Jongseob, olabildiğince sessizce girdi yurdun içine. Karanlık koridoru aydınlatmak için telefonunun fenerini açarak ayakkabılarını çıkarırken bir yandan da saate baktığında çoktan gece yarısını geçtiğini görmüştü. Dudaklarını dişlerken düşünme işini biraz fazla abarttığının yeni gelen farkındalığıyla Jiung'un odasına ilerledi.
Jiung'un odasına girmeden hemen önce kendi odasına eşyalarını hızlıca bırakmış ve Jiung'un odasına girmişti. Açık duran gece lambasını görmesiyle Jiung'un uyumadığını anlayarak yanına yaklaşmıştı. Jiung ise hiç ses etmemiş ve öylece uzanırken gözyaşlarını yastığında ağırlamaya devam etmişti.
Jongseob hemen Jiung'un yanına oturduğu yatakta biraz daha ileri kaymış ve kulağındaki küpeleri çıkararak Jiung'un yüzünün yanındaki minik boşluğa bırakmıştı. Jiung, bulanık açısına giren el ile önüne koyulanlara bakmış ve gördükleriyle gözyaşları daha da artarken dudaklarını birbirine bastırmıştı sesi çıkmasın diye.
Bir şey demesi gerektiğini düşünerek kendini sakinleştirmeye çalışan Jiung, birkaç saniyenin ardından "Keşke daha önce sevmediğini söyleyip de geri verseydin küpeleri." demişti. Kalbindeki sızı dinmek bilmez, kulakları uğuldamayı kesmezken gözlerini kapattı Jongseob'un gitmesini bekleyerek.
Fakat Jongseob gitmedi.
Aksine. Daha da yanaştı ve oturmaktan ziyade Jiung'a sarılarak yatağa yattı. Jiung, donup kalırken bir rüya çıkar korkusuyla arkasına dönmeye korkuyordu. Ama bir deli cesareti, döndü arkasına ve kendini izleyen gözlerle karşılaştı.
Jongseob, "İlk defa şimdi çıkardım." diye mırıldandı yorgunca sadece. Gece boyu uyumamış, düşünceleri yenmekle uğraşmıştı. Ve zaferinden bir müjde vardı şimdi.
"Ne?" dedi Jiung sadece. Kendisi gibi rol mu yapmıştı Jongseob da. Sevmiş miydi küpeleri, kendisini?
Jongseob, dudaklarını birbirine bastırıp yavaşça Jiung'un yüzünde ıslaklığını koruyan çizgileri sildi. Yanağına bir öpücük kondururken "Çok beğenmiştim, yalan söyledim." dedi kısaca.
"Ben de." dedi Jiung elini Jongseob'un yanağına yerleştirirken. "Ben de yalan söyledim. Nasıl sevmem ki seni?"
Sonra ikisinin de beklemediği bir şey oldu.
Jongseob, uzun zamandır yapmak istediğini yaparak dudaklarını, Jiung'un dudaklarına karıştırdı. Kısaydı ama fena değildi.
Jiung öylece ne olduğunu idrak etmeye çalışırken Jongseob sertleşmiş bakışları eşliğinde kaşlarını çattı ve "Seviyorsan öpmeyi de bil beni." dedi.
Jiung, bir iki kelime bile edemezken ağzı kapanıp açılmış ve sonra "Öperim!" demişti. Sonra bağırdığı için panikleyerek yattığı yerden biraz doğrulmuş ve "Yani ben sen rahatsız olma diye yanaşmıyordum." diye mırıldanmıştı.
Jongseob, dişleri gözükecek şekilde gülümserken elini Jiung'un saçlarına atıp çekiştirmiş ve "Bir daha beni üzersen kafanı kırarım senin palamut." demişti.
Jiung, "Ne?" diyerek gülerken Jongseob'un ensesinden tuttuğu gibi kendisine çekmiş ve tekrardan dolgun dudakları tatmıştı.
Jiung, "Asla üzmek yok." diye mırıldanmıştı geri çekilirken. "Ama neden öyle yaptın ki? Mesajlarda niye öyle dedin?"
"Canını yakmak istedim." dedi Jongseob kısık sesiyle. "Benim gibi yan istedim."
"Beter oldum." dedi Jiung yenilgiyle. Sonra gülümsedi ve "Özür dilerim." dedi.
"Ben de." dedi Jongseob. "Ben de özür dilerim."
Jiung gülümsedi ve yumuşak yanakların birine hafifçe dudaklarını sürttü. Jongseob, Jiung'un bu hareketiyle hafifçe gülümserken ikisi de tüm gece düşünmenin getirdiği yorgunluğa yenik düşmüştü birbirlerini sararken.
bu bolum cok hosuma gitti
ve final yakindir askerler o7
ŞİMDİ OKUDUĞUN
just breathe (TheTak)
Fanfic[Tamamlanmıştır (×41)] jiung hah ben demiştim iyi okumalar,