gecenin ortasında ne işin var
yıldızlara dokunma yanarsın
bak birazdan ay da batacak
karanlık bulaşmasın ellerine
tersine döner yolunu bulamazsın
içi dışı uzay tozu yansımalar
sahi mi yalan mı anlayamazsın
bir rüya gemisi iskele sancak
dokunup geçiyor hayallerine
ağlayasın gelir ağlayamazsın
sevmek insanın yüreği kadar
küçükse büyüğünü taşıyamazsın
yalnızlığı da dene oldu olacak
nasıl yankılanır derinden derine
iyi midir kötü mü çıkaramazsın
insan insanı kendisi tamamlar
içinde başka dışında başkasın
eksikliğin fazlana elbet bulaşacak
öbürü sığacak bunun derisine
yoksa sabaha sağ çıkamazsınATİLLA İLHAN
Sabah ezanının o huzur veren sesi içeri dolduğunda Ömer çoktan abdestini alıp seccadesini sermişti. Aklına bir anda gelen Zehra ile şaşırdı kendine, burada seccadesinin hemen yanı başında bir seccade daha hayal etti, namazını bitirir bitirmez arkasını dönüp hissedeceği birini, ellerini tutup şükür edeceği birinin varlığını hayal etti. Ezan bittiğinde ellerini semaya açıp duasını etti. Sonra niyet edip namazını eda etti. Tespihini çekerken Yumak'ın sesini duydu, Yumak bu odaya asla girmezdi -Ömer'in namaz kıldığı odaya- Ömer tespihini ellerinin arasından bırakmadan öptü. Anlına koydu. Derin derin kokladı gül kokulu tespihi, seccadesini toplayıp ayağa kalktı. Terliklerini giyip kapının eşiğine dikkat ederek odadan çıktı. Yumak'ın ona havlamasıyla başını okşadı. "gel bakalım Yumak efendi kahvaltımızı yapalım" Yumak onu anladığını belirterek mutfağa ilerledi. Onun parkede bıraktığı tıkırtıya gülümsedi Ömer, bir insandan daha çok anlıyordu. Yumak onun için sadece köpekten ibaret değildi. Dosttu, kardeşti, ailesiydi.
Her zamanki gibi sakin geçen kahvaltının ardından Yumak şimdi sıranın neye geldiğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden yerinde zıpladı. Ömer'in ayaklarına dolandı Ömer sevimli dostunun ona yaptığı kurlara seslice güldü ."Yumak benim güzel oğlum" dedi. Yumuşak tüylerini severken. Bir çocuk gibi her banyodan sonra tüylerini tarar ona güzel kokular sürerdi. Mahalledeki insanlar sokakta görenler bir köpeğin bu kadar parlak tüyleri olmasına, bu kadar temiz durmasına hayret ediyorlardı. Ömer Yumak'ın tasmasını giydirip kendi ceketini ve ayakkabısını giydi. Olmazsa olmazı olan değneğini de yanına aldı. Katlayıp boynundan çapraz geçirdiği çantasına koydu. Yumak varken bu sopaya ihtiyaç duymuyordu. Ama ne olur ne olmazdı. Yumak ondan önce çıkıp Ömer'i karşı kaldırımda bekledi. "Cavit amcaya uğramadan olmaz Yumak efendi" dedi. Sesinde eğlenir bir tonla, Yumak havladı sonra Ömer'in yanına gelip tasmasını tutmasını bekledi. Ömer'in gelmesiyle yola düştüler.
Önce Cavit amcaya sonra da camiye uğradılar. Oradaki çocuklar Yumak'ı çok seviyordu. Yumak çocuklarla oynarken Ömer' de caminin genç imamı Muhammed ile hasbihal ediyordu. Bazen kuran öğrenen çocuklara Ömer hocalık yapıyordu, bazen de Muhammed, yaşları hemen hemen yakındı. Ömer çocuklarla vakit geçirmeyi çok seviyordu. Onlarla oyun oynuyor, şakalaşıyor ,kuran öğreniyorlardı. Sohbet muhabbetten sonra Ömer müsaade isteyip Yumak'la birlikte ayrıldı camiden, bu mahallede doğmamıştı ya da burada büyümemişti ama soran herkese buralı olduğunu söylüyordu. Çalan telefonuyla olduğu yerde durdu "bekle bakalım beni Yumak" dedi. Telefondan gelen 'annem' sesiyle duraksadı. Açıp açmamakta kararsız kaldı. İnce parmaklarını telefonun üzerinde gezdirdi. "oğlum" gelen sesle gözlerini kapattı. İçi titredi "a-anne" diyebildi sadece, orman yeşili gözlerinden bir yaş firar etti . "annem kuzum nasılsın yavrum?" dedi Gülsüm hanım, sesinden belliydi o da ağlıyordu. "çok özledim annem ne zaman geleceksin Elif teyzen turunç reçeli getirdi geçen gün sen çok seversin" "gelmeyecek misin?" dedi ağlamaklı bir sesle. Ömer derin bir nefes aldı. Ne annesine ne babasına ne de kendine böyle zulüm etmek istemiyordu. Ama ortamları Ömer'e acımaklı cümleler kurmaktan öteye gitmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAKTIĞIN BENİM
SpiritualSadece aşk ve ölüm her şeyi değiştirir... Bu hikaye bakan ama göremeyen Ömer ile gören ama bakmasını bilmeyen Zehra'nın hikayesidir.