2. Kaçış bileti

293 27 66
                                    

Teoman - 17



"Uyanın. Kahvaltıya geç kalırsanız yemek yok."

Dışarıdan gelen seslerle gözlerimi araladığımda odanın içine dolan ışık gözlerimi yakmış, güzel bir şekilde günaydın demişti bana. Bedenim üzerindeki kollar ağırlığını korurken başımı ona doğru çevirip üzerimde hakimliğini bilmeden kuran bedene baktım.

Dudakları öne doğru büzülmüş saçları yastığında dağınık bir şekilde yer edinmişti. Parmağımı hafifçe burnuna dokundurduğumda burnunu kırıştırmıştı. Kolu bedenimi biraz daha sıkarken bana daha çok yaklaşmıştı ancak şöyle bir sorun vardı ki yanımda çok fazla yer yoktu. Biraz daha yaklaşmasıyla aşağı kayarken sıkıca boynuna sarılarak tırnaklarımı bastırdım.

"Hyung!" Gözlerini aralamayınca tekrar ettim. "Taehyungie hyung!" ve söylediğim şeyle kendi söylediğime burnumu karıştırarak söylendim. "Taehyungie hyung ne Jungkook."

"Neden öyle söyledin, sevmiştim ben." Gözlerini aralamadan kendi kendime konuşmama cevap verdiğinde tırnaklarımı koluna saplayarak kendimi daha çok çekmeye çalıştım.

"Düşeceğim, hyung çek beni."

"Düş banane." Diyerek beni bir anda bıraktığında yeri boylamıştım. Ben sinirle ona bakarken, o sırıtarak beni izliyordu.

"Hiç komik değilsin." Deyip kıçımı ovuşturarak yerden kalktığımda beni izliyordu.

"Kendi düşen ağlamaz çocuk." Göz devirdim.

"Kendim düşsem neyse de sen düşürdün beni." diye sızlanarak yatağa oturduğumda elini popoma atıp o da okşamıştı. Bu yaptığı ilk başta çok saf gelse de düzgün bir yerde olmadığımı aklımdan çıkaramazdım.

Hızlıca daha da yana kayıp ondan uzaklaşırken bir süre anlamaz gibi bana bakmış ardından bakışlarını çekerek yattığı yerden ayaklanmıştı. "Bakayım bugün işim kaç yerde." Şifonyerin üzerindeki telefonu alıp bir süre oynadığında o süre boyunca başım eğik bekledim. Kendimi suçlu gibi hissetmiştim. İçimden bir ses kötü anlamda yapmadığını söylese de diğer yanım kimseye güvenmemem konusunda yakınıyordu ve o anın ateşiyle yapmıştım bunu. İstesem de istemesem de, karşımdaki kişi kim olursa olsun kaçma dürtülerimin önüne geçemiyordum.

"Bay Joo seni de götürmemi söylemiş. Görünüşe göre birlikte gidiyoruz Jungkook." Telefonunu tekrar şifonyerin üzerine bırakırken yanıma oturduğunda çekinceyle oturduğum yerden kalktım.

"Ne yani bende mi..." Sözlerimi tamamlayamadan gözlerim dolmaya ve sesim titremeye başlayınca içimden lanetler okuyarak ona sırtımı dönüp camın önüne ilerledim. Arkamdan adım sesleri gelse bile sesimi çıkarmayıp hafifçe başımı ona doğru çevirip bakarak geldiği kadar uzaklaştım ondan. Eli sakinlikle omzum üzerinde yer edinip bulunduğu yeri ağır ağır okşamaya başladığımda elini bileğinden tutup iterek engel oldum.

"Merak etme o kadarına izin verecek değilim. Muhtemelen sadece izleyeceksin ancak yine de söyleyeceğim. On iki yaşındaki bir çocuğa el sürülmesine göz yumacak değilim." Omuzumu hafifçe sıkıp beni de yavaşça sarsarak geriledi. Onun uzaklaşan adım sesleriyle başımı çevirdiğimde banyoya doğru ilerlediğini gördüm. Gözlerim hala onun üstündeyken tam kapının önünde duraksadığında bakışlarımı yere indirip ondan kaçırdım.

"Banyo yapacağım. Eğer sende yapmak istiyorsan benden önce geç. Temizleneceğim belki uzun sürebilir." Diyerek beni izlemeye başladığında bende başımı kaldırıp yüzüne baktım. Banyo yapmak iyi gelebilirdi belki. Birkaç gündür duş falan da alamamıştım doğru düzgün. Zaten bir odam da olmadığı için Bay Joo'nun odasında kalıyordum, banyomu da orda yapıyordum ve genelde ben banyo yaparken izliyordu bazen de yardım ediyordu. Yardım olduğunu pek sanmıyordum ama öyle diyordu ve bir şey demiyordum. Hakkım yoktu çünkü.

Baby myHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin