Bölüm 37

748 72 30
                                    

"Cebimde sonradan görme bir yalnızlık. Dudağımın ucunda ismin, kimseye söyleyemiyorum."

E. Aydın

☁️☁️☁️

07.03.24

Araz Nart

Katlanmak zorunda olduğum sorunlar bitmiyordu, sanki ailem katlanabildiğimi gördüklerinde sınırımı test etmek için üzerine biraz daha katıyorlardı ve patlama noktam neresi yoksa geçtik mi ben onu bile bilmiyorum, belki de bilmek istemiyorum. Alkolün etkisine girip dönmeyen zihnim yüzünden alkolü bıraktım, boşuna midemi onunla dolduramazdım. İçme sebebim sadece biraz sarhoş olup ruhumu saran kadını unutmaktı, imkansızmış. Onu bir saniyeliğine bile unutamıyorum.

"Abi," diye kapıma vuran Ateş'in sesi kırgın geliyordu. "Ne olur biraz konuşalım. Bak senin için makarna yaptım, belki sevmezsin diye de tavuklu pilav ama merak etme ikisini ayrı ayrı pişirdim, hangisinden istersen. Hadi lütfen."

Ateş de benimle beraber sürükleniyordu. Onun için biraz, çok azcık iyi olmaya çalışıyorum ama o bile imkansız. Tüm hayatım çekilmiş gibi. Yirmi dört yaşındayım, neden bu kadar çaresiz hissediyorum ki? Ama biliyorum, onları dinlemezsem İmer'i...

"Abi..." Ateş'in sesinin titremesiyle kapıya baktım. "Senin için ne gerekiyorsa yaparım be kral. Ne istersen, hemen şimdi. Kapıyı da açma, tamam zorlamıyorum seni. Sesini duyuyayım yeter."

İstemiyorum. Sesimin çıkmasını, birilerini görmek, şu yataktan çıkmak istemiyorum. Yine de Ateş'i bu kadar üzmeye hakkım yok. Yataktan kalkıp kapıyı açtığımda Ateş'in kırgın bakışlarını gördüm, iyice süzülmüş bedenime bakıp kafasını sıvazladı.

"Abi..."

"Ateş git." Sanki anasına küfretmişim gibi hayretler içerisinde bana bakarken geriye doğru gitti. "Umut yok Ateş, nefes yok, yaşam yok. Kurallar var. Git, git ve kurtar kendini."

"Ama..." Gözlerime bakarken bir anda sustu ve başını aşağı yukarı salladı. Bir daha yüzüme bakmadan odasına gittiğinde yüreğimde son kalan yer de cayır cayır yanmaya başlamıştı.

Merdivenlere yönelip her basamağı tek tek inmeye başladım, sonunda antreye indiğimde hiç düşünmeden evden çıktım ve Yasin abinin yanına gittim. Konuya nasıl başlamam gerektiğini bilmeden önce bir sigara yakıp yolu izledim, o da bana uyup sessizce yanımda durmaya başlamıştı.

"Ateş artık sen de abi," dememle bana döndü; kaşları çatık, anlamıyormuş gibi bakıyor. "Ben artık abi falan olamıyorum. Ne bir evlat ne sevgili ne de kardeş... O sana emanet abi."

"Araz..." İzmaritimi yere atıp eve döndüm ve hiç düşünmeden içeri girdim. Kimseyi dinlemek, duymak istemiyorum.

"Ben de seni arıyordum," diyen annem anında yanıma geldi. "Nişan gününü ayarladık, senin için çalışanlar da çağırdım, takım elbiseni mağazadan özel olarak gönderilecek."

Tepki vermedim, sesimi çıkarmadım. Bunu da yapıyordu, kendi eliyle evlendiriyor ama düğünümün cenazem olduğunu göremiyor. Karşılık almayı zaten beklemediğinden direkt gidince bir süre eve bakındım. Evime... İçinde mutlu tek anım olmadığı, doğduğum ve büyüdüğüm evime bakındım.

Onunla değil, bir başkasıyla evleneceğim ama karşı çıkamıyorum. Neden?

Yere öylece oturup ellerimi kafama koydum, bacaklarımı kendime çektim. Böyle olmamalıydı, bu şekilde yapılmamalıydı. Saatler geçti, odamdaki telefonun defalarca çaldığını duydum, annem yanımdan milyonlarca kez geçti, babam işten geldi ve yine işe gitti ama hareket edemedim. Hayır, hareket etmek istemedim. Ne olur burada, böylece ölsem? Neden ölüm, isteyene bu kadar uzaktır ki?

Muhteriz BeyefendiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin