8

168 15 7
                                    


Ertesi gün güneş doğmadan önce kalkarken, Nobara hala ortalıkta yoktu.

Bir önceki akşam Nobara Maki ile konuşmak için evden çıkmıştı ama onu gören olmamıştı. Antreman salonunda sabahlayan Satoru bile geldiğini duymamıştı.

Çocuklar gergin bir şekilde antreman salonlarında ısınmalarına başlarken Yuji kenarda oturmuş, acılı bir şekilde Sukuna'nın bilincini ele geçirmesini bekliyordu. Bu en kötüsüydü. Gündüz veya gece, Sukuna istediği an etrafta dolaşan ruhu ile Yuji'nin vücuduna girerek kontrolü eline alabiliyordu. Yuji en çok bundan korkuyordu. Kırmızı bir sis perdesinden her şeyi izliyor ve duyuyordu.

Perdenin gözlerinin önüne çekildiğini hissettiğinde itiraz etmedi ve ruhunun kenara itilmesine izin verdi. Sukuna vücudunda oluşan siyah çizgilerle ayağa kalkarak kollarını esnetti. "Nobara?" Diye telafuz etti kızın adını, soru sormak maksatıyla.

"Bilmiyoruz," dedi Choso hepsinin yerine konuşarak.

"Size bana itaat etmeyenleri öldürün demedim mi? O kız neden son hız bizden uzaklaşıyor?" Elbette, Sukuna'nın ruhunun diğer parçalarından kalan izlerin nerede olduğunu bilmesi normaldi. Diğerleri bunu hiç düşünememişti.

"İş başa düştü." Sukuna camı aralayarak aşağı atladı ve gözden kayboldu.

"Onu... Öldürecek mi?" Diye sordu Naruto, dehşet içindeyken.

"Bilmiyorum," Sasuke sarışın çocuğun elini tutarak sıktı. "Bilmiyorum, Naruto."

Megumi kendine hakim olamayarak duvara sert bir tekme attı. "Siktir! Yine mi?! Yine Yuji'nin bedeninde birisini, özellikle Nobara'yı mı öldürecek?! Siktir!"

Megumi'nin duvara attığı yumruk ile antreman odasının duvarında bir çatlak oluşurken Yuta Megumi'yi durdurdu. "Sinirin işimize yaramayacak. Bekleyelim, tamam mı?"

Beklemeleri çok uzun sürmedi. Gergin bekleyiş on dakika gibi bir süre sonra sona erdi. Sukuna, omzuna attığı Nobara ile yine camdan atlayarak içeri girdi.

Kızı sırt üstü yere fırlattığında hepsi istemedikleri ama gerçekleşme ihtimalinin en yüksek olduğu şeyin olduğunu gördüler.

Nobara ölmüştü.

Gözündeki derin oyuk ve içindeki kanlı çiviler kendi silahı ile yaralandığını gösteriyordu. Boynunun neredeyse kopmasını sağlayacak derin ve kusursuz çizik ise bitirici darbeydi.

Kimse hareket edemedi. Bir şey söyleyemedi. Sadece yirmi yıl boyunca ailelerinden olan kızın cesedini, hafızalarına kazımak ister gibi izlediler.

"Ah, sormamanıza sevindim ama Maki de öldü." Dedi Sukuna, sırıtarak. "Onu buraya getirmeye değer görmedim bile. Şimdi biriniz şu cesedi alıp bahçeye çıkarsın. Mezarını kazın ve gömün. Güçlerinizi kullanmak yasak. Alet kullanmak da yasak. Herkes elleriyle kazacak. Hepiniz ayrı ayrı mezar kazacaksınız. Kişi başı 50 tane. Arka bahçede her yerin mezar çukuru dolmasını istiyorum. Üç metre uzunluğu, iki metre genişliği ve dört metre derinliği olacak. Eh, en beğendiğim mezarı kazan Nobara'yı gömme şerefine layık olacak."

Kimse cevap veremezken Sukuna kollarını yukarı esnetti. "İzninizle, uzun zamandır insan yemekleri yememiştim. Neler keşfettiğinizi görmek istiyorum. Güneş tepeye çıkana kadar vaktiniz var. Ayrıca sadece en güzel mezarı kazan öğle yemeği yiyebilecek. Kalanlar bugün hiç yemek yemeyecek."

Sonra hiçbir şey yapmamış gibi arkasını döndü ve antreman salonundan ayrıldı.

Çocuklar bir kaç dakika boyunca konuşmadan, hareket etmeden Nobara'nın cesedini incelediler. Anlaşılan Nobara Maki ile kaçmıştı. Elbette yakalanmış, öldürülerek geri getirilmişti. Bu olay da çocuklara çok önemli bir şey öğretmişti.

Prophecy /İtaFushi-SukuFushiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin