Bölüm 5

3 0 0
                                    

       Çağla, mis kokulu bir sabaha uyandı. Dereotu kokusuydu bu. Ama nereden geliyordu sabahın bu saatinde? Önce hala uyuduğunu düşündü. Gözünü kaşıdı ve yatakta doğruldu. Salona girdiğinde dopdolu bir masa ile karşılaştı. Bir de kuşburnu mu vardı masada? Çağrı'nın sırtı ona dönüktü. Çağla konuşmadı. Çağrı elinde poğaça tabağıyla ona döndü. "Günaydın." Dedi. Çağla da fısıldar gibi "Günaydın" dedi. Simge, "Bize izin vermedi. Hepsini kendi yaptı." Dedi. Çağla, kardeşinin sesiyle irkildi. Hepsi çoktan uyanmış meyve suyu içiyordu. Alper, "İyi uydun mu Çağla?" Diye sordu. Çağla, salak salak bakıyordu hala. Erol, "Abla, sen iyi misin?" Diye sordu. Çağla sonunda kendine geldi. "Ha, ne? Ben iyiyim. Evet, iyiyim. İyi uyudum. Günaydın hepinize. Ben birazdan dönerim." Salondan resmen kaçtı. Banyoya girdi ve aynadan kendine baktı. "Sakin ol. Her şey yolunda. Sakin ol!" Diye tekrarladı. Üstelik Çağrı'nın poğaçasından ilk kez yemeyecekti. Gece gördüğü kabus yüzündendi bu hisleri. Başka bir şey yoktu. Şimdi toparlanma zamanıydı. Bu gündem sonra Çağrı'yı bir daha görmeyecekti nasıl olsa. Evet, onu bir daha görmeyecekti, görmemeliydi. Salona döndüğünde herkes masaya oturmuş Çağla'yı bekliyordu. "Beni mi beklediniz?"

Simge, "Sen gelmeden başlamak istemedik. Hadi gel. Çağrı abi, bir sürü şey hazırladı." Dedi. Masada tek boş yer Çağrı 'nın yanıydı. La havle, diyerek oraya oturdu. Kuşburnu çayı bardakta onu bekliyordu. Çağla, kuşburnu olmadan asla kahvaltı yapmazdı. İlginç olan bu değildi. İlginç olan, bunu kimse demediği halde Çağrı'nın bilmesiydi. Çağla, çayından bir yudum aldı. Artık daha iyi hissediyordu. Alper "Abimin hamarat olduğunu biliyorum da bu kadarını  da bilmiyordum. Bizi bu güzelliklerden mahrum ettiğin için senden nefret ediyorum abi." dedi. Çağrı, onu umursamadı. 

Simge " Buket'e gidebilir miyiz?" diye sordu. Kızlar Yeliz'i de merak ediyordu. Çağla  üzgün bir sesle  "İşe gitmem gerek kızlar." Dedi. Erol ile Alper "Biz götürürüz sizi." Dediler. Çağrı onlara             " Ama sonra doğru okula gideceksiniz." Dedi. Herkes sessizce onayladı. 

Buket, mutsuz görünüyordu. Yeliz'in yanında oturmuş boş duvara bakıyordu. Arkadaşları onu neşelendirmeye çalışsa da nafileydi. O gün olanları hatırlamak başını ağrıtıyordu. Polisler ifadesini alırken yeni fark etmişti yaşadıkları olayı. İki kız öldürülmüştü. Katil de kendini okulda vurmuştu başka yer kalmamış gibi. Ölen birinin arkasından konuşmak olmazdı ama Buket, o adamı hiçbir zaman affedemeyebilirdi. Kızların yanında bu konuları konuşamazdı. Onlar henüz çok küçüktü anlamak için ve zaten harap olmuşlardı. Konuşmak için onların gitmesini bekledi. Üçü yalnız kalınca "Aşık olmak buysa ben istemiyorum. Aklım almıyor. Seviyorum dediğin insanın canını nasıl yakabilirsin? O kapıdan nasıl girdin de kurşun yağdırdın gözünü kırpmadan? Aşk; insana mutluluk vermeli, insanın canını almamalı. Şimdi okula nasıl gideceğim, servise nasıl bineceğim, nasıl unutacağım? Biliyor musunuz, kızlardan biri kucağımda öldü. Kafama kurşun gelmeden önce gördüğüm son şey kızın korkuyla açılmış gözleriydi. Her şeye inancımı, güvenimi yitirdim sanki" dedi. Herkesin neşesine hayran kaldığı kız artık ışıltısını kaybetmişti. Alper ve Erol, onu nasıl teselli edeceklerini bilmiyordu. Erol'a onun acısı  ve kaybolmuşluğu tanıdık gelmişti. Ama çözümü bilmiyordu. Acısını dindirecek ne olabilirdi ki? Sadece Erol onun elini tutuyor, Alper de omzuna konan başı tutuyordu. Buket, sessiz sessiz ağlıyordu. İki adam ne yapacaklarını bilmeden birbirlerine baktı. O an imdatlarına Çağla yetişti. "Güçlü durmayı öğreneceksin Buket." Dedi. Erol, onun yüzündeki ifadeyi  iyi biliyordu. Bu yıllar önce okuldan ayrıldığı zamanlardaki haline benziyordu. Sonra fark etti. Buket, Çağla'nın yıllar önceki haliydi. Erol, Buket'teki yitirmişliği yıllardır ablasında görüyordu. Kapının açıldığını bile fark etmemişlerdi. Buket, başına kaldırıp " Ama unutamıyorum. Kabusum oldular." Dedi. Ağlaması daha da şiddetlendi. Çağla da ağlamak istiyordu. İçinde tuttuğu o kadar acı, artık katlanılmaz hale gelmişti. "Beyler hadi siz okula artık. Ben Buket'le kalırım." Bu, bizi yalnız bırakın ki onu toparlayabileyim demekti. Onlar gittikten sonra Çağla tebessümle kollarını ona açtı. "Gel bakalım küçüğüm." Buket de sanki bunu bekliyordu. Koşarak ona sarıldı. Hüngür hüngür ağladı. "Benim kollarımda öldü Çağla. Kafama kurşun yemeden önce gördüğüm son şey onun açık kalan gözleri oldu. Nasıl silebilirim bunu?"
Çağla da bilmiyordu. Bilseydi en başta kendi uygulardı. "Gel seninle kafeteryaya gidip oturalım. Sana anlatmak istediğim hikayem var. Bırakalım Yeliz de dinlensin."
Hastanenin bahçesine indiler. Açık hava ikisine de iyi gelmişti. Buket ağlamıyordu artık. "İşin yok muydu senin?"
"Gittim. Ama bir ses durdurmadı beni. Sürekli buraya gelmemi söyleyip durdu. Ben de izin alıp geldim."
"Sahi, ne iş yapıyorsun?"
"Bir reklam şirketinde çalışıyorum."
"Benim yüzümden işini aksatmanı istemem. Özür dilerim."
Çağla gülümseyerek "Özür dilenecek bir durum yok Buket. İstediğim için geldim."
"Teşekkür ederim Çağla. Ben tek çocuğum. Hep bir ablam ve abim olsun istemiştim. Sen bana abla oldun. Çok teşekkür ederim." Kız yine ağlamaya başladı. "Adını sulu göz olarak değiştiriyorum." Dedi. "Tamam artık ağlama. Seni üzmeye gelmedim ben. Senin şu an yaşadığın karmaşayı çok iyi biliyorum. Aynısını yıllar önce ben yaşadım." Buket, şaşkın gözlerle ona baktı. "Nasıl?"
"Genel olarak anlatacağım. Çünkü hala acıtan bir yara içimde. Benim çok yakın bir arkadaşım vardı. Adı Neriman'dı. Onunla yediğim içtiğim ayrı gitmezdi. Birimiz nereye öbürü de oraya yani. Aramıza da kimsenin girmesine izin vermezdik. Biz sadece birbirimizin arkadaşıydık. Bu yüzden hakkımızda saçma sapan bir sürü şey söylendi. O zamanlar ikimizin de hoşlandığı çocuklar vardı. Hakkımızdaki dedikodulara inandılar ve bizden uzaklaştılar hatta. Neyse bunlar önemsiz şeyler. Bir gün Neriman elinde bir mektupla geldi. "Gizli bir aşığım varmış kız!" Dedi. Mektubu okuduğumda dehşete kapılmıştım. Yazanlar masum bir aşk itirafı değildi. Onu öldürene kadar döveceğini, böylece kimseye bakmamayı öğreneceğini yazmıştı biri. Ben "Bunu birine bildirmeliyiz. Sana böyle yazıyorsa biri, eline fırsat  geçerse neler yapar ?" Desem de o üstünde durmadı. Mektubu çantasına koyup " Saklayacağım." Dedi. Nedenini sorduğumda "Baksana korkağın teki işte. Anca boş laf etmeyi bilir böyleleri. Karşıma geçse iki kelime edemezler. Bunu da ara ara okuyup gülmek için saklayacağım." Dedi. O mektuptan başka mektup gelmeyince de "Bak! Nasıl sindi köşesine yer faresi. Dedim sana böyleleri korkaktır. Hiç bir halt yapamazlar." Demişti. Çok erken konuşmuştu. Hiç olmadık zamanlarda olmadık yerlerde mektuplar bulmaya başladı. Yazan şeylerse bir gün iyi bir gün cehennemden manzaralardı resmen. Neriman'ı sonunda korkutmayı başarmıştı. Kız sokağa çıkamaz hale geldi. Ama neye yarar? Son mektubu yatak odasında yastığının üstünde bulunca delirmişti. Polisler onun kim olduğunu da bulmuştu. Neriman'ın tanımadığı biriydi. Ama adam onunla sevgili olduğunu ve evlenecekleri mi söylüyordu. Polisler de Neriman'ın yalan söylediğine kanaat getirmişti ki serbest bıraktılar adamı. Sadece ona uzaklaştırma cezası vermişlerdi. Bu ceza nasıl koruyor, inan anlamıyorum. Adam beni de takip ediyormuş. Hiç farkında değildim takip edildiğimin. O gün de Neriman ile buluşacaktım. Evde bunaldığını ve beni görmek istediğini söyledi. Evine geleyim desem de dinlemedi. Onu kıramadık. Annesi,  korku içinde yolladı kızını sokağa. Parkta birbirimizi görüp el salladığımız anda silah sesleri duyduk. Parktaki insanlar neye uğradığını şaşmıştı. Herkes kendini ve çocukları korumaya çalışıyordu. Ama benim gözüm hiçbir şey görmedi. Çünkü diğer yarım dediğim kız gözümün önünde yere yığılmıştı. Her yeri kan içindeydi. Bana gülümsüyordu yine de. Bir kaç el daha silah sesi geldi. Ben kolumdan yaralandım. Ama umurumda değildi. Donup kalmıştım. Sadece ona bakıyordum. Kulaklarım uğulduyordu. Etrafta insanlar koşuyordu ama ben hareket edemiyordum. Birinin ambulansı aradığını zar zor idrak ettim. Bir ağır yaralı bir de ölü var, dedi. Bir an benden bahsettiğini düşündüm. Ama arkamı döndüğümde o adamın kendini vurduğunu gördüm. Bir ağır yaralı bir de ölü... "
Buket, neredeyse nefes almadan dinliyordu onu. Onların bilmediği, bu konuşmayı bir kişinin daha dinlediğiydi. Çağrı Alper'e okula gidip gitmediklerini sormak için aradığında öğrenmişti Çağla'nın burada olduğunu. Düşünmeden hastanede almıştı soluğu. Şimdi de onun Buket'i iyileştirmeye çalışmasını dinliyordu.
"Ama bu çok kötü." Buket, tekrar ağlamaya başladı. Çağla "Hem de nasıl kötüydü..." Dedi. Tekrar tekrar o günde, o parkta olduğunu düşünüyordu. O parktan bir türlü çıkamamıştı zaten. "Daha da kötüsü, arkadaşımı satmakla suçlandım."
Buket, inanamayarak ona baktı. "NE?"
"Evet. Kim, nereden uydurduysa herkesi inandırmıştı. Görmek istiyorsam evine gidermişim de dışarı çağırmazmışım. Takip edildiğimi nasıl bilmezmişim, adamla bir olup Neriman'a kumpas kurmuşum ben nasıl bir insanmışım, insan demeye layık değilmişim , falan filan... En değer verdiğim insanlar bana sırtını dönmüştü. Kendimi savunmama bile şans verilmedi. Hoşlandığım çocuk..." Çağla devam edemedi. Gözünü kaşırken fark etti, ağlıyordu. Çağrı, duruşunu dikleştirdi. Çağla'nın  sesi hiç olmadığı kadar yorulmuş gibiydi. Buket "Ona ne oldu?" Diye sordu. Çağla, göz yaşlarını sildi. "Benim gerçekten yapabileceğime inandı. Ben sağı solu belli olmayan ucubeymişim ona göre. " Buket, ne diyeceğini bilemedi. Sadece " Çağla..." Diyebildi. Çağla ona gülümsedi. "Benim için eskide kaldı. Sonra okulda daha fazla kalamadım ve şehirden ayrıldım. Tatillerde bile gelmedim buraya. En sonunda üniversite için döndüm. Ve şimdi iyi bir işim, iyi bir ailem var. Canımdan çok sevdiğim kardeşlerim var. Beni ayakta tutan şey, direnme gücüm oldu. Ben düştüğüm yerden birinin beni kaldırmasını bekledim. Ama kimse gelmedi. Hatta daha da derine gömdüler beni. Sonra dedim , kendi kendine yardım et Çağla! Onlara ihtiyacın yok. Yoktu da. Şimdi beni kimse yıkamıyor. Dimdik ayakta duruyorum karşılarında." Dedi.

Çağla, onun içinde bulunduğu durumu anlıyordu. Aynısını, daha da fazlasını yaşamıştı çünkü. Hatta Buket'in kaldıramayacağını düşündüğü şeyleri kendine saklamıştı. Kızın hayattan ve insanlardan soğumasını istemiyordu. Ailesine bile bu kadar anlatmamıştı. Neriman'ı özlemediği tek bir gün bile yoktu. Onunla yaptığı haylazlıkları hatırlayınca gülümsedi.

"Peki nasıl üstesinden geldin? Ben yolumu bulamıyorum. Neden bizim başımıza geldi diye sorup duruyorum. İki kız öldü. Yeliz neredeyse ölüyordu. Ben neredeyse ölüyordum. Nasıl devam edeceğiz, Yeliz uyandığında ne diyeceğim ben? Kaldı ki hala uyanmadı."

"Bazı şeylerin olması için nedene gerek yok canım. Olduğu gibi kabul etmelisin. Kızlar senin hep şen şakrak, deli dolu olduğunu söylüyorlar. Yine öyle olacaksın. Tabi zamanla... Korkunun esiri olursan gülmeyi unutursun. Neden olduğu önemli değil artık. "

"Neden buradan gittin peki ve neden döndün? Ben bir daha dönmezdim."

"Gitmeyi hiç istemedim. Ama insanlar dayanılacak gibi değildi. Babam gitmem için ısrar etti. Sonrasında masumiyetim kanıtlandı ama bu sefer ben gelmek istemedim. Üniversiteyi burada okumak gibi bir düşüncem de yoktu. Dediğin gibi gelmemeyi düşünüyordum. Tercih zamanı ilk sıraya Adana'yı yazdığımı fark ettiğimde çoktan sonuçlar açıklanmıştı ve ilk tercihim gelmişti. Bendeki şans işte. Ama pişman olmadım hiç. Tatillerde bilie gelmediğim evimi özlemiştim. Ailemi özlemiştim."
"Peki onlara kızgın mısın?"
"İftirayı atanlara elbette kızgınım. Diğerlerine ise kırgınım. Geçeceğini de sanmıyorum. Ama buna takılı da kalmadım. Dizginleri sımsıkı tuttum elimde."
"Sen çok güçlüsün Çağla."
"Sen de güçlüsün canım. Şu an hissettiğin şey zayıflık değil. Ağlaman çok normal. Ağlamasan garip olurdu zaten. Bugün böyle diye yarının da mı böyle geçecek peki?"
Buket, soruyu anlamıştı. Ömrü boyunca bu acı kalacaktı evet. Ama hayatında sadece bu mu olacaktı? Şu an geleceği ön göremiyordu. "İlerleyen zamanda psikolojik destek alabilirsin. Ben de almıştım. Beni ilk kez dinleyen birini bulmuştum, tabi ailem dışında."
"Sanırım ben de almalıyım."
"Hızlı olma. Yavaş yavaş hareket et. Bak, kaç insan senin yanında... Seni gönülden destekliyorlar. Bu, herkese nasip olmaz."
"Arkadaşlarıma çok minnettarım. Beni bir an bile yalnız bırakmadılar."
"Çünkü sana değer veriyorlar. Biraz daha iyi misin? Yoksa durumu daha mı kötüleştirdim?"
"Hayır Çağla. Aksine konuşman beni rahatlattı. Beni kimsenin anlayamayacağını düşünüyordum. Sen ilaç gibi geldin. Teşekkür ederim." Buket, ona sarıldı. Çağla gülümseyerek kıza sarıldı. "Bir tane kız kardeşim varken dört tane kız kardeşim oldu. Bir abla olarak tabi ki sizinleyim." Çağla, bunu öylesine söylememişti. Bu kızların kendilerini kaybetmesini istemiyordu. Yaşanan bu acı olayın, onların bütün hayatını mahvetmesine izin veremezdi. Ona neydi belki ama kendi tecrübelerine dayanarak Buket'in ince ip üzerinde olduğunu görebiliyordu. Ani bir hareketle aşağı yuvarlanabilirdi. Çağla, bunu görüp de sessiz kalamazdı.
Başını kaldırıp etrafa baktığında Çağrı'yı gördü. Çok uzaklarında değildi. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Çağla , her şeyi duyduğunu anladı. Senin için artık çok geç Çağrı, dedi içinden. Çağla, onunla ilgili hiçbir şeyi istemiyordu artık. O zamanlar nasıl görmezden geldiyse şimdi de yapması güzel olurdu. Ama neden bir türlü Çağla'nın peşini bırakmıyordu? "Hadi artık odana götüreyim seni. Doktor daha kalmanı söylemiş sanırım."
"Ben iyiyim diyorum. Anlatamıyorum ki kimseye ."
"Doktor ne derse yapacaksın küçük hanım. Külahları değişiriz bak! Bu ponçik abla, gaddar olur o an!" Kızın burnuna vurdu. Buket buna gülümsedi. O kadar zaman sonra ilk kez gülümsemişti. Çağla, doğru olanı yaptığını bilerek mutlu oldu. Beraber hastaneye girerken bir daha arkasına bakmadı Çağla. Geride bıraktığı, geride kalmalıydı. Geçmişi bu güne taşımanın anlamı yoktu ...

Aşka Sıfat GerekmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin