4. Bölüm

30 6 3
                                    

Herkes dışarı çıktı ve ben gitmeye kalktığımda bileğimde soğuk ama bir o kadarda sıcak olan bir el hissettim. Arkamı dönüp baktım bu Uygar Bey'di. "Bir sıkıntı mı var Uygar Bey?" Diye sordum elini çekmeden benimle konuşmaya başladı "Konuşmamız gerektiğini düşünüyorum" dedi ve ben o konuşurken gözlerim elimde olan elindeydi "Ne konuşucağız tam olarak anlamadım" dedim ve elimi onun elinden kurtarmaya çalıştım ama bırakmadı. Bu sefer yüzüne sert bir şekilde baktım "O elini çek, yoksa iyi şeyler olmayacak" biran bu dediğim yüzünden afalladı fakat elini çekmedi ve yüzünde küçümseyici bir tebessüm oluştu "Ne yaparsınız Avukat hanım?" Alayla sordu. Bende aynı ciddi ifademle "Kırarım." Diye fısıldadım alaylı ifadesini biran bile bozmuyordu. Gerçi bende o an kırabileceğime inanmamıştım çünkü kırmak istediğim kolun sahibi 1.90, yapılıydı ayrıca şuan beni tuttuğu ele bakınca damarlı bir eli vardı kolu ise fazla kaslıydı... O kadar kası nasıl yapmıştı lan... onun gözlerini üzerimde hissettim onu kestiğimi anlamıştı. Hemen gözlerimi onun kolundan çekip yüzüne baktım. Gözlerinde anlam vermeyen bir ifade vardı. "Bırakıcak mısın yoksa kırıyım mı?" Diyerek en asi ifademle sordum. Hemen yüzüne alaylı bir ifade geldi "Gerçekten kolumu kırabileceğine inanıyor musun?" Küçümseyerek sordu. Hiç düşünmeden "Evet." Dedim.
Kıramazdım tabiki. Başka normal bir insan olsa kırarım ama o çok güçlü duruyordu...
Küçümseyici tavırını hiç bozmadan "İyi o zaman hadi kır" dedi o an kaldım. Nasıl kırayım ya Mahkeme binasındayız. "Burda olmaz gel dışarıda kırayım" dedim ama onaylayacağını hiç düşünmemiştim "İyi peki hadi gidelim" beni elimden çekip dışarı çıkardı bende o anın şokuyla engel olamadım. "Evet geldik buyur, kır elimi" diyerek elini bana uzattı ve diğer eli kala bileğimdeydi. Şaşkınlıkla yüzüne baktım "Sen manyak mısın ya? Gerçekten elini kırmamı mı istiyorsun?" Diye bağırarak sordum ve sonunda elimi onun elinden kurtardım. Alayla güldü ve ağzında bir şeyler geveledi fakat ne dediğini anlamadım. "Çok uzattın Ceylin, konuşmamız lazım diyorsam konuşacağız" bu adam manyak falan mı ya? Gerçekten onun dediği her şeyi yarıçapımı falan mı sanıyor. "Hayır! Gelmek istemiyorum ve gelmeyeceğim" inat ettim hayatta gitmem "İnat ettin dimi? İyiki bir şey dedik hemen tersini yapacaksın" kolumdan tutup beni götürmeye kalktım ama izin vermedim "Ya bıraksana!" Uygar Bey nasıl diyim şimdi ben bu adama Küfür etsem yeridir "Ceylin boşu boşuna zaman kaybediyoruz, eninde sonunda seni götüreceğimi biliyorsun hadi zorlama ama" dinlemedim direnmeye devam ettim "Bana ne gelmeyeceğim!" Diye bağırdım yanımızdan geçenler bize bakıyordu ama ben hiç umursamadan kolumu ondan kurtarmaya çalışmaya devam ettim fakat bir faydası yoktu en sonunda Uygar "Sen istedin" dedi ve beni belimden tutup havaya kaldırdı ardından ters bir şekilde omzuna götürdü. Ayaklarım kafasının yanından sarkıyordu ellerim ve yüzüm ise beline geliyordu. Anında belini yumruklamaya ve kucağından inmeye çalıştım ve çırpındım
"Ya bıraksana be! Sapık herif! Bırak dedim sana! Sen kimsin avukatına böyle davranabiliyorsun! Ve o avukatta benim yani! Ben senin askerlik arkadaşın mıyım bırak!" Ne kadar çırpındıysam çırpınayım hiçbir işe yaramadı ve beni bir arabanın yolcu koltuğuna oturttu. Kemerimi taktı ve kapıyı kapattı. Tam kemerimi açıp kaçacakken iki arada bir derede içeri girdi sürücü koltuğuna oturdu ve kapıları kilitledi. Kapıları mı kilitledi o nasıl oluyor ya? "Hey! Napıyorsun? Aç şu kapıyı!" Bağırışmalarıma hiç kulak asamadan arabayı çalıştırdı ve hareket ettik "Sana diyorum!" Kemerimi açıp onun kapısına doğru yöneldim ve kilidi açmaya çalıştım. Bana öyle boş boş bakıyordu. Dönüp yüzüne baktım ve bakmaz olaydım çok yakındık. Burunlarımız birbirine değiyordu. O bana bakıyordu ben ona. "Senin amacın ne Ceylin?" Diye sordu ama ben cevap veremeyecek bir haldeydim nefesim kesilmişti. Neden bu kadar yakın duruyorduk üstelik kapı kilidini açabilmek için kucağına oturmak zorunda kalmıştım. Yüzü yakından daha çekiciydi...
Ay Ceylin kapa çeneni!
Çok yanlış bir pozisyondaydık. "Amacım falan yok benim Uygar" dedim kısık sesle bağırmak istiyordum ama bağıramıyordum zor konuşuyordum. "Neden üstündesin o zaman?" İkimizde hiç haraket etmiyorduk. Nefesimi tutuyordum ama onun nefesi yüzüme çarpıyordu. "Kapının kilidini açmak için" Uygar nefesimi tuttuğumu anlamış olucakki yüzünde çapkın bir gülümseme belirdi "Kapının kilidi benim kucağımda mı Ceylin?" En sonunda haraket ettim ve elimle kilit düğmesini gösterdim "Hayır Uygar, kilit düğmesi senin yanında" ardından onun kapısını açıp aşağı indim ve kapıyı kapadım. Dönüp ona baktığımda güldüğünü gördüm. "Ne gülüyorsun be!" Gülerek arabadan indi "Sana insan gibi diyorum ki 'Konuşmamız lazım' sen diyorsun ki 'Hayır gelmeyeceğim istemiyorum' niye uzatıyorsun?" Ofladım ve "İyi tamam konuşalım ne diyeceksin?"
"Ayak üstü konuşamayız geç arabaya"
"Ben kendi arabamla giderim konum at"
"İyi"

                 
                                       ⚖️

Uygar'ın attığı konuma gittim. Kafe'den içeri girdim.
"Hoşgeldiniz" kafamla selam verip ilerledim. Yandan bir garson geldi "Buyrun efendim nasıl yardımcı olabiliriz"
"Uygar Ulusoy, geldi mi acaba"
"Evet efendim takip edin lütfen" Garsonun arkasından ilerledim. Ardından Uygar'ı gördüm oturmuş telefonla konuşuyordu. Yaklaştığımda beni hala görmemişti ama ben onu duyuyordum
"Evet. Halledecem dedim sana!" Yanına gittiğim gibi telefonu kapadı. "Kiminle konuşuyordu?"
"Seni ilgilendirmez" çantamı masaya koydum "Anladım Sevgilinle konuşuyordun sanırım" diye fısıldadım. Duymasını beklemiyordum "Belkide" dedi. Iy gıcık şey ya. Bana ne senin sevgilinden. "Ne konuşmamız gerekiyor anlat" telefonu masaya bıraktı ve konuşmaya başladı "Cinayet hakkında" o an duraksadım ve bütün ciddiyetimle onu dinlemeye koyuldum oda aynı ciddiyetle bana anlatıyordu. "Biliyorsun ki Mert Doruk, Ateş Doruk'un abisi ve Benim Ateş'i öldürürken gördüğünü iddaa ediyor. Fakat yüzümü tam görmediğini söylüyor-"
"Of Uygar Mala anlatır gibi anlatma ben bunları senden daha iyi biliyorum. Yani sonuç?" Uygar devam etti "Yani sonuç diyorum ki ben Ateş Doruk'u da Mert Doruk'u da tanıyorum. Mert doruk bir örgütte ve balolarını çok iyi tanıyorum. Fakat dost olarak değil." Şaşırdım
"Ne olarak tanıyorsun o zaman?"
"Sence Ceylin?" Arkama yaslandım
"Sen nereden tanıyorsun onları?" Oda arkasına yaslandı ve önündeki salatadan bir çatal ağzına attı "Orası seni ilgilendirmez Avukat Hanım"
Ya sabır anlamında kafamı sağa çevirdim "İlgilendirir Uygar, söyle nereden tanıyorsun sen bu adamları?" Uygar iç çekti bir kaç dakika bekledi ardından tam konuşmaya başlayacağı sırada bir silah sesi duyuldu herkes kaçışmaya başladı ben ise şoktan öylece kalakalmıştım insanlar bağrışarak kaçışıyorlardı. Uygar beni elimden tutup kaldırdı ve yürütmeye başladı. Benim önüme duvar gibi geçmişti, beni koruyordu, neden beni koruyordu?
Beni bir duvarın arkadına götürdü oraya çöktük. Uygar etrafa bakınıyordu. "Uygar." Dönüp bana baktı "Efendim Ceylin, İyi misin? Bir yerine bir şey mi oldu yoksa?" Dedi telaşla. Yüzünün her kuşamını inceliyordum, erkeksi yüz hatları hafiften uzamış sakalları ve o ela gözleri... o ela gözler neden bana öyle bakıyordu? Neden daha yeni tanışmışken beni bu kadar önemsiyordu?
"Beni neden koruyorsun Uygar? Beni neden önemsiyorsun?" Diye sordum kısık sesle. Öylece durdu, dikkatlice yüzümü inceledi ve bir süre dudaklarımda oyalandı atfından tekrar gözleri gözlerimle buluştu. Öylece bakışıyorduk fakat kısa süre sonra Uygar nefesi kesilmiş gibi bir nefes verdi. "Uygar ne oldu? İyi misin?" Elimle göğüsünden sarstım ve elime bir ıslaklık geldi, elime baktım, bu kandı. Uygar'ın göğsü kanıyordu. Bir süre sonra yere yığıldı.
"Uygar! Uygar kalk! Ne oldu?" Diye bağırıyordum "Yardım edin!" Uygar öylece önümde yığılı kalmıştı yere çöküp ağlamaya başladım. Üzerimdeki ceketi çıkarıp elimle kanıyan yarasının üzerine bastırdım. Bembeyaz ceketim kıpkırmızı olmuştu ve bu Uygar'ın kanıydı. "Tamam Ceylin bir şey yok iyiyim tamam. Korkma. Lütfen korkma. Korkmanı istemiyorum Ceylin lütfen" Öylece önünde diz çökmüş ağlıyordum elim uygarın görüşüne baskı uyguluyor elimde beyaz olan ama artık Uygar'ın kanından kırmızı olan ceketim, önümde yığılı Uygar. O an herşeyin sonu gibi gelmişti. Belkide her şey başlamadan bitmişti. Ama bitemezdi değil mi? Bitmezdi. Bitemezdi...

ÇarpışmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin