18.bölüm

8.1K 213 13
                                    

Sofra yukarıdaki salona kurulmuştu sobaya da odunu attım ve yemeğe oturmak için Baran ve Azad ağanın yanına çıktım. Cemal abide odadaydı. Hep birlikte hararetli bir şey konuşurken Azad beni görünce "buyur güzelim bir şey mi var?" Diye sordu. Uzun uzun ona bakmak istesem de mantığım buna engeldi bende önüme dönüp "yemek hazırda buyrun sofraya." Diyip önden hızla ikinci kata inip salona girdim.

Herkes sofradaki yerini yavaş yavaş alırken Dilan yanıma yanaştı ve "hadi sen otur canım. Ben koyarım çorbaları." Demesiyle neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Ne demekti o ayıptı bir kere Dilan hanımın iş yapması!

Alayla gülüp "al bu kepçe bunla koyacaksın yemeği belki bilmiyorsundur. Daldır yemeğin içine kaseye koy sonra da kepçe ile." Diye ufak ve kinaye içeren bir açıklama yapıp onu canım demesi kadar yapmacık bir şekilde gülümsedim.

"Çok komik! Otur işte kızım ye yemeğini." Dedi sesizce ve sonra sofradakileri daha fazla bekletmemek için onlara döndü bu sefer yüksek bir sesle konuştu. "Haydi yerine geç gelin hanım da yemekleri koyayım artık. Millet birazdan açlıktan bayılacak." Diye güldü kendi kendine.

Yerime Azad ağanın sol yanına geçtim. Sonra Dilan'ın ablası Dicle de ayaklandı ve kaseleri bir bir alıp geri uzattı. Sonunda iki yılan gözlü kadın yan yana sofraya oturdular ve yemeğe besmele çekip başladım. Azad ise normalden daha da tuhaf bir hal vardı ya da ben öyle hissediyorum.

Neyse dedim ve sofradaki sohbete geri döndüm "Ana artık inşallah resmi nikah da kıyıcak erim bana. Sonuçta iki varisini de ben doğurdum. Demi Cemal ağa?"

Bu sorunun ardından ortalık kızışacak gibi olmuştu bunun ilk kanısı ise onu yiyecek gibi bakan kuması Dilruba kadın idi. Kocasından önce söze atıldı. "Destur de hele densiz! Gelin ağam dururken sen kim olursun ki hükümet nikahı istersin ağamdan!?"

İşte ortalık karışmıştı şimdiden belli olmuştu bu. "Sesizce yiyin yemeğinizi sürtüşmeyin durduk yere. Hem size mi soracağım ben densizler kime nikah kıyacağımı!" Diye çıkıştı Cemal bey! Sanki kendisi had hudut bilir gibi birde ahkam kesmesi yok muydu? Gücü sadece bu iki gariban kadına mı yetiyordu bu adamın.

"Höst ulan! Bizim soframıza oturuyorsan o diline hakim olmayı öğren önce. Kavganızı da odanızda yapın. Sakın ola yanımda kadınlarla böyle konuşma bir daha Cemal!" Diye çıkışmıştı koyu hareli yanımda oturan adam. İşte bu yönü hoşuma gitmişti kadınları ezdirmemişti en azından.

Cemal hemen geri vitese takıp pişman ve mazlum adam rolüne büründü. "Kusura bakmayasın ağam, bir an öyle herkesin içinde konuştukları, kavga çıkardıkları için öyle sesim yükseldi." Diyip sustu.

Herkes daha da konuşmaya cesaret edememişti. Baran yemek bitince ayağa kalkıp "Abi ben sana bahsettiğim işi halledeyim. Sende ofise geç istersen. Yasin benimle haberin olsun."

Ayaklanınca Nurhan hanım sordu "Yasinle ne işin var oğul senin. Abinin adamı değil mi o?"

Baran, "ah be sultanım bizim az işimiz var abim gelemiyor diye o geliyor zaten." Diyip susmuştu.

Azad da "evet anam bırak halletsinler işini. Haydi aslanım dikkat edin bana da haber edin bir şey olursa."

Baran başını sallayıp evden çıkmıştı bende on dakikadır ortada görünmeyen Yeşim'i merak etmiştim. Elime birkaç parça bir şey alıp Esma ile sofrayı kaldırmaya başladım. Mutfağa inmiş geri yukarı çıkarken terasın bir köşesinde, sesiz sedasız, bir vaziyette abisi ve Yasin'e bakan kıza baktım. Bu güzelim genç kız Yasin'e mi yoksa? Tövbe dedim içimden Yasin nasıl bir adam pek bilmesemde görüntüsü korkunçtu. Tıpkı ağasının ki gibi zift karası gözleri, hafif kirli siyah sakalları, ve kara daima çatık kaşları. Uzunca boylu kalıplı bir adamdı lakin bu onu kurtarmazdı.

Köy AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin