Felix belki bir belki de iki saat sessizce odasında oturmuştu. Dün yaşananlardan sonra kendini pek iyi hissetmediği için Hyunjin'le de konuşmak istememişti. Dün bir süre evden çıktığını biliyordu. İlk odaya çıktığında bir süre sonra bir bekçinin daha varlığını hissetmiş, daha sonra ikisi de gitmişti. 'Elly'i çağırmıştır' diye düşünüyordu. Sonuçta başka iletişime geçtikleri kimse yoktu. Sonra da sormak istememişti. Şimdi de Hyunjin gitmişti. Felix'e günlük rutin kontrollerini yapacağını söylemişti.
Felix bir süre daha odasında tavanı izledikten sonra sıkılıp mutfağa indi. Ev onu artık boğuyordu. Kötü olan ruh durumu, bu dört duvarın içinde daha da kötüye gidiyordu. Ne kadar kendinden korksa da dışarı çıkmaya karar verdi. Kimse ona bulaşmazsa onun da kimseye zararı dokunmazdı. Montunu ve anahtarını aldıktan sonra sokaklarda yürümeye başladı. Sanki görmezlerse onu tanımazlarmış gibi hissettiğinden yüzüne de maske takmıştı.
Uzun süredir tek başına hiç dışarı çıkmadığı için tedirgin adımlarını hızlandırdı. Hedefi geçen çıktıklarında gördüğü kırmızı ışıklı bardı. Sadece bir kaç kadeh şarap içtikten sonra geri dönecekti. İleride ışıkları parlayan barı görünce istemsiz olarak yüzüne bir gülümseme yayılmıştı. Her şeyin başladığı yer de aynı bunun gibi bir bardı. Hyunjin'le tanıştığı ve ardından onu sapık sandığı bar. Her zamanki gibi barın önündeki taburelerden birini çekip oturdu. Hikayenin başı gibiydi. Yine yalnızdı ve bir masayı işgal etmek istemediği için hayatı boyunca olduğu gibi tek başına oturabileceği bir yer seçmişti. Bir kadeh şarabını bitirdiğinde yanına biri oturdu. Usulca yüzünü oturan adama çevirdi. Korkmuyordu artık sadece kafası karıştıktı ve bu adam birazdan onun kafasını daha da çok karıştıracaktı. Biliyordu bunu. Herkes aynısını yapıyordu. Onun aklıyla oynuyorlardı sadece. Belki ölüme sürüklüyorlardı belki de daha kötüsüne ama Felix biliyordu. Bu son ya bir ya da bir sürü kişinin ölümüyle sonlanacaktı.
"Merhaba, Chris. Zamanı geldi mi?"
"Geldi."
"Beni nasıl buldun?" Liderin yüzüne bakmadan sormuştu Felix sorusunu. Şu an bıçağı çekip saplasa bile umrunda değilmiş gibi hissediyordu.
"Başından beri nerede olduğunu biliyordum. Doğru zamanı bekledim sadece."
"Anladım."
"Geçen seferki buluşmamıza göre baya keyifsizsin yarı bekçi. Ne oldu artık yaşamak istemiyor musun? Şu an benim için fazlasıyla kolay hedefsin."
Felix barmene seslenip yeni bir kadeh şarap daha istedi. Elini çenesine dayayıp yüzünü lidere çevirdi. 'Neden yapıyor bunu?' diye düşünüyordu. Bu bir tuzak olabilir miydi? Anlayamayacak kadar aptal mıydı ki? Gülümsedi lidere.
"Beni öldürmek istiyor musun?"
Chris hayır anlamında kafasını salladı. Bir yandan da Felix'in iyice bozulan psikolojisini anlamaya çalışıyordu. Hedefi onu manipüle etmekti. Başarabileceğini hissediyordu.
"Hayır."
"Bundan çıkarın ne? Senin duyguların bile yok. Bana üzüldüğünü falan söyleme sakın."
Lider, Felix'in bu soruyu sormasını beklememişti. Felix'in kafasının fazlasıyla karışması herkesten şüphelenmesine sebep oluyordu. Felix'i ikna edecek bir cevap vermezse bütün planları suya düşebilirdi.
"İlk yarı bekçiyi ben öldürmüştüm. Sadece o zamanki liderimiz bunu istediği için. O zaman da onun yasamasını isteyenler olmuştu fakat kimse onları dinlememişti. Her şey sadece koca bir tuzaktan ibaretti. Sen çok güçlüsün Felix. Seni öldürmek öyle sandığın kadar kolay bir şey değil. Ben ilk yarı bekçinin ölümünü hata olarak görüyorum. Bundan dolayı sana yardım etmek istiyorum ama bana inanman için elimde belli şeyler olmalıydı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guard Angels / Hyunlix
FanfictionFelix doğduğu günden beri sebebini bilmeden birilerinden kaçmıştı. Ta ki bir gün barda o siyah saçlı oğlana denk gelene kadar. Küçüklüğünden beri sakladığı güçleri artık sır olarak kalabilecek miydi? Canlılar aleminde nefes alması yasaklanmışken...