³

220 24 16
                                    

• • 𝕄𝕪 ℂ𝕙𝕚𝕝𝕕 • •

𝐔𝐜

Şuan nerdeydin?

Sukuna'nın kafasında dönüp duran tek soru buydu. Yaklaşık 1 aydır yoktun. Varlığın çok iyi gizlenmişti ve bunu büyücülerin yaptığı çok belliydi. Sen onun zayıflığıydın, ve seni ona karşı kullanmak istemişlerdi.

Olmadığın haftalar boyu, Sukuna'yı bir öldürme dürtüsü ele geçirmişti. Öfkesinden dolayı gözüne çarpan herkesi öldürdü. Yaşadığı umutsuzluktan ve endişeden dolayı, birçok köy yok etti. Ve hiçkimse lanetler kralının gazabından kaçamadı.

Şu anda, daha yeni saldırdığı bir köyün ortasında duruyordu. Bir kadın büyücüyü ele geçirmeyi başarmıştı... seni yakalayan kadını. Sukuna, kadının başını iri elleri arasına almıştı.

"Kızım nerede?" Diye sordu Sukuna, ağzından sanki zehir damlıyordu. Kadın öfkeyle dişlerini sıktı. "Onu asla bulamayacaksınız! İlk başta onu, sonrada seni öldüreceğiz!" Sukuna ona kana susamışlıkla bakarken kadının ağzından bu sözler döküldü.

Kendi mezarını kazdığını bilmiyordu.

"Bundan emin misin?" Kadının kendine güvenini yok edecek bir şekilde pis pis sırıttı. Kadın korkusunu ondan gizlemeye çalıştı. Ama başarısız oldu. "İşe yaramaz olduğuna göre, seni elden çıkarabilirim." Bu sözler karşısında kadının gözleri fal taşı gibi açıldı. Teslim olup, kızının nerde olduğunu öğrenmek için yalvaracağını zannetmişti, ama yanılmıştı. Sukuna asla kimseye yalvarıp yakarmazdı. Sukuna onun acı dolu çığlıkları eşliğinde yavaşça kadının başını sıktı, ta ki kafası elleri arasında ezilip, kan ellerinin arasından akana kadar. İçini çekerek cansız bedeni yere bıraktı. "Değersiz şey." Diye mırıldandı. Ve oradan uzaklaşmak için arkasını döndü.

Fakat Uraume birden ortaya çıkmış ve önünde eğilmişti. "İyi haberlerin olsa iyi olur, Uraume." Kadın başını salladı.

"Evet Sukuna-sama, Y/N-sama'nın nerede olduğunu öğrendim."

"Ne bekliyorsun? Beni derhal ona götür."

‘゚・✿.。.:*.:。✿*゚

İçine konduğun kafesin köşesinde oturmuştun. Gücün varsa diye tüm vücudunu tılsımlarla sarmışlardı.

Hıçkıra hıçkıra ağlarken, hıçkırıklarının arasında babanı çağrıyordun. Sana (çok ama çok) kızacağını biliyordun, ama yinede onu tekrar görsen çok mutlu olcaktın. Tekrar... güvende hissedecektin. Buradaki insanlar sebepsiz yere sana kötü davranıp, canavar demişlerdi. Sen onlara kötü bir şey yapmamıştın ki, seni tapınaktan onlar zorla ayırmıştı. Nerdeyse bir aydır evinden ayrıldın. Tılsımlar sana hiç iyi gelmiyordu. Nedeni bilmiyordun, ama çok zayıf düşmüş hissediyordun.

Her gün sana verilen az biraz yiyecekten bahsetmiyorum bile.
Üşümüş ve kirlenmiştin. Üstelik gece olduğunda yalnızdın ve sen karanlıkta tek başına olmaktan nefret ederdin. Sadece eve, baban ve Uraume'nin yanına dönmen gerekiyordu, Uraume'nin sen ortalıktan kaybolduğun için azar yediğini biliyordun.

"Babacığım... neredesin?"

Dizlerini kendine çektin, kollarını etrafına sardın ve yüzünü dizlerine bastırdın. Taki dışardan gelen çığlık ve patlamaları duyana kadar böyle oturdun. Birden bire odanın kapısı açıldı, baban ve Uraume içeri girdi.

Onları görünce umutla gülümsedin. "Babacığım! Uraume-san!" Yanaklarından göz yaşları süzülüyordu.
"Uraume, tılsımları sök." Baban kollarını göğüsüne kavuştururken, Uraume'ye emretti. Beyaz saçlı kadın başını salladı ve yanına geldi. Diz çöktü ve sen hepsinden kurtulana dek tüm tılsımları tek tek söktü. Sukuna hiçbirşey söylemedi, sadece yanına gelip seni kucağına aldı.

"Babacığım ben-..."

"Sessizlik."

Yaptığın şeyin cezasını çekmen gerektiğini biliyordun, bundan dolayı babanın sözünü dinledin ve sessiz kaldın.

Zaman Atlaması:

Beraber tapınağa geri döndünüz, baban sana cezanı söylemeden önce, Uraume'ye seni temizlemesini ve biraz yiyecek vermesini emretti. Babanın sana neler yapabileceğinden korkuyordun. Uraume'nin seni teselli etmek için yanında olduğuna minnettardın. Ona neden olduğun sorunlardan dolayı özür diledin.

Beyaz saçlı kadın seni temizledi ve hoşuna giden herşeyi yaptı. Ve şimdi Sukuna ile yüzleşme zamanıydı.

"İçeri girebilir miyim, babacığım?" Babana seslendin. Hafif bir 'Gir' sesi sana seslendiğinde, kapıyı açarak içeri girdin.

Bakışlarını yerdeyken, sana tahsiz edilmiş küçük şilteye oturdun. "Neden tapınağı bırakıp, bana itaatsizlik ettiğini anlatmaya ne dersin?" Onun o sert ve otoriter sesini duyunca yüzün buruştu. Yutkundun ve konuşmak için ağzını açtın. "Özür dilerim, babacığım. Tapınaktan ayrılmak istememiştim, sadece bir kelebek gördüm ve-"

"Onun peşinden gitmeye kara verdin."

"E-Evet..." sözünü yarıda kesmişti.

Yumruklarından birini yere vurdu. Sukuna sana homurdanıyordu. "Sana kaç defa tapınaktan ayrılmamanı söyledim? Kendini öldürtüyordun!" Sana bağırdığında yalpaladın, bunu sana ilk kez yapıyordu. "Büyücüler seni bana karşı kullanıp sonra seni öldürebilirlerdi! Biliyor musun senin hakkında ne kadar-" Sukuna senin ağlamaklı suratını görünce kendini durdurdu. Ama bunu sana asla bir daha tapınağı terk etmemen için yapmak zorundaydı. İçini çekti. "Seni çok fazla şımartmışım. Biraz disipline ihtiyacın var."

Ayağa kalkıp, sertçe bileğini tuttu. Korku vücudu felç ederken sessizce babanı takip ettin, hızlanan kalp atışlarını duyabiliyordun. Bir kapının önünde durunca dudaklarından bir kaç hıçkırık kaçtı. Sukuna kapıyı açıp, seni içeri fırlattı. "Bana itaatsizlik etmemeyi öğreninceye kadar burda kalacaksın." Dedi ve sana arkasını döndü.

"Lütfen, babacığım! Söz veriyorum, bir daha dışarı çıkmayacağım, lütfen beni burda bırakma!"

Sukuna bir an için kalbinde bir sızı hissetti. Ancak, size bir ders vermesi gerekiyordu.  Odadan çıkıp kapıyı arkasından kapattı ve seni karanlıkta bıraktı. Bi anda uyuşmuş gibi hissettin. Tüm bedenin olduğun yerde donmuştu. Hareket etmeye çalıştın ama yapamadın. Bildiğin tek şey...

İstemeden de olsa itaatsizlik ettiğin için hak ettiğin ceza buydu.

‧₊˚♡𝐌𝐲 𝐂𝐡𝐢𝐥𝐝ღ ᵂⁱᵗʰ ᴿʸᵒᵐᵉⁿ ˢᵘᵏᵘⁿᵃ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin