UMUT'TAN
Şimdi ne olacaktı? Bu adamlar beni nereye götürüyordu? Hiç tekin tipler de değillerdi. Acaba beni öldürecekler miydi? Aralarında konuşuyorlardı ama duyamıyordum, kahretsin! Birinin dudaklarına odaklansam diğerlerinin dediklerini kaçıracaktım ve sonuç olarak hiçbir şey anlamayacaktım. Duyamamama lanet ettiğim sayılı anlardan biriydi şuan.
Uzun bir araba yolculuğundan sonra durduğumuzu hissettim. Kapı açıldığında yeşil büyük bir bahçede olduğumuzu gördüm. Güneş yavaş yavaş yerini alıyordu. Tahminen saat yedi buçuk civarıydı.
Kolumdan tutulup sürüklendiğimde vücudumdaki her bir kas ağrıyordu. Adamın koluma baskı yapan çelik gibi ellerinin altında derimin dahi ezildiğini tahmin edebiliyordum. Bu çam yarması ne kadar kuvvetliydi böyle?
Karşımızdaki devasa evin kapısı açıldığında yine sürüklenerek salon olduğunu tahmin ettiğim tarafa yöneldik. Sabah o odada konuştuğumuz adam camın önünde, elleri cebinde dışarıyı izliyordu. Geldiğimizi umursuyormuş gibi durmuyordu ama şuan bulunduğum durum benim fazlasıyla umrumdaydı. Kolumdaki baskının yanı sıra ayakta zor durduğumun farkındaydım. Vücudumdaki yaralar sızlıyordu ve kanla lekelenmiş tişörtüm tekrardan ıslanıyordu.
Yanımdaki adam konuşmuş olacak ki büyük patron dedikleri adam nihayet bize döndü. Nasıl seslendiklerini dudaklarını okuyarak anlamıştım ve maalesef anladığım tek şey de buydu.
Büyük patron gözleriyle vücudumu süzerken bakışları kanlı tişörtümde takılı kaldı. Bir şeyler söyledi ama o kadar hızlı konuşmuştu ki anlayamamıştım. Sadece kolumdaki baskının azaldığını hissetmiştim. Beni sürükleyen adam kolumu bıraktığında dönüp ona baktım ama o kafasını eğmiş yere bakıyordu. Büyük patron sağlam bir fırça çekmiş olmalıydı.
'Aşağı in, doktor gelecek.'
Bana uzatılan kağıtta yazanlar buydu. Bir şey demedim sadece kafamı salladım. Hoş zaten bir şey diyemezdim.
Beni sürükleyerek getiren adam sakince ilerlediğinde onu takip etmem gerektiğini düşündüm ve evet kesinlikle yanılmamıştım. Bodrum kata indiğimizde açılan kapıdan içeri girdik. Bir köşede sedye vardı ve bu oldukça şaşırtıcıydı. İnsan evinde neden böyle bir şey bulundurma ihtiyacı duyardı ki? Gerçi bu adamlar pek de normal adamlara benzemiyordu.
Çam yarması beni sedyeye oturup başımda beklemeye başladı. Karnım ve sırtım her saniye daha çok acırken, alt dudağımı ısırdım. Tanrım! Acıdan inleyemiyordum bile, konuşamamak ne kötü şeydi.
Yaklaşık on beş dakika sonra kapı açıldı ve orta yaşlarda bir adam peşinde genç bir kızla içeri girdi. Doktor ve hemşire olduklarını tahmin ediyordum ve yanıldığımı sanmıyordum.
Doktor birkaç cümle kurduktan sonra çam yarması uzanmamı işaret etti. Bana söylenenleri yerine getirdiğimde sedyeye temas eden sırtımın acısı dayanılacak gibi değildi. Doktor da bunu anlamış olacak ki elindeki makasla tişörtümü hızla iki parçaya ayırdı. Karnımdaki kesikler ve geçmişten kalan yaralar açığa çıktığında odada bulunan üç kişi de şaşkınlıkla gözlerini açtı. Ne yani, hiç mi işkenceye maruz bırakılan birini görmemişlerdi?
Doktor beni yattığım yataktan hızla kaldırdığında konuşabilseydim eğer yapacağım ilk şey teşekkür etmek olacaktı. Kesilen tişörtüm yeri boylarken sırtım gözler önüne çoktan serilmişti. Sert bir el yaraların üzerinde hafifçe hareket edince acıyla iç çektim. Dokunmasa olmuyor muydu? Canımı yaktığının farkında değil miydi?
Odanın kapısı açıldığında görmeyi beklediğim kesinlikle büyük patron değildi. Sinirli ve sert adımlarla yanıma geldiğinde nefesimi tuttuğumu fark ettim. Ah hayır hayır kimse trajik bir şey beklemesin sadece korkuyordum. Bu adam beni öldürecekti!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece Umut (GAY) (BxB)
Roman d'amour"Umut..." Bakışlarını yerden çekip gözlerime odaklandığında o tatlı ürpertinin tüm vücuduma yayıldığını hissettim, yine. Yüzünü avuçlarımın içine alıp, her biri kalbimde yara açan yaşlarla ıslanmış göz altlarında dolaştırdım parmaklarımı. "Hiçbir şe...