"Özür dilerim Yeşim. Hislerimi anlamam, onları kabul etmem bu kadar zaman aldığı için özür dilerim. Sandım ki," Birkaç saniyelik sessizlik oldu ve sonra devam etti. "Onları görmezden gelirsem kaybolurlar sandım. Kaybolmuyorlar. Sanırım hep benimle kalacaklar."
Kollarını benden çekip aramıza çok az bir mesafe koydu. Gözlerini gözlerime dikip bir süre sessiz kaldı ve ellerini belime yerleştirdi. "Seninle ilk kez göz göze geldiğimde ölü bir kadının gözlerinin içerisine bakıyorum sanmıştım, biliyor musun?" Nefesi o konuşurken yüzüme çarptı. "Zamanla gözlerine renkler ve ışıltılar geldi. Artık gözlerinin yeşili, yeşilin görüp görebileceğim en güzel tonu."
"Hala bakışlarında o ölü kadının yansımalarını görüyorum ama asla ben yakınındayken değil. Asla sen bana bakarken kendini göstermeye cesaret edemiyor o ölü kadın." Belimdeki elleriyle beni kendine doğru çekti ve bedenim yeniden bedenine yaslandı. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu. "O yeşillere hayat getiren kişi olmak hoşuma gidiyor Yeşim. Gülümsediğini görmek hoşuma gidiyor. Alay ettiğinde sesinde oluşan tını, sinirlendiğinde yumruklarını sıkıp sıkıp açışın, yalan söylerken büründüğün tüm o roller, güçlü duruşun, hep bir adım önde olman hoşuma gidiyor." Güldü ve aynı zamanda gözleri doldu. "Seni ilk gördüğümde senden beni öldürmeye çalışmanı, pusu planları kurmanı ve haince işler çevirmeni beklemiştim ama bana bunu yapabileceğin hiç aklıma gelmemişti."
Nefesimin kesildiğini hissettim. Her kelimesinde daha önce hiç tatmadığım duygu kıvılcımlarının zevkini yaşatıyordu. Kollarımı kaldırıp beline sardım. Artık ne durumda olduğumu anlayabilecek bir halde değildim. Göğsümde kalp atışlarının sarsıntısını hissediyordum ama bu sarsıntılar bana mı yoksa ona mı aitti ayırt edemiyordum. Varlığım varlığına karışmıştı. Kendimi ondan bağımsız göremiyordum.
Ait olduğum yer onun kollarıydı, artık bundan emindim. Değil bir ömrüm, bin ömrüm de olsa hepsini bu kolların arasında geçirmek istiyordum. Onun sıcaklığı ile küle dönmek, kokusu ile cenneti koklamak, gözlerinin içinde bir tek kendimi görmek istiyordum. Toprağım olsun, yurdum olsun istiyordum.
İlk adımı atıp dudaklarına uzandım. Dudaklarının sıcaklığını dudaklarımın üzerinde hissettiğimde gözlerimi kapattım ve göz kapaklarımın arkasında gördüğüm renk cümbüşüne bıraktım kendimi. Birkaç saniye boyunca yavaş ve çekingen hareketlerle dans etti dudaklarımız.
Kapının açıldığını duyduğumuz hızlıca birbirimizden uzaklaştık. İçeriye giren kızın gözleri hafifçe büyümüştü. Yanaklarımın kızarmaya başladığını hissedebiliyordum. "Merhaba." Kızın selamı havada asılı kaldı ve sonra eliyle kapıyı işaret etti. "Ben gideyim." O aceleci adımlarla lavabodan çıktıktan sonra alt dudağımı ısırdım ve bakışlarımı Yiğit'e çevirdim.
Zaten üzerimde olan gözleriyle karşılaştığımda ağzımın içerisinde hissettiğim kurulukla yutkundum ve bunun hemen ardından o aramızdaki mesafeyi kapatıp yeniden ellerini belime yerleştirdi. Beni kendine yaslarken dudakları dudaklarımı bulmuştu bile. Bu sefer daha tutkulu ve kendinden emin bir şekilde öpüyordu beni. Ellerimi saçlarının arasına götürüp saçlarını çekiştirirken öpüşüne en az onun kadar tutkulu bir şekilde karşılık verdim.
Soluksuz kaldığımda alt dudağını ısırdım ve tüylerimi diken diken eden hırıltılı bir iniltisinin ardından dudaklarını benden çektiğinde hızlı hızlı nefes alıp vererek ciğerlerimdeki yoksunluğu gidermeye çalıştım. Gözlerimizin arasındaki bağlantıyı bir an olsun kesmeye cesaret edemezken yeniden bana doğru uzanıp yanağıma minik minik öpücükler bıraktı. Ben başımı onun boynuna gömüp kokusunu içime çekerken konuştu ve dudaklarını tenimin üzerinde sürtündü. "Hep bu kadar yakınımda olur musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ SİPER #düzenleniyor#
AcciónYeşim köstebekti. Ona en çok güvenen adamın, Mehmet Bey'in aradığı kişiydi, düşmanıydı. Yüzbaşı Yiğit ise hiç güvenmediği bu kadının onu her seferinde kurtaran kişi olduğundan bir haberdi.