00.61

434 36 19
                                    

"Okyanus! Bu kekin kalanı nerede?" Oğuz ağzına bir dilim kek daha sıkıştırdığında ona yüzümü buruşturdum.

"Midemde kuzen, midemde." Elimle karnıma vurduğumda yanımda oturan İlay kahkaha atarak omzuyla omzuma vurdu.

Çimlerin üzerinde çember şeklinde oturmuş, ortaya koyduğumuz abur cuburlarla birlikte Aral ile yaptığım kek ve kurabiyeleri yiyorduk. Güneş batarken gökyüzü, bir ressamın fırçasından damla damla turuncuya boyanmış gibiydi. Ellerimi geriye atarak çimlere bastırdım ve gülümseyerek bizimkilere baktım. Saçma sapan şeylerden konuşuyor, kahkahalarla gülmeden iki saniyeyi geçirmiyorduk.

"Pişt," İlay çaktırmadan diğer yanımda oturan Mine'ye seslendi. "Ekşi Yüz, bak bakayım."

Mine ifadesizce İlay'a döndüğünde ben de gözlerimi kısarak onu süzdüm. Cengiz denen aptalın son vukuatından beri ölü gibi takılıyordu. O gün Aral ve İlay ile ilgili ima yaptığı mesajları okuduğumda neye uğradığımı şaşırmıştım. Eve geldiğimde İlay'ı evin içinde öfkeden dört dönerek Cengiz salağını ararken, Mine'yi de oturduğu yere sinmiş onu izlerken bulmuştum. Cengiz ise onu arayan kimsenin -İlay, Aral ve hatta kavga etmek için Osman ile ben- telefonunu açmamıştı.

Mine, her ne kadar İlay ona kızgın olmasa da Cengiz ile muhatap olmamızın sebebi kendisi olduğu için çok pişmandı. O gün saatlerce İlay'dan özür dilemiş, bir yığın çikolata gömmüş ve sonra tekrardan özür dilemeye başlamıştı. En son İlay onun bu kadar üzülmesine dayanamamış, o da Mine ile birlikte ağlamaya başlamıştı.

Ben ise karşılarında kaba tabirle mal gibi kalmıştım.

İkisinin de kafa kafaya ellerindeki çikolataları yerken ağlayan hâlleri o kadar sinirlerimi bozmuştu ki gülmeye başlamıştım. Yetmezmiş gibi aniden kapı çalmıştı ve karşımda İlay ile konuşmak için gelen Serhat'ı buluvermiştim.

"Okyanus, rahatsız ediyorum ama İlay ile konuşmam gerek." Serhat mahcupça elini ensesine attı. İşin komik yanı, olayda sözde aldatılan (!) konumundaki mağdur kişi oydu. Fakat o saçma mesajlar o kadar umurunda değildi ki tek yaptığı, bu olay karşısında sinirleri yıpranan sevgilisiyle konuşmaya gelmekti. Gözümdeki İstanbul Beyefendisi imajı daha da sağlamlaşırken anlayışla başımı salladım. "Telefonuna bakmıyor."

Arkasında merdiven tırabzanlarına yaslanmış, sessizce ayağının ucundaki taşla uğraşan Osman'ı fark ettim. "İçeride, Mine'yle beraber ağlayarak ağızlarını yüzlerini çikolata yapmakla meşguller." İkisi de şaşkınlıkla bana baktığında ne dediğimi anlayamamış gibi görünüyorlardı.

"Ne?"

Onlara omuz silkmekle yetindim ve İlay'a seslendim. "İlay! Seninle görüşmek isteyen biri var!"

"Her kimse defolsun gitsin!" Oturma odasından gelen bağırışıyla kaşlarımı kaldırdım. "Küfür edecek bile enerjim yok şu an, uğraşamam."

İç çekerek Serhat'a baktım. "İçeri gel istersen, bu cazgır cadı yerinden hayatta kalkmaz." Kapıyı aralayarak geçmesi için başımla işaret ettiğimde bir an tereddüt etti. "Hadi ama Potter, korkmana gerek yok. Adam yemiyoruz." Geçen ki partide Harry Potter kostümü giymesine atıf yaptığımda güldü ve sakince içeri adımladı. Serhat İlay ve Mine'nin karşılıklı ağlama ve bağırış karışık seslerine doğru ilerlerken ben merdivenlere döndüm. Gözlerim bir kez daha etrafı taradığında, "Seninki yok maalesef," diyen Osman yüzünden utandığımı hissettim. "Onu sinirden kudurmuş hâliyle görmeni istemiyormuş. Senin yanında rahatça küfredemezmiş."

Seninki.

"Bu iyi mi kötü mü, bilemedim."

"Adın geçtiği anda bile çocuk sırıtmaya başladığı için doya doya öfkelenemiyormuş beyefendi." Bu dediğine güldüğüm sırada tam ona da içeri gelmesini söyleyecektim ki Mine'nin ağlamaktan çatlamış sesi, "Sen niye dikiliyorsun kapıda?" diyerek aramıza girdi. "Seninki de geldiyse utançtan bu defa yere çöküp ağlarım. Serhat ondan özür dilemeye kalkınca buna gerek olmadığını o kadar kibar bir şekilde söyledi ki daha da utandım." Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerine bakarken dudaklarımı birbirine bastırdım.

Engelmatik | TEXTİNG [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin