Ben, her insanın hayatında keskin bir dönüm noktası olduğuna inanırım. Kırılma, paramparça olma, kendini kaybetme noktası... O kırılmadan sonra yola çıktığın ilk halinden eser kalmaz. Bambaşka bir sen çıkar ortaya; onu uzaktan seyretsen şaşırıp kalırsın belki de. Düşününce; yaşam boyu defalarca kez o noktaya ulaşmış gibi hissedersin. İşin tuhaf yanı gerçekten de hayatın boyunca yüzlerce dönüm noktası yaşarsın ancak içlerinden birisi diğerlerinden hep daha farklı bir yerdedir. Seni senden eden, seni sen yapan bir "an"dır o. O andan sonra geri dönebilmek imkânsızdır artık. Dönmek de istemezsin zaten.
Benim hayatımın kırılma noktası lisede buldu beni. 11. sınıfa başladığımda başıma geleceklerden habersizce sevinç doluydu ruhum. Yakın arkadaşlarımla yeniden bir araya gelmek, birbirimizle yazın yaşadığımız sıradan ancak gülünesi anılarımızı büyük bir heyecanla paylaşmak keyif vericiydi. Okulun ilk gününü yeni hocalarla ve sınıftaki yeni öğrencilerle tanışarak, eskilerle de özlem gidererek geçirmiştik. Yine de eve yorgun gelmiştim çünkü üç ay aradan sonra yeniden alışmaya çalıştığım bu yoğun tempo beni bitkin düşürmüştü. Yine de okulumu çok seviyordum ve üzerime çöken tatlı yorgunluğu erkenden uyuyarak pek tabi atabilirdim. Akşam yatağıma uzanıp gözlerimi kapattığımda bunun son sakin gecem olduğunu bilmeden derin bir uykuya dalmam sadece birkaç dakikamı almıştı.
9 saat uyumama rağmen ertesi gün okula biraz isteksiz gitmiştim. Derste sürekli esneyerek kendi dikkatimi dağıttığım için dinlediklerimi doğru düzgün not alamamıştım da. Teneffüs zili çalar çalmaz yanıma en yakın arkadaşlarımdan Saniye'yi de alarak aşağı indim. Uykumu sert bir kahveyle açmam ve hocanın anlattıklarını can kulağıyla dinlemem gerekiyordu.
Bloktan dışarı adımımı attığımda o zaman fark edemediğim ancak hayatımın kalanını tümüyle değiştiren o muazzam olay gerçekleşti; hayatımın en büyük kırılma noktasını yaşadığımdan habersizce kaderimi seyre dalmıştım. Oysa sadece bir bardak kahve içip ders için güç toplamak istiyordum. Ancak siz de bilirsiniz ki bazen yapılan planlamalar sadece basit bir düşünce olarak kalırdı; yerineyse asla tahmin edilemeyen planların ilahi güç tarafından kurulmuş olduğu görülürdü.
Merdivenlerin üçüncü basamağında duran çocuk hemen önündeki basamakta onu bekleyen arkadaşıyla tokalaşıyordu. Bizim okulda her an her köşede bu manzarayla karşılaşmak mümkündü ancak benim için o an dengeleri alt üst eden bir olay vuku bulmuştu. Üçüncü basamaktaki çocuk içimde daha önce hissetmediğim bir sarsıntıya sebep olmuştu. Oysa onu ilk görüşüm değildi bu; 10. sınıftan beri ara sıra karşılaştığım sıradan biriydi. Tahminen 1.75 boylarında, hafif geniş omuzlu, koyu saçlı sevimli bir çocuk... Okulun mehter takımında kös çalıyordu ve o âna dek ilgimi bu kadar çekmemişti. Şimdiyse kalbim minik bir kuş gibi çırpınmaya, avuçlarım soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. Saniye'yle beraber basamakları yavaş yavaş inerken o da bloğa girmek üzere yukarı çıkıyordu. Bir an kalbimin coşkulu gümbürtüsünü duyacağını sandım ve o yanımdan geçerken istemsizce korkuluğa doğru çekildim. O ise hiçbir şey anlamamış ve belki de beni bile fark etmeden merdivenleri bir çırpıda çıkıvermişti. Tüm iştahım kaçmıştı, artık kahve içemezdim. Mideme ağırlık çökmüştü ve başımı ince bir ağrı çevrelemişti. Bu, hoşlantıdan öte bir şeydi. Anladığım kadarıyla ben...Ben aşık olmuştum.