"Tanrım, Nil. Kireç gibi bembeyaz oldun." Masaya uzanıp elime bir bardak su tutuşturdu.
"İç."
Kafama dikip hızla boşalttım bardağı. Bir an midem bulanır gibi oldu ama sonra yatıştı.
"Demek beni izledin tüm gece."
"Evet."
"Ve suçluluk duymuyorsun?"
"Tuhaf ama öyle, evet."
Bardağımı elimden alıp masaya koydu ve üşüyen ellerimi elleriyle sarıp ısıttı.
"Kalkmaya hazır mısın?"
"Sen deli misin Deniz?"
Ağzı gerildi. "Ciddi bir soru mu bu?"
"Evet, evet öyle. Evimi de bilerek bulup geldiğini düşüneceğim neredeyse."
"Hayır, güzelim. O tamamen tatlı bir tesadüftü. Ancak bu..." Sağ elini ellerimden uzaklaştırıp bacağımdan gezdirdi ve devam etti.
"Tamamen bilinçli."
"Bu davranışlar normal değil. Benimkiler de değil. Ama ben terapi alıyorum. Senin de bir doktorun var mı?"
"Şu an yok. Ama sen beni öyle çıldırtıyorsun ki olabilir de."
Kalbim küt küt atıyordu. Kanımın kulak zarlarımın yanından akışını duyabiliyordum.
"Neden yaptın ki bunu? Neden peşimden geldin?"
Elini saçlarına daldırarak benim az önce bozduğum kısımları düzeltti önce. Lütfedip biraz canı sıkılmış gibi göründü en azından diye düşündüm içimden.
"Seni anlayabilmek için, neden olucak?"
"Bana neden sormuyorsun? Bunu yapmak bu kadar zor mu geliyor sana? Ya da ağzımdan çıkanlardan çok girebilecek olanla mı ilgileniyorsun?"
Önce gülümsedi. Sonra eliyle hesabı istedi.
"Seninle ilgili olunca zor geliyor, evet. Seni hiçbir zaman kendime odaklı bulamıyorum ki. Tam elimdesin sanıyorum sonra kulüplerden topluyorum."
"Tanrı aşkına. Sabah tanıdın beni."
"Bu bir şeyi değiştirmez."
"Sen onu benim külahıma anlat. İşin doğrusu tek konu beni bir an önce yatağa atabilmek."
"Nil!" diye tısladı. "Alçak sesle konuş!"
Yüzünün her çizgisini, her yüzeyini inceleyerek dikkatle baktım ona.
Bakışları yüzümde dolaştı.
"Neden öyle bakıyorsun bana?"
"Düşünüyorum."
Kaşları çatıldığında konuşmamızı hesabı getiren kız böldü. Hızla nakit para bırakarak ayaklandı. Bana elini uzattığında reddetmeden tuttum o eli.
Caddeden bir taksi çevirdiğinde uykuya daha fazla direnemedim, nasıl olsa evimin adresini biliyordu.
&
Pazar sabahı korkunç akşamdan kalma bir şekilde uyandım. Ve bunu hak etmiştim. İlk fark ettiğim yalnız olmadığımdı.
"Günaydın kaçak" diye seslendi Serra.
Uzun ve sıcak bir duşun ardından bornozumla salona yürüdüm. Serra'yı kucağında bilgisayarıyla koltukta otururken buldum. Mutfaktan gelen kahve kokusunu duyunca oraya yöneldim ve sıcacık bir kahveyle arkadaşımın yanına oturdum.
Ve kahve işe yarıyordu. Kendimi bir parça iyi hissetmeye başlamıştım.
Serra olanları dinledikten sonra telefonumu elime tutuşturdu.
"Hayır. Hayır, henüz değil." dediğimde bana dalga geçer gözlerle baktı.
"Sen bu adamı gerçekten süründürmek istiyorsun. Aferin benim güzel kızıma, verme." Bir kahkaha patlattı.
"Kafam yerinde değil şapşal."
"Kesinlikle çok hoşlanıyor senden, bu sadece seks olmayacak biliyorsun değil mi?"
Koltuğun köşesine yaslanıp kafamı mindere koydum. Evet, biliyordum.
"Ciddi bir şeye dönüşür zamanla."
"Belki de dönüşmez."
"Alay et sen, ben gidiyorum."
"Biraz daha uyusam günü öldürür müyüm sence?"
"Uyu hayatım. Bugün pazar. Yeterli dedikoduyu aldığıma göre ben kaçacağım ve o yakışıklıyı bu akşam yemeğe davet edeceğim haberin olsun."
Gözlerimi devirip kahvemi masaya bıraktım.
Telefonumun sesine uyandığımda saat öğlene geliyordu.
"Efendim?" Kim olduğuna bakmamıştım sadece telefon sussun istemiştim.
"Nil." Gergin sesi hemen tanıdım.
"Ee... selam Deniz."
"Kapıda ağaç oldum, beni içeri al."
Onu içeri almadan önce üzerimdeki bornozun kuşağını iyice sıktım. Onu baştan çıkarmak için buraya davet etmiş değildim ne de olsa çıkıp gelen oydu.
Beni baştan aşağı süzdü. Islak saçlarım ve bornozumla çok da şık olduğum söylenemezdi.
"Sonunda seni bu halde bulmak için buraya geldiğime değdi."
İçeriye girip kapıyı arkasından kilitledi. Yine.
"Nasılsın?"
"İyiyim, sayende. Teşekkür ederim. Gelme nedenin bu değildir herhalde."
"Sen bir türlü aramadığın için geldim."
"Belli bir süre içinde aramam gerektiğini fark etmemiştim."
"Sus." Elleriyle yüzümü okşuyordu. Fazlasıyla savunmasızdım. Ben itiraz etmeye başlayacaktım ki dudaklarını benimkilere yapıştırarak susturdu beni. Dilinin telaşsız hareketleri aynısını bacaklarımın arasına da yapmasını arzulamama neden oluyordu.
Kollarını bana dolamasıyla birlikte bedenim yay gibi kıvrıldı ellerinin arasında. Tıpkı dün gece yaptığı gibi nasıl olduğunu anlamadan koltuğuma yatırmıştı beni. Becerikli parmakları kolayca yol verdi bornozuma. Elleri memelerimi avuçluyor hızla yoğuruyordu.
"Deniz."
"Şşş." Hassas meme başlarımı parmaklarıyla sıkıştırırken bir yandan dilimi emiyordu.
"Bu bornozun altında çıplak olduğunu bilmek çıldırtıyordu beni."
"Ama sen de habersiz gel... Oh! Oh tanrım..."
Habersizce içime dalan iki parmağı beni hazırlıksız yakalamıştı. Tenim akışkan bir madde gibi kayıyordu elleri altında.
"Seni yalamama izin ver, haydi."
"Deniz! Hayır." Huzursuzca kıpraşıyordum altında.
"Delice bir şey bu. Farkındayım. Sana açıklamam imkansız ama seni boşaltmam lazım."
Bedenim öyle uyarılmıştı ki alev alev yanıyordum.
"Ne kadar darsın."
Parmaklarını çekip tekrar daldırdı bu kez nazikçe. Sırtım kavislendi parmaklarını arsızca kavrarken.
"Ve ne kadar açgözlü. En son ne zaman seviştin?"
Zorlukla yutkundum. "Bu seni hiç ilgilendirm... Ah!"
Elini göğsümden çekip yanağıma bir tokat yapıştırdı.