Diyebileceğimiz şeyler aslında iç güdülerin savaşıdır. Yani benim düşüncem bu.
Çünkü, çünküdür. Tamam bu bir şakaydı. Gerçekten tedavim aşırı zordu. Yaşanan süreç ve aptal insanların bana bakışları. Sanki kendileri deli değildi.
Çok gençtim ben. Gençliğimi, beni sevmeyen, gözünde bir kuruş değeri olmayan bir kişi için harcadım. Ben sevmiyordum, takıntılı idim.
Bunu anladığım da ben yaşıyordum. Hadi size yaşadıklarımı anlatayım...(Sene 2016)
.
.
.Cumartesi sabahı kalkmamış yatakta uzanıyor vaziyetteydim. Telefonumdan onun resmine bakıyordum. Sınıf grubu hayat kurtarır. Sanki o da beni seviyordu. O’na söylemeyi her denediğimde sınıftaki kaşar bir kız bana göz devirerek onun yanına geçerek sarılıp selfie çekiniyor. Sinir bozucu.
Sonra kendi profilme bakıyordum.
“B.”
İçimden tekrar ettim. Herkesin adı ve soyadı yazarken benim adımın baş harfi.
Ama siz yabancı değilsiniz. Öğrenebilirsiniz.
Adım B... Beste Gülsoy.
Annem odamın kapısını çalmış bana sesleniyordu.
“Beste’m gelebilir miyim?” onu kırmak elimde değildi.
Onayladıktan sonra içeriye geldi. “Yatıyor musun hâlâ?” bana gülerek söyledi bunu. Yalandan gülümseyerek “Kalkıyorum komutanım!” sonra eliyle sırtımı okşadı. “Şşşş, baban uyuyor sessiz ol.” elini yüzünden çekince fark ettim. Yüzünde morluk vardı? Yoksa. Duruşumu düzeltip annemin gülen ve bir yandanda yorulmuş gözlerine baktım.
O kadar çaresizdi ki...
Sanırım onu üzmemeliyim. Kalkıp şarjı çoktan bitmiş telefonumu şarja taktım.Hazırlanan kahvaltı sofrasına gittim. Annem bana çay koyuyordu. Bende birşeyler atıştırıyordum. Yumurtalı ekmek ve taze simitler ve yeşillikler. Gaddar bir babam ve bok çuvalı gibi bir hayatım vardı fakat annem hayatımı güzelleştirirdi. Tam annem kendisine çay koyarken babam uykulu ve sinirli bakışlarıyla içeriye girdi. Beni görmezden gelip mutfak dolabını açtı. İçkilerinden birisini alıp kapağını açtı.
“Yakup kızın yanında içme daha küçük.” babam yükseldi.
Sonra çay bardağı yere düştü annemin pamuk ellerinden...“Sanane ulan! Bu eve yemek paranızı getiriyorsam susucaksın. Anladın mı beni?
Git yeri temizle! Yeter lan artık. Ben sizle uğraşmak zorunda değilim. Allah’ın belaları!” Annemin gözünden damlayan yaşı gördüm. En son altı yaşımda gördüm. Ve... On iki senelik hayatımın sonrasında babamın hakaretleri için değilde. Annemin buruşuk yüzünden akan “Bu adamla neden evlendim” göz yaşları için ağlamak oldu.
Belki yüzümden yaşlar akmadı, ama içim ağlıyordu.Babam anneme hesap sormakla meyilliydi. Çünkü zamanında ona sevdiğini söyleyen o idi?
Mutfak masasında olanı biteni izliyordum. Babam elinin tersiyle tüm masayı dağıtı verdi. Tabak kırılma sesleri, bardak düşme sesleri, çaydanlığın annemin kolunu yakması ama çığlık atamaması. Bir anda titreyen vücudumla kalktım.
Ocakta kızaran patates kızartmaların altını kapatmadan alan babam annemin yüzüne ve... Koluna doğru bastırdı. Annem bağırıp durarken ben öylece kala kalmıştım.
Benim gözlerimden yaşlar akıyordu. Evet. Ağlıyordum.
On sekiz yaşında ki ben, ağlıyordum.Titreyen vücudumla harekete geçip elime sopa aldım. Babam anneme işkence ederken arkasından bağırdım. “BIRAK ANNEMİ!!” Tam arkasını dönerken sopayı yüzüne indirdim.
Ne oldu biliyor musunuz? İndiremeden kolumu tutup beni yere itti.
Dizim kanıyordu. Hızlıca ayağı kalktım. Annem yerden bana kaç mesajı verirken ben bunu seçmedim.
Babam onca hakareti sayıp elimden kaptığı sopayla hızlı olabildiğince koluma ve bacağıma vuruyordu. “Senden nefret ediyorum, babaya el kaldırmak nedir ha? Senin ta bilmem nerene tüküreyim emi! Pislik. Siktir git gözüm görm-” ve ağzımdan olmayacak bir çığlık...