketmemelisin Nil."

"Yalnızca bir soru sordum." Gerçekten tek beklediğim bir cevaptı, yoksa da gidip köydeki tekelden almayı düşündüm.

Başını iki yana salladı. Ben ayaklanınca o da kalktı.

"Sigara alıp geleceğim yalnızca, kalkma."

"Hayır." dedi.

Tanrım gerçekten sinir bozucu bir adamdı bu.

"Burnunu sokmamalısın, 5 dakika içinde dönerim."

Bu kez önüme geçmişti.

"Hayır, gitmeni istemiyorum. Sana bir sigara getireceğim ve anlaşacağız."

Sessiz kaldım. İçimden ona bir tane yumruk sallamak geçiyordu aslında. Dönüp kalktığım sandalyeye geri oturdum.

Beni şaşırtan onun da geri oturması oldu. Ee hani getiriyordun salak herif.

"Bana hayatından bahset biraz. Arkadaşlarının anlattıkları çok yüzeyseldi. Ne üzerine yazıyorsun hangi kitapları çeviriyorsun?"

"Korku ve gerilim. Genelde amatör yazıları birleştiriyorum. Bir blog sitesi yönetiyorum."

"İyi kazandırıyor herhalde? Evinin sahibi misin?"

"Evet, ailemden miras kaldı." Bu konuyu kurcalamasını istemiyordum. Nasıl konuyu değiştirebilirim diye düşündüm.

"Neden boşandın? Çocuğun var mı?" Sıra bendeydi bu kez.

"Seni ilgilendirmez ve hayır." Küstahlığı yine canımı sıkmıştı işte.

"Arazimde ne işin vardı? O çitleri gelip değiştirmen gerekecek biliyorsun değil mi?"

"Serra yardımcı oldu, eve döndüğünde düzelmiş olduklarını görürsün."

İşte şimdi şaşırma sırası bendeydi. Bu kibarca hareketi karşısında ne yapmalıyım bilemedim.

Teşekkür etmekle yetindim. Sohbetin geri kalanı işlerimiz üzerineydi. Kimse özel hayatını açmadı. Birbirimize güvenmediğimiz çok belliydi.

Şarabım bittiğinde kalkmak için toparlandım. Kafamdaki havluyu katlayıp masaya bıraktım. O da ayaklanmıştı.

"Beni evine davet et, seninle takılmak eğlenceli."

Dalga geçiyor olmalıydı.

Gülümsemekle yetindim.

"Hoşça kal Deniz. Şarap için teşekkür ederim."

Ama beni duymamış gibiydi peşimden geliyordu. Arabama kadar geçirecek herhalde diye düşündüm. Ama yolcu koltuğuna geçip oturdu.

İç çektim ve yanına doğru yürüdüm.

"Bak küstahlığını anlıyorum ve rahatsız olmuyorum. Senden hoşlandım. Ama yalnız kalmaya ihtiyacım var kolay bir gün geçirmedim. Lütfen iner misin arabamdan?"

Bana asırlar gelen bir sessizlikten sonra konuştu.

"Sabah yaptığımız konuşmayı tekrarlamak istemez misin? Aynı jesti senden de beklerim."

Şaşkınlıkla baktım, elini yanağımın kenarında gezdirdi.

"Dalga geçiyordum derken ciddiydim, o kadar büyük değil. Bence sığar."

Güneş BatıncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin