{Ayy kapağa bir türlü karar veremiyorum...Votelerinizi ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen bana ilham veriyor, iyi okumalar 🙏🏻♥️}
Tasvir etmek gerekirse büyük bir yıkımın tam ortasındaydım. Üzerime betondan dertler binmiş, ben hala protest bir tavırdaydım. Açıkçası gündemi oldukça meşgul eden bir taşerondan başkası değildim. Kendi dünyamı yabancı ellerin dokuduğu zeminde yaratmış, orada mimari, ayrıcalık sağlayan hayatlar edinmiştim. Burada internet haberlerinde gördüğüm ve hayal dahi edemediğim adamın kolları arasında günden güne ölüyordum. Meyve veren değil içten içe kuruyup yaprak döken bir ağaçtım. Kendimi çok fazla cümlelerle betimleyebilirdim ama artık buna mecalim yoktu. Ruhum semavi ülkelerin çok ötesinde bir yerde kendine yer edinmiş, orada bedeninden dökülen hayal kırıklıklarıyla yaşıyordu. Şayet bir cehennem varsa o da şu an içimdeydi.
Sessizlik.
Günden güne büyüyen bir canavar gibiydi.
Gözlerimi kapattığımda beliren şeyler çok farklıydı. Bazen geceleri geçip giden gölgeler görüyor, bunun bir yanılsamadan ibaret olduğunu düşünürek kendimi avutuyordum. Yine kan ter içinde kalkmış, kuruyan dudaklarımdan içeri dolan nefesimle, elim göğsümde karanlığa bakarken bulmuştum kendimi. Artık çok fazla meseleyle cebelleşirken bir çok ayrıntıyı atlar hale gelmiştim. Karanlık hiç bu kadar yoğun ve her an köşeden saldıracak bir yaratığı bünyesinde barındırmamıştı. Korkuyordum ve bu artık tüm duygulardan daha baskındı. Ağır ağır beynimden kopan parçalarla acı içinde kıvranıyordum. Sağlam bir yanımın kaldığından emin değildim çünkü aklımı yitiriyordum ve buna engel olacak bir gelişme yaşanmıyordu.
"Delirmeye başlamışsın," dedi karanlıktan gelen bir ses. Uyku uyanıklık arası duyduğum seslere benzettim ama daha gerçekti. Tüm eşyalar aynı yerindeyken bana saldıran dumanların ayılınca kaybolduğuna şahit olmuştum.
Korkuyla etrafıma baktım. Geceye ışık vuran ay bile terk etmişti bugün gökyüzünü. Zihnim daha da aydınlanırken, "Korkma benim Hector," dedi.
"Nerdesin?" Diye sordum sesinin geldiği yönü seçmeye çalışırken.
"Koltukta oturuyorum," dediğinde gözlerim sanki onu görecekmiş gibi oraya döndü.
"Işığı açar mısın?" Diye sordum pürüzlü çıkan sesimle.
Uzun sayılacak bir zaman ne bir cevap ne de bir tepki gelmişti. Bu bir yerde yine hayallerde yaşadığımı düşündürtse de derin bir iç geçirme sesiyle bozuldu.
"Bu haline üzülmüyor değilim," dedi düşünceli bir sesle. "Bu iş korkunç bir hal almaya başladı." Kumaşın kumaşa sürtme sesi geldiğinde ayağa kalktığını anladım. "Açıkçası bende ne yapacağımı bilemez haldeyim." Odanın ortalarına doğru attığı adımları hissedebiliyordum. "Bazen neden bunu yaptığımı düşünüyorum da..." Sessizlik. Ardından gelen bir 'tık' sesi. "Sanırım takıntıya dönüştü." Cızırtılı bir ses ve aniden gelen aydınlanmayla kamaşan gözlerimin üstüne yarım örttüm elimi. "Bir inat gibi düşün ama değil de. İnatlaştığım kişi kendim. Bu daha düşündürücü."
Ne dediğini gram anlamadan ona dümdüz baktığımda yine koltuğa doğru adımladı.
"Bu noktada suçladığım insanlar var," kendini koltuğa attığında elinde bir kağıdı çevirdiğini yeni fark etmiştim. Açıkçası bunu göstermek için uğraşmasaydı detayına takılmaz ve onu görmezdim. Ama o görmemi istercesine önünde salladığında dikkatimi vermeye başladım. "Bazen ne yaptığımı ben bile anlamıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIRDAKİ YABANCI +18
General FictionBU HİKAYENİN BİR ÇOK KISMINDA RAHATSIZ EDİCİ İÇERİK BULUNMAKTADIR. "Teninde bir ilkbahar havası ama için kar kış. Gözlerin yorgun, ruhun darmadağın. Korkuyla baktığın bu yollar senin kaderin, bu gözler senin katilin." Bakışlarında bir kasvet, kehane...