3. Bölüm

244 30 19
                                    

DAZAİ'DEN
Yavaşça pencereye göz attım. Perdeler kapalı değildi. Zeminde olduğu için rahatlıkla içeriye bakabilirdim. Odanın yeri hala değişmemişti nede olsa.

O sırada kapı açıldı. Heyecanla içeri gele kızıl saçlı gence baktım... Ne kadar özlemiştim onu. Yanına gidip ona sarılmak istiyordum. Ama yapamazdım. Sadece bir gün daha beklemem lazımdı. Bunu yapabilirdim. Sonuçta aylardır belkliyordum...

Kendimden geçmişçesine onu izlerken dehşet içinde ne kadar kötü gözüktüğünü farkettim. Teni hasta gibi bembeyaz olmuş, kilo vermişti, sanki bir kaç gündür uyumamış gibi göz altları mosmor olmuştu. Saat gecenin bir yarısı olmasına rağmen dosyalarla uğraşmasıda neden öyle olduğunu açıklıyordu.

 Saat gecenin bir yarısı olmasına rağmen dosyalarla uğraşmasıda neden öyle olduğunu açıklıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yine de iyi olduğunu umut ettim. Sonuçta hala telefonda her ne gördüyse o şansız kişilerin sülalesini elden geçirip, her zamanki gibi kendini beğenmişçe konuşuyordu. Gülümsedim. Bu halleri hoşuma gidiyordu.

Daha sonra aniden burnunu tuttu ve banyoya koşmaya başladı. İlk önce ne olduğunu tam görememiştim ama sonradan burnunun kanadığını farkettim. İçimi korku kapladı. Hayır hayır hayır... Ne olmuştu ki? Neden banyodan çıkmıyordu? Bedenim titremeye başlamıştı. O sırada banyodan çıktı. Tam rahatladım derken sedelemeye başladı. Belli ki başı dönüyordu. Korkuyordum. Çok korkuyordum. İçeri girip ona yardım etmem lazımdı ama beni görmesi onu daha kötü hale sokabilirdi.

İçeri girmemem gerektiğini bilmeme rağmen zar zor ulaştığı yatağa yığıldığını görmek benim için bardağı taşıran son damlaydı. Pencereyi açıp içeri girdim. Ceketini ve ayakkabılarını çıkarıp yatağa yatırdım. Burnu artık kanamıyordu, bu iyiydi. Yüzündeki kanı silip elimi alnına koydum. Ateşi yoktu, bu da iyiydi. Muhtemelen yorgunluktan bayılmıştı. "Ah küçük Chuu'm, neden bu kadar çok çalıştın..." O sırada o odada tek olduğunu farkettim. Okulda çalışanlar işlerini bir partner ile bölüşür ve aynı oda da kalırlardı. Bir kişi tekse, partneri yok demekti. Neden benden sonra başka birini alamamıştı? Böyle olacağını biliyordu değil mi? Belki hiç gitmeseydim... Hayır, gitmem gerekiyordu. İkimiz için, onun için.

ŞİMDİKİ ZAMAN [İLAHİ BAKIŞ AÇISI]

Chuuya ona alaycı bir tavırla gülümseyen adama şok ile bakıyordu. "Dazai..." ağzından sadece bunlar çıkabilmişti. Dazai alaycı gülüşünü hiç bozmasada o gülümsemenin altında çok fazla his taşıyordu. Bu gün dün gecenin aksine daha iyi görünüyordu, sevinmişti. "N'aber Chibi, uzun zaman oldu~" daha sonra daha geniş bir sırıtışla "Bakıyorum hala aynı boydasın~"
Chuuya tam sinirle bir şeyler söyleyecek iken Fukuzawa araya girdi. "Öhöm... Dazai-san tekrar geri döndü. Bu yüzden tekrar partner olmanızda bir problem görmüyorum. Senin açından bir problem yoksa onu odanıza götür ve yerleşmesine yardım et lütfen"
Chuuya durakladı "T-tamam müdürüm. O zaman biz çıkalım."

Odaya varana kadar hiç konuşmadılar. Chuuya anahtar ile kapıyı açtı ve içeri girdiler. Dazai elindeki çantayı yere bıraktı ve aynı alaycı tavırla Chuuya'ya döndü. "Vay, Chibi~ Odayıda amma dağıtmışsın." Bir süre Chuuya'nın tepkisini bekledi ama çocuk ona arkası dönük bir şekilde durmaya devam ediyordu. Endişelenmişti. "Chu Chu?" onu yanına yürüdü. "Bir şey mi ol-" kendine doğru döndürdüğü çocuğun ağlayan yüzünü görmek onu şok etmişti "C-Chuuya...?"

|| Soukoku || Karisu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin