Bölüm 11

1.1K 48 5
                                    

Eve dönerken izlendiğim hissinden bir türlü kurtulamamıştım. Normalde karanlık beni korkutan bir şey değildi yalnız yaşıyordum. Ama Deniz hayatıma girdiğinden ve o gece beni takip ettiğini itiraf ettikten sonra artık rahat değildim.

Serra ve Mark ile akşam yemeği yemiştim ve 3 şişe şarabı devirmiştik. Gidecekleri kamptan söz etmişlerdi. Yani önümüzdeki bir hafta tamamen yalnız olacaktım. Tamam dedim içimden. Onlar hayatıma girmeden önce de kısa bir süre böyle yaşamıştım zaten. Arabayı park ettikten sonra patika yolda yürümeye başladım.

Tüm araziye sessizlik hakimdi. Mark beni eve kadar geçirmek konusunda ısrarcı olmuştu ama reddetmiştim. Kimseyi yormak istemiyordum. Ama şu an yanımda birinin olması bir nebze rahat hissetmemi sağlardı.

Bir hışırtı duyduğumda el fenerimi hızlıca arkama çevirdim. Haydi ama Nil dedim içimden. Bu paranoya bana hiç yakışmıyordu. Hayatım boyunca korku hikayeleri arşivlemiş hatta kabuslarımı yazmıştım.

Kapımın önüne ulaştığımda bir karattı seçtim. Işığı tuttuğumda yine bir buket buldum. Vazgeç artık, Deniz diye düşünerek umursamadan içeri girdim.

Hızla kendime bir kahve demledim. Madem uyuyamıyordum, geceyi uyumaya çalışarak harcamayacaktım. Yarın Ertan beyle randevum vardı. O uyku ilaçlarını da alıcak, rahat bir uyku çekecektim.

Kahvemi alıp çalışma masama geçtim. Çalışmak içimden gelmiyordu. Maillerimi kontrol edip bir film sayfası açtım. Yeni çıkan filmlere göz attım. İlgimi çeken bir şey bulamayınca arama motoruna girdim.

Son aramalarım seri katillerden oluşuyordu. Üzerinde çalıştığım kitabım bir cinayet hakkında olduğundan olabildiğince veri topluyordum. O esnada yine yağmur başlamıştı. Çatıya vuran su sesleri irkilmeme sebep oluyordu. Sahiden son günlerde neyim vardı böyle? Her tıkırtıya dönüp bakar olmuştum. Kalkıp banyoya yürüdüm. Aynalı dolabımı açıp bir sigara aldım. Tanrım, gevşemeye ihtiyacım vardı. Üşüdüğümü hissettiğimde dolabıma yöneldim ve bir hırka aldım üzerime. Çorap çekmeceme yöneldiğimde bir huzursuzluk kapladı içimi. Dolabı tekrardan açıp ne aradığımı bilmeden kurcalamaya başladım. Bir saniye içerisinde deliye dönmüştüm. Sanki burada benden başka biri dolaşmış eşyalarımı kurcalamıştı.

Delirme dedim kendi kendime. Sigaramdan bir duman alıp salona doğru yürüdüm. İstemsiz bir şekilde telefonumu kontrol ettim. Ne bir arama vardı ne de bir mesaj. Deniz sessizliğe bürünmüştü. O halde o çiçek neyin nesiydi?

Telefonun zil sesiyle gözlerim büyümüştü. Arayan Serra'ydı. İkiletmeden açtım.

"Efendim?"

"Güzelim eve ulaştın mı? Aklım sende kaldı. Tek gönderdiğim için huzursuzum keşke burda kalsaydın."

"İyiyim, endişelenme."

"Gelip alalım mı seni?"

"Serra. Ben çocuk değilim. Son günlerde ne oluyor sana yahu?"

"Ne bileyim. Aklım sende kaldı işte. Kızma bana."

"Kızmadım."

"İyisin, değil mi?"

"İyiyim, çalışmak içimden gelmiyor boş boş takılıyorum evde. Birazdan yatarım."

"Tamam birtanem. Sabah görüşürüz"

"Görüşürüz, öpüyorum seni"

Telefonu kapatıp ekranın ışığının sönmesini bekledim. Sonra dönüp bilgisayardan chill bir playlist açtım. Uyumama kesinlikle yardımcı olmazdı ama en azından ruh halimin değişmesine yardımcı olurdu.

Güneş BatıncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin