11. Bölüm- Doğa Ana Güzellikleri

14 3 0
                                    


Cıvıltılar, rüzgarın hafif esintisi tenimi yalayıp yutarken rüzgarın burnuma kadar getirdiği çiçeklerin kokusunu içime çektim. Zihnimin bana can çekiştirdiği düşüncelerimden arınmaya çalışırken gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Şu an yaşadığım huzurun tadını çıkarmak istiyordum. Uzun bir gece geçirmiştim. Şimdi de doğan güneşin cildime vuran sıcaklığını hissediyordum.

Hava aydınlanıyor ve karanlığın yerine geçiyordu. Gökyüzünde uçan kuşlara baktım. Ne kadar da özgür görünüyorlardı. Ama gerçekten de özgür müydüler? Ben kendimi bu sarayın içinde kafeste tutuluyormuşum gibi hissediyordum. Öncesinde tek derdim bu saraydan dışarı çıkmaktı şimdi bu saray bile güvenli değildi.

Gözlerimi kapatarak bu anın tadını çıkarmaya çalıştım. Gerçekten yorgundum ve bunu tüm sinir uçlarımda hissedebiliyorum. Başımın ağrısı da bir türlü geçmiyordu. Bir çok şey zihnimi meşgul ediyor ama karmaşık düşüncelerden ne düşündüğümü bile artık kavrayamıyordum. Bir boş vermişlik sendromu mu yaşıyordum bilmiyorum.

Bir kanat çırpışı duydum. Gözlerimi hafif araladığımda terasın kısa duvarına konan küçük renkli kuşu gördüm.

"Hey! Ne kadar da güzelsin öyle." dedim ince bir sesle. Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Onu korkutmadan yavaşça yaklaşmaya çalıştım. Korkmamıştı. Öylece kafasını hareket ettire ettire bana bakıyordu. Olduğu yerde hafif sıçrayarak bana doğru geldi. Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

Tekrar ince bir sesle "Sen çok cesur bir kuşsun." dedim.

O da ince ama bir o kadar da melodik sesiyle cevap verdi bana sanki kısa bir şarkı mırıldanmıştı. Sesinin tatlı tonuna hayran kaldım. Tüyleri çok güzel ve farklıydı mavi, yeşil, sarı ve mor renklerin mükemmel tonlarıyla harmanlanmış bu kuşun hem görünüşüne hem de sesine hayran kaldım. "Gerçekten çok güzelsin minik."

Bir süre onu izledim.

"Sana ne isim koysak?" diyerek düşündüm. Dişi miydi erkek mi anlayamadığım için nasıl bir isim koyacağım hakkında kararsız kaldım. Her ikisine de uyabilecek nasıl bir isim koyabilirdim acaba?

"Şimdi de kuşlarla mı konuşuyorsun?"

Ardımdan gelen sesle irkildim. Ani hareketimden dolayı kuş da kanatlarını hızla açtı ve uçarak uzaklaştı.

"Korkuttun onu!" dedim çatık kaşlarımla ona dönerek. Kollarını gövdesinde kovuşturmuş kapının kenarına yaslanmış bana bakıyordu.

"Sadece onu mu?" diye sordu ukala bir tavırla. Dudağının kenarı kıvrılmış sırıtmamak için kendini tutuyordu.

Gözlerimi devirmemek için bende kendimi zor tuttum. Bir Kraliçenin yapmaması gereken hareketlerdi bunlar.

Göz devirmek yerine bir hanım efendi olup "Beni de korkuttun." diye itiraf ettim.

"Üzgünüm, amacım seni korkutmak değildi odada görmeyince burayı görev icabı kontrol etmem gerekti."

"Aşırı korumacısın Barbar, takma adınla hiç uyumlu değil." dediğimde yanaklarındaki gamzeler ortaya çıkana dek kocaman gülümsedi. Güldüğünde o sert yüzünden hiçbir eser kalmıyordu.

"Söz konusu sen olunca, senin yanında Barbar olmam imkansız."

Onun bu cümlesiyle yanaklarıma koca bir kan pompalandı. Utandığımı görmesin diye başımı öne eğdim ve gülümsedim.

"Yani bu nazikliğin sadece bana mı?" diye sordum.

"Sence?"

Bu evet demekti. Onun normalde ne kadar soğuk ve sert biri olduğunu tahmin edebiliyordum. Sadece arkadaşları ve bana bu kadar nazik davranıyordu. Gözlerinin sinirlendiğinde nasıl bir girdaba dönüşüp ortalığı kasıp kavuracak gibi olduğunu görmüştüm. Tek sorunu çok çabuk sinirleniyor olmasıydı.

Harvey VadisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin