"Baba, neden benimde bir kardeşim yok?" Oyun oynayacak kimsem yoktu. Ve bunun sebebini bilmenin en doğal hakkım olduğunu düşünüyordum.
"Burası yalnız krallığı kızım burada kimsenin bir karısı olmaz çocukları olan insanlar ise yasak aşk yaşamıştır."
"Yani sende mi yasak aşk yaşadın."
"Evet, annenle yasak olmasını istemediğim bir aşk yaşadım."
"Peki yasak olmasa."
"Burada öyle bir ihtimal yok canım kızım, burada doğan herkesin boynunda bir leke olur ve bu leke yalnızlığı simgeler. Ömürün boyunca yanlız kalacağına dair bir mühürdür."
"Benimde boynumda leke var mı?"
"Elbette var."
"Yani benim hiç arkadaşım olmayacak mı? Ama ben kiminle oyun oynayacağım?"
"Arkadaşların olacak tabiki, sadece gerçekten bağlı olabileceğin bir aşk yaşayamazsın. Ama bunları düşünmek için çok erken tatlım hadi artık uyu saat çok geç oldu." Babam bunu söylediktem sonra hayaller kurarak uykuya dalmıştım.İlkdefa kendimi yanlız hissettiğimde babamla aramızda böyle bir konuşma geçmişti.
GÜNÜMÜZ;
"Şu topları düzgün silin diye kaç kere digeceğim."
"Özürdilerim kaptan!" Diye bağırdı İnara. Ropçu grubumun başıydı, ve ikinci kaptanlık görevini üstleniyordu. Yalnız prenses'te asla düzensizliğe izin vermezdim. Herşeyin bir yeri ve düzeni vardı. Bu gün yalnız prenses'in bakım günüydü büyük ve görkemli gemi cilalanıp temizleniyordu. Bu yüzden mürettebatım barlarda içkilerini yudumluyor, kumar oynuyor ve üzerlerindeki stresi atıyorlardı. Mürettebatımın güvenliğine, isteklerine ve rahatlıklarına önem verirdim. Sonuçta benim için çalışmaları tutsaklar gibi yaşayacakları anlamına gelmiyordu. Yakında tekrar yelken açacaktık fakat yorgunluğuma yenik düşmek üzereydim. Babamın yanına doğru ilerledim güvertenin kenarında denizi ve çalışan insanları seyrediyordu. İri bedeni adeta ben buradayım ve buranın kralı benim diyordu. Babam beni küçüklüğümden beri bir makina gibi yetiştirmişti onun sayesinde acılara karşı bağışıklığım vardı. Yalnız ülkenin kralı olmasına rağmen kendisini halkından ayırmayan bir adamdı. Kendini üstün görmeyen, yardım sever ve kibar bir adamdı. İri cüssesinin ardında sevgi dolu bir yüreği vardı.
"Baba! Ben çok yoruldum, kaleye gidip biraz dinleneceğim, buraya sen göz kulak olurmusun?" Babam bana döndü. "Tabiki kızıl, hadi git ve dinlen." Babama doğru hızlı adımlarla gittim ona sarılıp yanağına bir öpücük kondurdum. Uzun zamandır denizdeydim ve onu görememiştim. Bu sarılma onunda hoşuna gitmiş olmalıydı ki saçlarımı okşadı. "Küçükken saçlarının sarı olmasını isterdin, ama emin ol bu dalgalı kahverengi saçlar seni tamamlıyor." Gözlerinde hayranlık dolu bir bakış vardı. "Evet, hatırlıyorum ama o zaman elbiseler giyen her sabah saçı hizmetliler tarafından yapılan gerçek bir prenses olacağıma inanıyordum." Bunu söyledikten sonra güldüm. "Sen zaten bir prensessin güzel kızım." Babamdan ayrılıp kaleye doğru ilerledim. Geçerken herkes bana selam veriyor ve gülümsüyordu. Yalnız ülkede kimsenin bir kardeşi yoktu, bu yüzden herkes farklı ailelerden kimseye benzemeyen çocuklar olarak doğarlardı. Burası yasak aşk şehriydi, kimsenin bir çifti yoktu, daha doğrusu herkes buna inandığı için bir eş bulmayı denememişlerdi bile. Boynumuzdaki mühür nedeniyle böyle bir inanç vardı. Hikayesi ise asırlar öncesine dayanıyordu. Yalnız olmak bazen iyi olabilirdi ama ömür boyu yalnızlık insanı tüketiyordu.
Geçmişte bu ülkede yaşayan kral ve kraliçenin bir kız çocukları dünyaya gelmiş. O bebek doğdukran sonra evli çiftler boşanmaya, birbirini sevenler sürekli kavga etmeye başlamış. Halk bu huzursuzluğun yeni doğmuş olan küçük bebekten kaynaklandığını düşünmüşler. Kral ve kraliçeye bu bebeği öldürmeleri gerektiğini eyer öldürmezlerse ülkede iç karışıklık yaşanacağını söylemişler. Başta kraliçe reddetmiş daha sonra halkın baskısı üzerine mecbur kalıp bebeği ortadan kaldırmaya karar vermişler. Bebeğin idam edileceği gün halk ceylan şeklinde bir demiri kızgın ateşte ısıtmışlar. Bu sırada kraliçe yasta olduğu için odasına kilitlenmiş ve olacak vahşeti görmemesi için bütün önlemler alınmıştı. Halktan biri kızgın demiri bebeğim tam boynunun askasına bastırmış, ensesindeki yalnızlığı simgeleyen işaret bebeği yakmış artık ağlamaktan gözünde yaş kalmayan bebek küçücük canıyla acıya dayanamıyp ölmüş. Bu olaydan yam bir yıl sonra kral ve kraliçenin ikiz bebekleri dünyaya gelmiş, biri kız biri erkek olan bebeklerin enselerinde ceylan işareti olduğunu gören halk çok endişelenmiş. Öldürdükleri bebeğin ruhunun ikiye bölünüp onlardan intikam almaya geldiğini düşünmüşler ikiz bebekler doğduktan sonra artık ne kimsenin eşi ne de mutluluğu kalmış. Eskiden beri bu şekilde anlatılan hikaye bebeğin laneti olarak tarihe geçmiş.
O zamandan beri hepimizin ensesinde bu ceylan işareti var, hiçbir zaman bunun bozulamaz bir lanet olduğuna inanmadım ve gerçekten mutlu olabilmek için kendime bir eş bulacağıma eminim.
Odama çıkıp yatağıma uzanmıştım, çok geçmeden kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Takip+oy+yorumm❤️
Lendon krallığına yoğunluk vereceğim o yüzden bölümleri sık sık atamaya bilirim
Bu hikaye bir korsan kurgusu olacak ve hem eylendiğiniz hem de heyecanla bekleyeceğiniz bir kurgu olması dileğiyle❤️