muhtemelen en düzenli ve planlı hayatlardan biriydi benimkisi. yaşadığım evde başlıyordu bir kere her şey; kahvaltı ve akşam yemeklerinin saatleri belliydi. bütün aile bireyleri vaktinde o masada olurdu. orada olmak zorundaydı.
belki de sorun tam olarak buydu ve hikaye de tam olarak burada başlıyordu.
***
"o salak şeyi giydiğine inanamıyorum, bahse varım pazardan kumaş alıp kendi kesip biçmiştir."
"dikkat çekmeye çalışıyor."
yorum yapmadığımı fark ettiklerinde birden iki en yakın arkadaşımın da suratı bana döndü. yutkundum ve dudaklarımı birbirine bastırdıktan sonra gözlerimi etrafta gezdirdim. bahçede, çimlerin üzerine serdiğimiz bir örtünün üstünde oturuyorduk. üçümüzün de gireceği bir ders daha vardı fakat bir saat sonraydı, bu yüzden şimdilik güzel havanın tadını çıkarıyorduk.
peki... çocuklar kimden bahsediyor olabilirlerdi?
ah... evet, elbette. oradaydı. felix. aptal çocuk, okulun ilk günü içeceğini üzerime dökeceği bir beni bulmuştu. bu yüzden ondan nefret ediyordum.
elinde kitaplarıyla beraber yürüyordu. beyaz spor ayakkabıları gözümü aldığında önüme döndüm. "bırakın şunu, ucuz kumaşı geçirmiş işte üzerine."
bu cevabım jisung'u tatmin etmemiş gibiydi. tek kaşını kaldırırken "nereye dalıp gittin?" diye sordu. "cuma günkü partiyi mi düşünüyorsun?"
suratımı buruşturdum. o aptal partiye gitmek istemiyordum. orada soobin'le karşılaşacağımı biliyordum ve onunla aynı ortamda bulunmak istemiyordum.
chaeryeong suratımı buruşturma sebebimi anlamış olmalı ki, "bir şey olmayacak seungmin, o şerefsizin olay çıkaracağını sanmıyorum," dedi.
jisung, chaeryeong'a döndü. "ben güvenmiyorum açıkçası. geçen hafta karşılaştıklarında seungmin'e nasıl baktığını görmedin mi? çocuğu avcunun içinde zannediyor." bana döndü bu kez. "bence ona iyi bir ders vermelisin seungmin. böyle piç kuruları etrafta çok, hadlerini bilmeleri gerekiyor."
evet, elbette.
derslerimizden sonra kampüsteki kafenin önünde jisung ve chaeryeong'la buluştuğumda saat dördü gösteriyordu. kafenin kapısından çıkan tanıdık sarı saçlar ise elbette ki felix'e aitti. elinde sıcak bir içecek vardı.
o an keyfimi yerine getirecek şeyin ne olduğunu anladım. adımlarını hızlandırarak felix'in yanından geçerken ona dirsek attım, böylece kahvesi döküldü.
felix yandığı için çığlığı basarken jisung ve chaeryeong şaşırmış gibiydi ya da tıpkı benim gibi numara yapıyorlardı çünkü bunu yapacağımı zaten tahmin ediyorlardı.
"yandım! ne yaptın!"
gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken "efendim, duyamadım?" diyerek diklendim.
"iyi misin?"
bir erkek sesi duyduğumda önüme dönerek felix'e yardım etmek için kimin eğildiğine baktım; changbin, ona yardım ettikten sonra beraber kalktılar. birkaç saniye sonra arkadaşı da yanında belirdi.
"yine ne yapıyorsun seungmin?" dedi changbin, felix'e bakıp ardından öfkeli gözlerini bana çevirerek. neden eğlenirken sürekli bu çocuğa denk geliyordum?
"hiçbir şey." omuz silktim. "sadece bu arkadaşımız yürürken kahvesini döktü ve ben de aptallığına şaşırmakla meşguldüm. sonra sen geldin. artık beraber şaşırabiliriz."