Bölüm 13

13 4 0
                                    

Sabahleyin dostum Charles'a müsaade istediğimi belirterek uzun bir yürüyüşe çıktım. Kendimi anlayamamanın verdiği yorgunluk üzerime çökmüş, gece beni bunaltmıştı.

Netherfield, sahiden de havası hoş ve iç açıcı bir yerdi; lakin zinhar benim Pemberley'im ile mukayese edilemezdi. Birçok yerde, ermiş insanlarca mütemadiyen sarf edildiğine şahit olunan o klasikleşmiş cümle gibiydi benim nazarımda da, insanın evi gibisi bulunmazdı, mümkün değildi bu. Her ne kadar Pemberley'in acı anılara da ev sahipliği yaptığı hususu içimi yaksa da...

Duygusal bir adam değilim, hiç olmadım. Hayatım boyunca soğukkanlılığımı muhafaza etmem ve her duruma olabildiğince makul bir yaklaşım bulmam gerektiğine dair terbiye aldım. Asil bir soya dayanıyor olduğum, Londra ile sıkı ilişkilerimin mütemadiyen devam edeceği, küçüklüğüm boyunca mürebbiyelerimce bana defalarca kez tekraren aksettirildi. Belki de bundan mütevellit, çocukluğun neşe ve mutluluk gibi bir çok insana kattığı edinimlerden herkes kadar istifade ettiğim söylenemez. Tabii, buna karar verecek olan da ben değilim; zira bir insanın kendisini değerlendirmesini hep büyük bir gaflet, aptalca bir böbürlenme olarak görmüşümdür. Bir insanı gerçek manada tanımlayan husus, onun başkalarının üzerinde bıraktığı tesiridir. Ve ben, öyle sanıyordum ki iyi tesir bırakan cinsten bir insan değildim.

Kelimelerle aramın iyi olduğu da söylenir, berbat olduğu da. Bunda hangi tarafı kâle almam gerektiğini bilemiyorum, hoş, bu beni üzen bir şey de değil. Ben, bildiğim yoldan şaşmak istemiyorum. Doğrularımı, bir başkasının doğruları için değiştirecek tabiata sahip değilim. Olmam da mümkün değil.

Ve çelişmek... Kendi yargılarıma tezat düşmek, benim için affedilemez bir şeydi ki bunu kendime dahi nasıl doğru bir şekilde izah edeceğime, kendimi kendime nasıl aklayacağıma dair içine düştüğüm korkunç çelişki canımı sıkıyordu. Miss Elizabeth, kafamı, hayır, daha dürüst olmam elzemdir ki, kalbimi kurcalıyordu. Beni bana yabancı kılmış, hiç tatmadığım duyguları hissetmeme sebebiyet vermişti ve ben, bundan Tanrı biliyor ya, hoşnut değildim.

Pekâlâ, burada şunu da kendime belirtmemde ehemmiyet vardı ki hislerin manalarından çıkarım yapmakta zorlanan bir yeni yetme değildim. Bu kadına karşı içimde filizlenen duyguyu pekâlâ tanımlayabiliyordum, kaçacak da değildim. Bundan hoşlanayım, yahut hoşlanmamayım, Miss Elizabeth'i çok beğeniyordum. Onu her gördüğümde şiddetlenen bir çekilim ile ona karşı koyamıyor, kendimle bir çatışmaya giriyordum. Ve evet, ben dürüst bir adamdım kendime, besbelli âşık oluyordum.

Ne büyük bir tezat, ne büyük bir ıstırap...

Asla biraraya gelmesi mümkün olmayan bir çift olurduk biz, akla mantığa uygun değildi bu. Ve bu düşüncelerim, istemsizce bir vakit kardeşim, her şeyim Georgiana'yı sakinleştirmek üzere, onun gözyaşlarını silmeye çalıştığımda bizzat onun ağzından duyduğum şu haykırışı bana anımsatıyordu:

"Sen âşkta mantık olduğunu mu sanıyorsun? Kimi sevmeyi seçebileceğini? Hayır, hayır kardeşim! Bir insanın duyguları öyle sandığın gibi basit değil!"

O zaman, Georgiana'ya sımsıkı sarılıp geçeceğini söylediğim gibi, şimdi de kendime aynı şeyleri söylemekten başka bir çarem yoktu. Miss Elizabeth ve ben, apayrı dünyaların insanlarıydık. Ve şu da inkar edilemez bir hakikatti ki kendisi benden zerre haz etmiyordu.

Derken garip bir düşünce, Netherfield arazisinin koruluğunda, beni ellerim cebimde derin düşüncelerle yürüdüğüm patikanın ortasında durdurmaya yetti. "Onun gibiler için para, her şeyin önüne geçer! Annesi Mrs Bennet'ı düşün..."

Bu nasıl arsızca bir düşünce idi böyle? Ben, beni sevmeyecek birini arzulayacak kadar çaresiz bir âşık değildim! Kendime daha da çok öfkelendim, bilhassa da aklımı bulandıran o malum son düşünce için. Ellerimi cebimden çıkarttım, hızlı adımlarla malikaneye ilerledim.

Mr. Darcy: Pemberley'in EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin