Çarpmanın etkisiyle geriye doğru sendeledim. Neredeyse düşüyordum. İki adam, içimi çok fena yapan bir gümbürtüyle yere düştü.
Deniz, Bora'yı boğazından tutup yere yapıştırmış, kaburgalarına ardı arkası gelmeyen amansız yumruklar indiriyordu. Sessiz ve durdurulamayan bir makine gibiydi. Bora, her darbeyle bir kez daha homurdanıyor ve kurtulmaya çalışıyordu.
Ağlamaya başladım. Bir adam ileri atılıp Deniz'e uzandı ama Bora tam o sırada yana doğru sıyrıldı. İkisi de yuvarlanmaya başlayınca adam korkuyla geri çekildi.
Bora kendini kurtarıp ayağa fırladı ve Deniz'e saldırarak onu otobüslerden birinin yan tarafına yapıştırdı. Pazılarını kasarak bir yumruk savurdu ama Deniz bunu çevik bir hareketle savuşturup bir aparkatla karşılık verdi. Bora'nın başı arkaya savruldu.
Tanrım.
Deniz'den hiç ses çıkmıyordu. Ne kendisi vurduğunda ne de çenesine yumruk yediğinde, tepki vermiyordu. Öfkesinin sessiz yoğunluğu ürkütücüydü. İçinden taşan gazabı hissedebiliyordum. Hareketleri kontrollü ve tüyler ürpertici derecede metodikti.
Diğer grup üyeleri gelip kavgayı ayırdığında dönüp kalmıştım. Ağlamak dışında hiçbir şey yapamıyordum. Deniz'in elinden zor aldılar Bora'yı.
Benimle hiç konuşmadan arabaya bindi. Trafiğe daldığımızda ağlamaktan içim çıkmıştı. Hıçkırarak konuştum.
"Deniz..."
"Yapma."
Korku ve kederden midem bulanarak sessizce bekliyordum. Sonunda konuştu.
"Senin için ne ifade ediyor bu herif?"
Yüzümden aşağı süzülen yaşları sildim.
"Bir hata."
"Eskiden mi? Şimdi mi?"
"Her ikisi de."
Dudakları alaycı bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"Bütün hatalarını öyle öper misin sen?"
Hıçkıra hıçkıra ağlama ihtiyacımı bastırmaya çalışırken, göğsüm körük gibi inip kalktı. Başımı şiddetle iki yana salladım.
"Onu istiyor musun?" diye sordu.
"Hayır." diye fısıldadım. "Yalnızca seni istiyorum. Seni seviyorum, Deniz. Öyle çok seviyorum ki canım yanıyor."
Gözlerini kapatıp başını geriye attı. Işıklarda bekliyorduk. Bunu fırsat bilip ona yaklaşmaya çalıştım. Gözlerini açıp bana dikti.
"Sana kahrolası bir şarkı yazmış. Aletini sokmuş sana, düzmüş seni... Yükünü boşaltmış içine."
Ses tonundaki o korkunç kırgınlık karşısında utançla geri çekildim. Ne hissettiğini tam olarak anlayabiliyordum. Aklına doluşan imgelerin nasıl feci şekilde battığını, içini nasıl tırmaladığını ve bunların insana delirtene kadar devam ettiğini biliyordum. Deniz'le Eylül onlarca kez düzüşmüşlerdi kafamın içinde ve ben, hastalıklı, kıskanç bir öfke içinde seyretmiştim onları.
Aniden uzanarak başparmağını dudaklarımın üzerinde sertçe gezdirdi. "Ağzın onundu."
Arabayı sağa çekip boş yolda durdu. Çeşmeye girmiştik. Evimin olduğu araziye 10 dakikalık mesafe kalmıştı. Yerleşim olmayan bir köydeydik. Başını ellerinin arasına alıp, yüzünü gizledi. Bora'yı öpüşümün gözünün önünden gitmediğini biliyordum. Beynini kemiriyordu bu imge, biliyordum.
Kemerimi çözüp hızla bacaklarının arasına yöneldim ve pantolonunun düğmeleri ile uğraşmaya başladım.
Çelik gibi parmaklarıyla yakaladı elimi. "Ne halt ediyorsun sen?"
"Ağzımın içine gel." diye yalvardım. "Yıka onu, temizle."
Uzun bir duraklama oldu. Orada öylece oturdu, ağır ağır inip kalkan göğsü dışında tamamen hareketsizdi.
"Lütfen Deniz."
Homurdanarak bir küfür savurup bıraktı beni, gevşekçe yana düştü eli.
"Yap haydi."
Ona ulaşmak için acele ettim. Fikrini değiştirmesinden korkuyordum. Benimle işinim bittiğini söyler diye ödüm kopuyordu. Bana yardım için yaptığı tek şey pantolonunu aşağı çekebilmem için kalçasını bir anlığına havaya kaldırmak oldu.
Sonra o büyük, güzel aletini elime aldım. Ardından ağzıma. Tadını alıp, teninin sıcaklığını ve saten yumuşaklığını hissedince inledim. Yanaklarımı kasığına ve hayalarına sürdüm. Kokusu her yanıma sinsin, beni kendi malı olarak işaretlesin istiyordum.
Aleti boyunca uzanan kalın damarları dilimle takip ederek yaladım. Uzun uzun emmeye başladığımda, dişlerini gıcırdattığını duydum. Pişmanlık ve şehvet iniltilerim gırtlağımı titretiyordu. Bana her zaman edepsizce şeyler söyleyen o adamın bu sessizliği beni öldürüyordu.
Ne istediğini, neye ihtiyacı olduğunu, ona yaptıklarımın ne kadar hoşuna gittiğini söylerdi hep. Şimdi kendini tutuyordu, ona zevk verdiğimi bilme mutluluğundan mahrum ediyordu beni.
Kalın aletini tek elimle sıvazlayıp, pürüzsüz başını emdim. Ucuna getirdiğim zevk suyunu dilimin küçük hareketleriyle yaladım. Bacak kasları gerildi, solukları şiddetlendi. Onun heyecanlandığını hissetmek çıldırttı beni, iki elimle birden sıvazlamaya başladım. Ağzım öyle çok çalışıyordu ki çenem ağrıdı. Sırtı dikleşti, bir an koltuktan kaldırdığı başı, ağzımda patlayan ilk yoğun meni dalgasıyla birlikte geriye düştü sertçe.
Onun tadını almak algılarımı tutuşturdu. İştahım daha da kabardı. Zonklayan penisini ellerimle sıvazlamaya devam ettim ve kendimden geçercesine yuttum. Sarsıla sarsıla, uzun uzun boşaldı Deniz.
Kavga sırasındaki gibi, doğal olmayan bir sessizliğe bürünerek hiç ses çıkarmamıştı. Saatlerce emebilirdim onu. Emmek istiyordum, ama o iki eliyle omuzlarımdan iterek uzaklaştırdı beni.
Başımı kaldırıp yürek burkan güzellikteki yüzüne baktım ve yarı karanlıkta parlayan gözlerini gördüm. Başparmağıyla dudaklarıma dokundu.
"Kendini kaydır şimdi aletimin üstüne." diye emretti boğuk bir sesle. "Sana vereceklerim bitmedi."
Hoyrat ve mesafeli tavrından ürkerek, titreyen ellerle çıkardım kilotumu.
"Hepsini çıkar. Sadece botlar kalsın."
Verdiği emir hareketlerimi hızlandırdı ve söylediğini yaptım. Ne isterse yapardım. Beni affetmesi ve onu sevdiğimi anlaması için ne gerekiyorsa yapacaktım.
Eteğimin fermuarını açıp indirdim. Atletimi başımdan çıkardım ve arka koltuğa fırlattım. Onu sütyenim takip etti.
Ata biner gibi üstüne çıkınca, Deniz kalçamdan tutup yüzüme baktı. "Islak mısın?"
"Evet."
"Aletimi emmek tahrik ediyor demek seni."
Meme uçlarım daha da sertleşti. Seks hakkında açık seçik konuşması ve kaba tavrı tahrik ediyordu beni.
"Her zaman."
"Neden öptün onu?"
Bu ani konu değişikliğini beklemiyordum. Alt dudağım titredi. "Bilmiyorum."
Beni bırakıp omuzlarının üstünden arkaya doğru uzanarak koltuğun baş dayama yerini kavradı elleriyle. Bu hareket pazılarını şişirmişti. Onunla ilgili her şey gibi bu manzara da heyecanlandırmıştı beni. Çıplak göğsünün terle ışıldadığını, aletini içime sokup çıkarırken karın kaslarının gerildiğini görmek istiyordum. Dudaklarımı yaladım, tadı ağzımdaydı.
"Tişörtünü çıkarsana."
Gözleri kısıldı. "Hayır."
Durdum. Kalbim deli gibi atıyordu göğsümün içinde. Seksi kullanıyordu bana karşı.
"Beni cezalandırıyorsun."
"Hak ettin."