'Söyle bana küçük kelebek, aşk için mi kanatlarını feda ettin sen?'
Eşyalarımı sırt çantamın içine yerleştirirken, ucu kesilmiş bir elektrik kablosu kadar tehlikeli olan stresimi bastırmaya çalıştım. Elime gelen minik cam şişelere baktım alt dudağımı ısırarak. Bunları ihtiyar vermişti bana, Âires ve Sgotach'ın içinde ki yaratığı bastırmamız gereken durumlarda kullanabilelim diye ve tabiki o pisliği yakalayınca etkisiz hale getirmemiz için. 21.yüzyıl'a karışmak için birazdan yola çıkacaktık çünkü.
İki safkan ile yeni dünyaya adım atmak üzereydim. Müthiş değil mi ama(!)
Son beş günümüz gece gündüz demeden antrenman yapmakla geçmişti ve geriye yalnızca 25 günümüz kalmıştı Rionnag'ı bulup bu ormana geri getirmek için. Tabi sonrasında da benim kanımla beraber gölün içinde ki boyutlar arası kapıyı açacaktık..
Bir kaç saat önce yediğim sandviçi kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Gerginlikten kaslarıma ağrılar giriyor, midem kramplarla bükülüp duruyordu sanki. Onu nasıl bulacaktık? Bulunca nasıl bu ormana getirecektik? O kapıyı gerçekten açabilecek miydik? Ve daha yüzlerce soru beynimi kemirip duruyordu. Sgotach, su damlaları ile iletişim kurmayı yarım yamalak başardığı esnada bir kaç yüz yıl boyunca gölün içinde kalmış Rionnag'ın nasıl bir değişim geçirdiğini bize anlatmaya çalışmıştı. Hissettiği duyguları nasıl aktaracağını Âires ona öğretmişti. Odaklanma yeteneği üstünde epeyce ders işlemişlerdi. Onun söylemesine göre Rionnag acı dolu bir şekilde kabuğunu değiştirmişti.
"Parmaklarımı yakan bir hissiyat var, sanki kendi pençelerini tek tek sökmüş gibi. Suya karışan kanın kokusunu alabiliyorum.. Altın sarısı gözleri ışık gibi parlıyorken bir anda sönmüş.. Etrafa dağılan korkunun yoğunluğu oldukça fazla. Bu da ne? Ahh! Lanet olsun bu herif iğrenç! Kendi derisini parçalamış! Suyun dibine düşen yeşil pulları görebiliyorum.."
Biz nefeslerimizi tutmuş gözleri kapalı ve eli suyun içinde dolanan çocuğu dinlerken söylediklerine karşı yutkunmadan edemedim. Bunları görebiliyor olması muazzamdı fakat gördüğü şeyler iğrençti. O kaşlarını çatmış ve yüzünü buruşturmuşken devam etti tiksintiyle.
"İntikam istiyor, fakat çaresizliğini de hissediyorum. Vücudunun etrafına yayılan bir endişe var. Sanırım.. Sanırım zihni bulanık. Yavaş yavaş insan formuna dönüyor.. Yaraları kapanırken suya karışan kanın rengi değişiyor, saydam ve sarımtırak.. Üstelik farklı bir kokusu da var.. Tam olarak anlayamadığım bir koku.. Sanki koca bir ceset gibi.. Tanrım, kusacağım!"
O elini gölden çekip başını öbür tarafa çevirirken öğürüyordu. Ben telaşla onun yanına çömelip sırtını ovalarken Âires buz gibi bir ifadeyle su hüzemsine bakıyordu sadece. Pekala, en azından kendini parçalayan, kafası karışık bir psikopat safkan olduğunu teyit etmiştik değil mi? Ve iğrenç koktuğunu.
Son beş gün gerçekten de dolu dolu geçmişti.. Her anlamda.
Artık kraliçenin sesini duyamıyordum. En son Sgotach sudan çıkmadan önce duymuştum ve sonrasında birdaha hiç işitmemiştim. Sanki kapı kapanınca bağlantımız kopmuştu.. Ancak garip bir şekilde ejder formundayken onların iç sesini duyabiliyordum. Çok garip, boğuk ama yankılı geliyordu kulağıma sesleri, ve ben bundan henüz Âires'e bahsedememiştim bile. Ufak bir nefes koyverdiğim sırada ihtiyar ile dün gece ki o tüyler ürperten konuşmamızı anımsadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂİRES'İN UYANIŞI
FantasyYeri göğü inleten kükreyiş bütün vücudumun korkuyla titremesine neden olmuştu. Ellerimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi yumdum sımsıkı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığın ardından aniden kıyamet sona erdi. Şimdiyse duyduğum tek şey kendi nefes a...