Porsius Etkisi -8

52 9 5
                                    

Vücudumun titremesini durduramıyordum, soğuk artık yakmaya başlamıştı. Her yer beyaza bürünmüş, kış gelmişti. Ellerimi birbirine sürterek ısıtmaya çalıştım, yan yana sıra olduğum diğer öğrenciler de benden farksızlardı burunları yanakları kızarmış, merakla karşımızdaki Profesör Downa bakıyorduk. Profesör Down en önemli ana dersimiz olan suyun gücüne giriyordu, uzun kabanının altındaki yapılı vücudu kendini belli ediyordu. Ne genç ne yaşlıydı, profesörler arasında en yakışıklı görünen olmasıyla ünlüydü. Botları yürürken karda hışırtılar çıkarıyordu, herkesin onu görebileceği şekilde karşımızda durdu, kızarmış dolgun dudakları ile konuşmaya başladı "Bu soğukta sizi toplama sebebimi merak ediyor olmalısınız, biz büyücüler boş boş almayız bu dersleri gençler, son yılınızda bir meslek seçimi yapmanız gerekecek. Aranızda asker olmak isteyen var mı?" Aman tanrım bu detayı unutmuş olmam resmen aptallıktı! Ne mesleği yapacağım hakkında en ufak fikrim yoktu, düşündüğüm tek şey eğitimden sonra dünyaya dönüp dönemeyeceğimdi, ne işi hayır bunu yapamazdım, geçmişimi yok sayamazdım ki bunu fark etmeden yapıyordum bile, aklım bulanmıştı. Birden gerçekler dank etti, gözümden siyah bir perde kalktı, gizemli bir şekilde gelmiştim buraya ve buradaki ikinci haftamdı sihir yapıyordum, hayır bunlar önceden bana söylense gerçek olamayacak kadar uçuktu, ama şimdi bu uçuk şeyleri bizzat yaşıyordum ve bunu umursamıyordum, farkındalık kazandım. Etrafıma baktığımda rüyadan sıyrılıp gerçeğe geçmişim gibi bir hisse kapıldım, her şey yabancı gelmeye başladı. Hızlı aşina olmam her zaman korkunç gelmişti, hipnotize edilmişim gibi hissediyor ve bu hipnotizeden yavaş yavaş uyanıyor gibiydim. Zihnim iyice bulanmıştı, konuşulanlar boğuk birer fısıltı gibi gelmeye başlamıştı, kendimi ilk defa görüyormuş gibi hissettim. Gözlerimi kaldırıp karşıma baktığımda o rüya hissinden kurtuldum, artık gerçekler gözüme daha hızlı çarpıyordu. Aman tanrım bu bir delilikti! Buraya kendi isteğimle gelmemiştim fakat kurtulmanın yollarını aramamış boyun eğmiştim, "Jayla öne çık." irkilerek öne çıktım "Senden bu karı suyla eritmeni istiyorum." ellerime baktım, her şey artık daha gerçek hissettiriyordu. "Gitmek istiyorum, hayır tüm bunları kabul edemem!" herkes şaşkın bir şekilde bana bakmaya başladı, Wordün omzuma dokunan elini hissedince ona döndüm, o da artık çok yabancı geliyordu, elini omzumdan çektim "Burada olmamam gerek hayır beni bu saçma şeye alet etmeyin dünyaya dönmeliyim!"  göz yaşlarıma hakim olamıyordum "Jayla ne oluyor?" öfkeyle her birinin yüzüne baktım "Başıma bu gelenleri görmezden gelmem için bana büyü yaptınız! Gerçek ben bu değilim! Ben bir insanım." Word endişeyle adama baktı, "Jayla şok geçiriyor olmalısın biraz sakin ol." kalabalık içinde fısıldaşmalar başladı, başım dönmeye ve kararmaya başlayınca tam yere yığılacak iken bir çift güçlü kol belimi kavrayarak beni tuttu. Bilincimi kaybetmeden önce duyduğum sesi anımsamıştım "Porsiusun etkisinden çıkmış, onu yanıma alacağım."

Gözlerimi araladığımda tanımadığım bir odadaydım, parmağımı hareket ettirecek gücü bile bulamadım kendimde, "Üç gündür uyuyorsun." gözlerimi kırpıştırmakla yetindim. Biraz daha kendime geldiğimde yatakta doğruldum, görüş alanıma Xaver girdi. "Neden buradayım?" şakaklarını ovdu "İyi olman için en iyi büyücülerin seni tedavi etmesi gerekiyordu, özel algılama." yutkununca boğazımdaki acı canlandı "İyi olmam neden umurunda olsun ki?" hiçbir cevap vermedi, yüzündeki düz ifadeyi koruyordu. "Dünyaya dönmek istiyorum." sessizce gözlerimin içine bakmaya devam etti "Şunu yapmayı bırak ve bana doğru dürüst bir cevap ver!" boğazımın acısına aldırış etmeden bağırıyordum, elleri yumruk olunca sinirlendiğini anladım, üzerime eğilince delici bakışlarıyla yüzleştim. Gözlerinin içinde kıvılcımlar uçuşuyordu "Bu durumdan hoşnut olduğumu düşünme sakın, inan ben de şuan dünyada olmanı isterdim ama," sinirle dişlerimi sıkarak konuşmaya başladım "Ama ne? ait olduğum yer burası değil! Bana büyü yaptınız, gerçekleri görmezden gelmemi sağladınız!" gözleri öfkeyle açıldı "Kes şunu!" adeta gürlemişti, artık Lord olması umurumda bile değildi ondan zerre korkmuyordum. Yüzüne sağlam bir tokat geçirdim, yana düşen başını yavaşça bana çevirdi. Ellerimi tutarak başımın üzerinde kilitledi "Eğer bana bir daha bağıracak vuracak olursan," alayla güldüm,  siyah saçları dağınık bir şekilde alnına dökülüyordu, keskin yüz hatları kasılmıştı "Ne yaparsın Lordum? Yoksa ateşinle beni yakar mısın? Artık gözlerimde perde yok, senden ve bu saçma şeylerden korkacak değilim!" tıslayarak konuşmaya başladı "Ne yazık ki evet büyü etkisini yitirdi fakat ayağını denk al küçük kız, ateşle oynama." ellerimi bırakarak odadan kapıyı çarparak çıktı, kapanan kapının arkasından bir yastık fırlattım. Her şey çok saçmaydı, teyzem ve babamın beni zorla buraya göndermesi, gizemli bir kutu mühürler okul, Elventlar. Hayır kendimi kaptıramazdım, er ya da geç kurtulmanın yolunu bulmak zorundaydım.

                                                                                                  / / /

Uzun masanın bir ucunda ben, der ucunda Xaver oturuyordu. Hizmetlilerin odaya bıraktığı siyah düz elbiseyi zorla giymiştim, şimdi ise önümdeki yemeği çatalımla eşeliyordum. Tam karşımda büyük bir keyifle yemeğini yiyordu "Gayet iyiyim gitmek istiyorum." Gözlerini kestiği etinden ayırarak bana doğrulttu "Saçma sapan bir şey yapmaya kalkışmayacağını nereden bilebilirim?" gözlerimi devirdim "Senden nefret ediyorum Lord bozuntusu!" düz bir ses tonuyla yanıtladı "Memnun oldum, ben de sana bayılmıyorum." tekrar yemeğine döndü, sandalyemi devirerek ayağa kalktım, loş ışıklı geniş odadan çıkacak iken savrularak tekrar sandalyeye oturdum. Bunu o yapmıştı, sinir bozucu pislik. "Madem beni sevmiyorsun neden dünyaya dönmem için ne yapmam gerektiğini söylemiyorsun?" bıkkınlıkla çatalını bıçağını masaya bırakarak arkasına yaslandı, oldukça uzun ve yapılı bir vücudu vardı. "Bunu saklamanın bir anlamı artık yok gibi görünüyor." açıklamasını bekledim "Sen benim ne yazık ki ikiz alevimsin, bir çeşit ruh bağı." düm düz bir ifadeyle söyledikleri nutkumun tutulmasına sebep olmuştu, tüm vücudumu bir karıncalanma sardı. "Hayır bu olamaz!" başını arkaya attı, belli olan adem elması yavaşça aşağı indi. Onu gördüğümde hissettiğim çekime anlam veremiyordum. "Ne kadar istemesen de istemesem de bu oldu Jayla" tekrar kafasını kaldırarak alev alev yanan gözlerini üzerime dikti. "Birbirimize karşı hissettiğimiz çekimin sebebi ikiz alevi olmamız, bu yeterli oldu mu?" ne o da mı aynı şeyi hissediyordu? Bugün giydiği lacivert gömlek siyah gömleğine göre boldu, gözlerimi kaçırıp asılı olan tabloyu inceledim. Üzerinde kahverengi, mavi, kırmızı ve griden oluşan bir gül vardı. "Porsiusun kalbi." tablodan bahsettiğini anlamıştım "Her şey çok mantıksız, 18. yaş günümde buraya geliyorum hiç bir şey olmamış gibi  hayatıma devam ediyorum, sonra senin ikiz alevin olduğum ortaya çıkıyor."  tek kaşımı kaldırdım "Kafamın içinde benimle konuşan sen miydin?" hızla yüzünde gizleyemediği tedirginlikle yayıldığı sandalyede doğruldu "Biri zihninin içinde seninle mi konuştu?" 

"Evet hatta kafayı yiyecektim." sinirle kaşlarını çattı "Kahretsin!" nasıl yani, duyduğum o ses Xavera ait değil miydi "Kim o?" sinirle duvara yumruğunu geçirdi "Seni elde etmeye çalışıyor!" duvarda kocaman bir göçük oluşmuştu "Ne demek istiyorsun? Kim beni elde etmeye çalışıyor?" yanına giderek bana bakmasını sağladım "Porsiusun kötü eski kralı, Porsiusun korkulu rüyası, Roodth." gözlerim şaşkınlıkla açıldı, bu okuduğum kitapta bahsedilen kötü kraldı. "Beni neden istiyor?" göğsü hızlıca inip kalkıyordu "Çünkü onun en büyük kozu benim en büyük zayıflığımsın Jayla!" 



Bölümü nasıl buldunuz? Verebileceğiniz tavsiyeler varsa buraya bırakabilirsiniz :)

Bölümleri bayağı değiştirdim eğer mantık hatası varsa beni mazur görün ve söylemekten çekinmeyin lütfen ki düzeltebileyim.

GÜLLERİN LANETİ: İkiz AleviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin