Kaderin Oyunu

13 0 0
                                    

Yeni bir bölümle karşınızdayım, Sizleri çok seviyorum tüm şans,mutluluk,iylikler sizi bulsun.
Umarım bölümü beğenirsiniz yeniden ve yeniden sizleri çok seviyorumm!❤️

~YAZARDAN~:
Adam kadına aşık olmuştu kadın adamın onu böylesine sevmesine aşık olmuştu,sahi aşk neydi? Birisinin güzelliğine mi aşık olmaktı? Bir insan çirkin birisine aşık olamaz mıydı? Yada aşk bir insanı önüne gelen gibi kenara atmak mıydı?
Hayır değildi,barlas berra'yı ilk gördüğü anda gözlerine aşık olmuştu onun büyük gece gibi simsiyah gözlerine,sonra onun uzun kömür gibi saçlarına.
Ama hayatına hiçbir zaman girmemişti onu o günkü saflığı ile sevmişti.
Şimdi ise ömründe bir daha göremeyeceği güzellikte,merhametlikte bir kadına aşık olmuştu.Onun hayatının aşkı şimdi aynı simsiyah gözleri ile ona bakıyordu tek bir fark vardı; gözlerinde ki kendi benliğini almıştı birisi yada birileri.
Delicesine aşık olmuştu karşısındaki kadına,berra ise onu böylesine seven bir adamla karşılaştığı için şaşırıyordu.
"Sarılabilir miyim?" Ondan izin istiyordu karşısında ki adam, sarılmak için izin istemek gerekiyor mu?Gerekiyordu barlas için çünkü onun bedenine dahi olsa izin istemeden dokunmazdı, hiçbir kadına böyle birşey yapmazdı.
Berra karşısında ki adama merhametle baktı sonra başını aşağı yukarı hafifçe hareket ettirdi.Barlas berra'nın ilk defa böyle güvenmesine mutlu olmuştu çünkü insanlar ilk güven duygusunu sarıldığı an verirler karşılarında ki insana.
Büyük bir o kadarda güçlü elleri titriyordu barlas'ın, kadının ince belini sararken özlem duygusu ile birden acıtmaktan korkuyordu.
Hayatında ilk defa eli titriyordu barlas'ın askeriye'ye girmek için geçtiği zor sınavlarda bile elleri titrememişti ama kadının belini sararken titriyordu.Elleri titreyerek sarıldı hayatının ortasına melek gibi inmiş kadına,sonra kokusunu içine çekti.
Vişne kokuyordu aynı zamanda çiçek gibi kokuyordu.Bu kadının kokusu onu bir anda öldürücek gibi olmuştu,kokusu yeni bir bebeğin eline aldığında ki temiz koku gibi kokuyordu saçları bile vişne ve çiçek kokuyordu.
"Kokun benim sonum olucak" kendiliğinden çıkmıştı bu söz sessizce berra'nın kulağına eğilip söylemişti, berra ise birden gelen iltifat ile kalbi hızla atmaya başlamıştı içinde barlasa olan güveni ile boynunu sardı kolları ayakları havalanmıştı neredeyse.
Sahi bu adamın boyu kaçtı?
Bilmiyordu ama bilecekti onun korkusunu, sevdiği şeyleri, sevmediği şeyleri oda bilecekti kendisinin korkularını, sevdiği şeyleri, sevmediği şeyleri bunlar için ise tek bir şey gerekiyordu.
Güven.
Birbirlerine güvenirlerse eğer bunları öğrenebilirlerdi,bir kaç dakika adam kadının kokusunda cennetin en güzel yerini yaşadı kadın ise adamın toprak kokusunu içine çekti onun kokusu güven veriyordu berra'ya.Sonunda birbirlerinden ayrıldıklarında kendilerine güvenecek olan iki insan vardı.
Zamanla güvenecek olan iki insan.
Birbirlerinden ayrıldıklarında berra gülümsemişti "ben gideyim görüşürüz" arkasını döndüp gideceği sırada bir söz onu eskilere götürmüştü.
"Görüşür müyüz kız çocuğu?" Gülümsedi aklına gelen an'ı ile arkasını döndü "elbet görüşürüz yüzbaşı,kader bizi bir araya getirecek." Gülümsedi barlas onun bu sözüne sonrasında berra yürüdü ve evinin içine girdi,biliyordu aşkını da kazanıcaktı güvenini de.
Kapıyı kapatıp evin içine girdiğinde günün geri kalanında yemek yapmıştı berra,yeniden kapının çalınması ile kurduğu sofranın ortasına salata tabağını bıraktı ardından kapıyı açtığında ard arda gülümseyen üç yüz görmüştü.
Alper,Buse ve güneş sahi barlas'ı çağırmak neden aklına gelmemişti?
"Hello kara kızz!" Güneş elindeki anahtar ile el salladı hepsine sarıldığında masaya oturdular ama 2 tane tabağın sahipleri oturmuyordu.
"Siz oturun ben 5 dakikaya dönüceğim" sofraya oturan üçlüye söyleyip üstündeki mutfak önlüğünü çıkarıp evden çıktı.Yan evin kapısını çaldı kapıyı barlas açtığında ne diyeceğini bilememişti.
"Hayırdır küçük kız akşam akşam noldu?" Gecenin bir yarısı berra'yı burda beklemiyordu barlas"akşam yemeğine bana gelebilir misin?" bir anda çıktı ağzından nasıl söyleyeceğini bilmeden.
Gülümsedi aşık olduğu kadın onu ilk defa akşam yemeğine çağırmıştı "y-yani şey alperler bizdede sen tek kalma diye ben çağırmak istedim" panik ve utangaçlık ile kekelemişti birden.
Güldü barlas onun bu utangaç haline ilk defa kaç yıl sonra karşılaşıyordu, kapının arkasında ki anahtarı çıkarıp kapıyı kapattı "hadi gidelim küçük kız çocuğu" evin önüne geldiklerinde kapıyı açıp yol verdi berra.
Barlas geçtiğinde eğilmek zorunda kalmıştı,cidden boyu kaçtı bu adamın?
Evin önüne gelip kapıyı açtı o sırada arkada olan barlas yine sevdiği kadının güzel kokusunu içine çekti,ölümü bu kadının elinden olsa kokusu yüzünden olurdu ama yinede gıkı çıkmazdı kapıyı çekip yol verdi berra"ayakkabını çıkart istersen sonrada yemeğe geçelim" hemen ayakkabısını ayaklarından çıkarıp mutfağa doğru yürüdüler ikisini birden gören üçlü şok geçirmişti "oo hoşgeldiniz asker bey,buyrun oturun" ayağa kalkıp tokalaştı alper sonrasında herkes önündeki tabağa doldurulan yemeklerden yediler.Alper ile Barlas oturma odasında geçerken berra ile güneş mutfağı topluyordu buse ise hava almaya çıkmıştı dışarıya, güneş musluğun önünde tabağı yıkayan berra'nın omuzunu kendi omzu ile dürttü bakışlarını tabaktan çekip güneşe baktı berra küçük bir kız çocuğu gibi gülümsedi"sen ile ne iş barlas ağabey?" diyip göz kırptı.
Birden herkesin bu kadar çabuk öğrenmesinden korktu berra, sonuçta buraya geleli daha kaç gün olduda hemen barlas ile birlikte olucaklardı? Gözlerini kaçırıp omzumu yukarı aşağı indirdi"birşey yok evde tek başına kalmasın gelsin bizimle yemek yesin dedim,insanlık yaptım" alaycılık ile gülümsedi güneş"niye hayvan mı ki,sen insanlık yapıyorsun canım?" birden bire alayla böyle söylemesine kaşlarını çattı berra "güneş! ayıp diye birşey var,koskoca adam'a ne diye hayvan diyeyim ben?" omzuna hemen bir silleme çarptı güneş"kız ben sana onu mu diyorum? Barlas ağabey ile aranda ne var diyorum? Sen konuyu nereye getiriyorsun?" kaynayan çayın suyunu gördü berra, bu da konudan kaçmak için onun bahanesi olmuştu. Ama buse'nin gelmesi ile unutmuştu çünkü ikizine birşey olmuştu,ne olmuştu?"Ben çıkıyorum ikiz,biraz dışarıda oturacağım" mutfak kapısının önüne gelen buse'ye baktı berra,tek kaşını kaldırdı usulca "kötü bir şey mi oldu? Sen hiç böyle durduk yere dışarıya çıkmazsın" nefes alıp verdi sıkıntılı bir şekilde buse, içine kötü bir his kaplamıştı ama ne olduğunu bilmiyordu kendiside.
"Bilmiyorum ama içimde kötü bir his var berra,belkide hava alsam geçer diye çıkıcam bende zaten gelirim birazdan" yanına usulca adımladı berra kendisine çekti buseyi sarılıverdi, küçükken kötü birşey olduğunda yada buse üzüldüğünde sarılırdı her zaman.Bir kaç saniye öyle durdular sonunda buse ayrılıp tebessüm etti berra'ya "korkma birşey olmadı,zaten bir anlık birşeydir muhtemelen geçer hava alınca" mutfaktan çıkıp kapının önünde terliğini giydi kapıyı kapatmadan önce arkasını dönüp öpücük gönderdi berra ve güneşe içlerini rahatlatmak istiyordu buse.
Kapımın kapanma sesi gelince güneş yine konuyu açmıştı "hadi söyle ne iş diyorum saağ" berra gözlerini devirdi bir şey söylicekken lafı yarıda kaldı.
Püskürtme sesinin gelmesi ile çaydanlıkta kaynayan su taştı acele ile hemen tüpü kapattılar buse ve güneş.
"Aa! çay kaynıyor sen bana ne diyorsun güneş? Hadi sen bana alttan çay kabını ver" kaşlarını çattı güneş bahane olmuştu konudan kaçması için bu kıza çay,çekmecenin içinden çay'ı alıp uzattı berra'ya.
"Kaçak çay mı bu kız?" başını salladı berra annesi orda içsin diye kızının bavuluna koymuştu çünkü başka demleme çay içmeyeceğini biliyordu,hem içse bile yabancı gelirdi.
"Oh be! Buraya geldiğimden beri bir bardak kaçak çay içemedim sonunda!" hemen sevinçle berra'nın yanağını öpmeye başladı her yerini öpücüğe boğan güneş'e kızdı"güneş! ay bir dur nefes alamadım"diyip hemen ayrıldı çayı demliğe koyup üstüne sıcak su döktü ardından çabuk demlensin diye ocağın altını en son dereceye getirdi ellerini beline koyup yine derin bir nefes alıp verdi "huh! ayrıca nasıl kaçak çay içmiyorsun? Burada bir çay bahçesi var,orda satılıyor kaçak çay hemde aynısı" kaşlarını çattı güneş daha önce bildiği kadarıyla yoktu kaçak çay,berra'nın bahsettiği çay bahçesinde "ya bir bardak çay istiyoruz biz nerde bu çaylar?" alperin isyan sesini duymaları ile çayları bardakları doldurup tatlıları tabağa koydular.
Önde ellerinde çay tepsisi ve tatlı tepsisiyle berra ile güneş girdi berra çayları servis ederken kısa bir saniyeliğinede olsa barlas ile göz göze gelmişti herkes çaylarını ve tatlılarını alınca koltuklara oturdular, o akşam sohbet edip geçmişti ama gece 11 olunca ve buse eve gelemiyince berra'nın içini korku kaplamıştı.Birden ayağa kalkınca herkes ona baktı "ben bir buseye bakıcam saat kaç oldu gelmedi hala"diyip açıklamıştı durumu.
Terliklerimi giyip kapıya çıktığında buse'yi telefonda konuşurken gördü neredeyse buraya gelmelerinden bu yana 1 ay olucaktı ama buse'yi hiç böyle görmemişti, birşey olmuştu telefondaki her ne söylüyorsa buse hıçkırarak ağlamaya başladı omuzları sarsıldı berra onun bu halini görünce hemen yanına koştu telaş ve korku ile busenin yanağını tuttu.
"Ne oldu buse birdenbire böyle sana?" birşey diyemedi buse korkuyordu,berra bu haberi alınca ne tepki vereceğinden korkuyordu birşey diyemedi lal olmuştu dili.
Ekrandaki "Annem" yazısını görünce telefonu kaptı buse'nin elinden ama annesinin ağlama sesi ile daha da korkmuştu."Anne birşey söyle noluyor?" annesinin ağlama sesleri devam edince daha yüksek sesle bağırmaya başladı berra "anne sana diyorum! Korkmaya başladım noluyor?"
Telefonu seren teyzesi almıştı sesinden anlamıştı oda ağlıyordu,ne oldu birdenbire böyle olmuşlardı?
"B-berra kuzum, canımın içi önce bir sakinleş yanında birisi var mı?" daha da sinrilendi berra,kimsenin birşey söylememesinden "teyze! söyle noluyor? panik oluyorum" dahada ağlamaya başladı teyzesi "b-berra anneannen" lafını berra'nın yüksek ve korkulu sesi bölmüştü "ne oldu anneanneme? söyle teyze!" korku ile gözyaşları gelmeye başladı "a-anneanen yoğun bakımda,doktorlar durumunun ciddi olduğunu söylüyorlar son günleriymiş" bu sözleri söyledikten sonra seren daha da ağlamaya başladı.
Berra'nın ise elinden düşen telefondan ağlama sesleri devam ediyordu.
Sol gözünden bir yaş akmıştı;Yol bitmişti.
Sağ gözünden bir yaş akmıştı;En değerlisi elinden kayıp gidiyordu.
Sonra ardından sayısı bilinmeyen yaşlar gelmişti; Dünyası başına yıkılmıştı.
Çamurlu toprağa dizleri girdi, bir yandan buse'nin ağlaması ile berra'nın gerçekliğe kavuşması an olmuştu anneannesi gidiyordu,en değerlisi. Bitmişti hayatı artık bitmişti.
"A-anneanne?" bu küçük bir kızın seslenişiydi o küçük kız bitmişti tam anlamıyla.
"Anneanne!" bu bir haykırıştı,bu berra'nın bitişiydi.
Berra'nın haykırışını duyan herkes lojmana çıktı. Barlas,barlas sevdiği kadını çamurlara batmış bağırırken gördüğü anda korkmuştu.
Birşey olmuştu biliyordu,hissediyordu.
"Berra!" koşarak sevdiği kadını kolları arasına aldı, ardı ardına kesmeyen ağlama sesini duydu berra'nın,güneş buse'nin yanına koştu "a-anneannem" yüzünü elleri arasına aldı hemen barlas.
"Ne oldu güzelim? Anlat bana hadi." anlatamıyordu kalbini tamamıyla almışlardı berra bir bataklığın içindeydi ve hayata ne kadar dik durmak isterse,hayata ne kadar çok itaatsizlik yaparsa daha da beter batıyordu o bataklığın içine.
"Anneannem gidiyor barlas birşey yap, yaşayamam ben artık" anneannesine nolmuştu? Güneş bu lafı duyunca ağlamaya başladı barlas çaresizce etrafına baktı ama birşeyi açıklayan yoktu.
Berra'nın kafası omzuna çökünce fark etmişti bayıldığını, birgün bile mutlu olamamışlardı kader'den çektikleri neydi?
Berra'yı kucaklayıp eve doğru yürümeye başladı etrafataki insanlara baktığı zaman birkaçı içeriye girmeye başlamıştı.
"Buse'yi alsın birisi çabuk olun!"
Kucağında bitkin bir halde nefes bile alamayacak kadar güçsüz olan sevdiği kadın ile rüzgar estirtiyordu lojmanda.
"Ne bakıyorsunuz girin evlerinize!" hala dağılmayan kalabalığa doğru bağırdı,alper buseyi kucağına alıp barlasın arkasından yürümeye başladı.
İlk eve giren barlas olmuştu,kollarında dizleri çamura bulanmış bitkin bir şekilde baygın olan sevdiği kadın vardı.
Hayatı vardı kolarında, öncesi ve sonrası vardı.
Herşeyi vardı kollarında.
Yatak odasına doğru yürüyüp, yavaşça yatağına bıraktı ve karşısındaki sandalyeye oturdu.
Odadan çıkmak istemiyordu çünkü karşısında baygın olan kadın uyandığında nasıl bir enkaz ile karşılaşacağını biliyordu barlas.
Hayat ona her şekilde acımasızca davranmıştı ama hiçbir şekilde şikayet etmemişti.
İlk kez hayata yaşattıklarından dolayı şikayet ettiğinde ablası gitmişti elinden ondan sonrasında bir daha şikayet edememiş olmuştu.
Ama dik durmuştu her zaman,asla yaşadığı şeyleri kimseye anlatmamıştı.
Anlatamamıştı,insanlar ona lal olmuşlardı.
Sağır olmuşlardı.
Kör olmuşlardı.
Sonrasında kendiside insanlara kör, sağır,lal olmuştu.
Ona bir lakap takmışlardı insanlar çocukken "lanetli çocuk"diye,yedi yaşındaki bir çocuğun akranları bile ona "lanetli çocuk" diye bağırıyorlardı,hatta dedesi yaşarken bile ona öyle sesleniyordu "neden?" demişti.Sadece "ben bunları hak edecek ne yaptım?" demişti kendi kendine,birden gözünün önüne bir anı gelmişti.

YAZ GÜLÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin