0.1

165 28 129
                                    

Yorum yapmayı unutmayın!

...

Kayalıkların üstüne oturmuş, gözlerini kapatmış ve su perilerinin mırıldandığı şarkıların sakinliğine bırakıvermişti kendisini Minho.

Perilerin bir kısmı fark etmişti onu. Mırıldandıkları şarkılarına eşlik eden kaçamak bakışları vardı genç Tanrı'ya lakin hiçbiri artık onun yanına gitmeye cesaret edemiyordu.

Arzunun Tanrı'sı hiçbir zaman reddetmedi onları; samimi kahkahalarla onlara eşlik eder, güzel cümleler kurar, kendileri ile flört eder ve ya onları evine davet eder ya da onların evine giderdi. Ama artık Arzunun Tanrı'sının belalı bir aşığı vardı ve hiçbiri ondan azar işitmek -en kötüsü olan öldürülmeyi düşünmemeye çalışıyorlar- istemiyordu.

Rüzgar tarafından savrulan altın sarısı saçları, birçok perinin iç geçirmelerine ve sonraysa gözlerini kaçırarak dudaklarını birbirlerine bastırmalarına sebep oldu.

Seslerin birbirine girmesiyle -birçok peri gördükleri görüntü karşısında ne yapacaklarını şaşırmış, elleri ayaklarına dolanmış- gözlerini araladı Minho ve mavi gözleri kendisine bakmaya çekinen su perilerini buldu.

Sonraysa "Demek buradasın," diye neşe ile konuşan belalı aşığını bulmuştu gözleri. Hadi ama, ondan kurtulmayacak mıydı?

"Neden buradasın?"

Savaş Tanrı'sının gözlerinden belli belirsiz bir hüzün geçti. Arzu Tanrı'sına aşık olduğunu fark edip ona açıldığı günden beri -iki veya üç gün geçiyordu- kendisinden kaçıyordu Minho ve bu durum onu rahatsız etmeye başlamıştı. Çünkü genelde insanların aşkları karşılık bulur, kimse bu kadar kırıcı olmazdı. Gerçi karşısındaki beden bir insan değildi ki.

"Seni özledim."

Mavi gözleri büyüdü Arzunun Tanrı'sının. Onun gibi birinden böyle cümleler beklemiyordu ve Chan onu her defasında şaşırtıyor, ne olduğunu bilmese de kötü bir şey olduğunu düşündüğü bir şey oluyordu: kalbi hızlanıyordu. Oysa kendisini aşk oku denilen saçmalıkla vurmamıştı.

Onun bu halinden memnun olmuş gibi gülümsedi Chan, elini Minho'nun beline attı ve kendisine doğru çekti. Boşta ki eli Arzunun Tanrı'sının yanağını bulurken "Benden kaçma sebebin bu mu," diye mırıldandı kendisine şaşkınca bakan bedene karşılık. "Bu kadar utangaç olduğunu bilmezdim."

"Ne utangaçlığı?" Savaşın Tanrı'sının ellerinden kurtuldu, sistemle baktı ona. "Ben arzunun, seksin Tanrı'sıyım. Utangaçlık da neymiş?"

"Bir şey demedim."

Gözlerini etrafında gezdirdi Chan. Kendilerini izleyen su perilerini fark ettiğinde kaşlarını çatmadan edemedi. Minho'nun o perilerin bazıları ile birlikte olduğunu biliyordu; o zamanlar çok umrunda olmasa da şimdi aşk itirafı yaptığı bu oğlanın burada, bu perilerin arasında olması çokta hoşuna gitmemişti.

"Neden buradasın?"

"Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum." Kollarını önünde birleştirdi Arzunun Tanrı'sı ve karşısındaki oğlana sinir bozucu bir gülümseme bahşetti. Lakin Savaş Tanrı'sının ciddi duruşu yüzündeki gülümsemenin kaybolmasına, boğazını temizleyerek etrafına bakınmasına sebep oldu. Onu sinirlendirmek istediği en son şeydi. Eh Chan fazla kavgacı bir yapıya sahipti.

"Evim buralarda."

Savaş Tanrı'sının koyu kahve gözleri parladı adeta. Onun evine gitme fikri canlanmıştı aklında. Her gece gördüğü rüyalarından birisini gerçekleştirebilirlerdi böylece ya da belki de sadece onu kollarının arasına alıp diğer gecelere nazaran huzurlu bir uykuya dalabilirdi.

amour et la haine/ Bangİnho Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin