Selam!
Dolu dolu bir bölümle geldim, sona gelirken tadını çıkarmaya bakın olur mu?
Keyifli okumalar <33
--
Benim gözümde dünya bir savaş alanından farksızdı.
Hayatım boyunca bir şeyler için mücadele etmekten başka çare olmadığını bizzat öğrenmiştim. Savaşmak zorundaydınız, kazanamayacak dahi olsanız. Çünkü gökyüzünden yere süzülen bir tüy bile olsanız rüzgara karşı koymadığınız müddetçe yaşadığınızı hissedemezdiniz. Yere düştüğünüz anda bir ömür tamamlanmazdı ama yeniden havalanmak için yeni bir rüzgara muhtaç kalırdınız. Bu yüzden yere düşmeden önce zamanın akan bir nehirden farklı olmadığını unutmamalıydınız ve düştüğünüzde, hayatın son bulmadığını...
Bir hayal kurduğunuzda yaptığınız savaş zihninizdedir, bir resim çizdiğinizde silahınız boyalara dönüşür ve birini sevdiğinizde asıl hedef daima kalbinizdir.
Sular renksizdir ama denizler mavi, gözlerimize mi yoksa bakışlarımıza mı vurur o hırçın dalgalar?
Kalbimde taşıdığım izlerin artık birer yara olamayacak kadar güzel olduğuna inanıyordum. Hâlâ yüzüme uğrayan gülümsemelerin her biri bu düşünceden güç alıyordu çünkü bu, korkuya rağmen savaşmaya devam edebileceğimi bana fısıldıyordu.
"Okyanus," Oğuz'un sesi beni düşüncelerimden ayırdı. "Mine nasıl oldu?"
Ben de onun gibi sessizce, "Daha iyi," diyerek onu yanıtladım.
Dün yaşanan olaydan sonra Mine'nin yanından ayrılmamıştık. Mine uzun bir ağlama seansından sonra sessizleşmiş, bir müddet bizimle dahi konuşmamıştı. Birlikte eve döndüğümüzde Osman da yanımızda gelmişti ve sanırım, Mine'nin ikinci kez ağlamasına neden olan da buydu. Osman yanlış bir şey yapıp yapmadığını sorgularken biz ona sorunun onunla alakalı olmadığını söylemiş ve onu göndermiştik. Ardından bütün gün ve hatta sabaha kadar İlay ile birlikte Mine'nin moralini düzeltmek için her şeyi yapmıştık.
Biraz daha iyi hissettiğinde bize Cengiz'le ne konuştuklarını, bir kez daha bir yerde kilitli kaldığında yaşadığı korkuyu uzun uzun anlatmıştı.
"Sanki biri beni tutup geçmişe çekmiş gibiydi. Kimsenin beni duymayacağını, saatlerce orada kalacağımı bile bile yine çaresizlikle bağırıyormuşum gibi..."
"Çaresizlik yok. Baksana, bu defa on dakika bile geçmeden oradan çıktın ve yanında biz vardık. Hep de yanında olacağız."
Sonra konuyu değiştirerek saçma salak bir romantik komedi açmış, her şeye boş boş yorum yapıp durmuştuk. Mine çoğunlukla sessiz kalsa da İlay ve benim aptal eleştirilerimize gülmeden de edememişti.
"Bu filmlerde aşık kızlar neden hep salak?"
"Ay aynı sen ve Aral!"
"Ne alaka ya? Ben salak mıydım? Hem seni de biliyoruz Havuç Hanım."
"Üstüme iyilik sağlık! Ben ne yapmışım?"
"Ne yapmadın ki? Sen soru ayağına Serhat'a asılabilmek için benden sana ders anlatmamı istemiştin be!"
"Gayet güzel bir fikirdi."
"Sırf çocuğun ilgisini çekmek için hocalardan birine onu şikayet etmiştin!"
"Eh, sonuçta işe yaradı. O günden sonra bir daha beni görmezden gelmedi."
"Neden acaba?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Engelmatik | TEXTİNG [Tamamlandı]
ЮморAral: Kimsiniz? Numara kayıtlı değil. Aral: Hey, orada mısınız? 053********: Buradayım. 053********: Ve şey, 053********: Seni seviyorum. 053********: Rahatsızlık verdiysem tekrardan özür dilerim. 053********: İyi günler. ...