0.7

53 7 3
                                    

●●●

     
      Karşımda merak parıltıları taşıyan gözleriyle Jimin'im vardı. Benden anlatmamı istediği şeyi hakkıyla anlatmak, ona layık kelimeleri bir dizi şekline getirmek zorundaydım. Masanın üzerinde birleştirdiği o güzel ellerini şimdi avuçlarımda saklamak istesem de kendimi frenlemem gerekmişti, tanıdık birçok yüz bize dönmüşken böyle bir riski alamazdım. Yine de güzelliğine dalmaktan alıkoyamıyordum kendimi. Sesli iç çekişimle beraber o da bir nefes çekmişti içine. Bir atan kalplerimizden sonra aldığımız nefesler de birdi artık.

       Yüzü solmuştu  bu birkaç günde. Sürekli ders çalıştığı için uykusuz kalıyor, beslenmesine dikkat etmiyordu. Her şeyin mümkün olduğu başka bir evrende olsaydık ve o beni yine kabul etseydi gönlüne, o zaman her şeyine ben dikkat ederdim. O nefes alsa , hayatta kalsa yeterdi benim için. Ben onun yerine de düşünür, yaşardım.

      Meraklı gözlerinin kenarlarında dost, arkadaş, ahbap bir ifade vardı. Gözlerine baktın mı arkadaş oluyordun onunla. "Seni küçüklüğümden beri tanıyorum ama ilk defa babamın cenazesinde vakit geçirmiştik seninle. Tabii o zamanlar benim için minik bir arkadaştın." Aklıma düşen küçük Jiminie dişlerimi kaşındırmıştı. "Sonra seninle birkaç kez oyun oynasak bile belli bir zamandan sonra sen mi benden uzaklaştın yoksa ben mi seni kendimden uzaklaştırdım bilemiyorum ama bir daha küçük selamlaşmalardan ilerisine gidemedik."

      Babamdan bahsettiğim için gözlerine çöken hüzün gülümsetti beni. Onu  benim için farklı kılan en küçük detaylarından biriydi bu. Acımıyordu, benim üzüntüm onu üzüyordu. "Hyung, ben o zamanlar çekingen biriydim biliyorsun sen de. Bir seninle bir de Taehyung'la oynuyor, vakit geçiriyordum. Ama sonra sen bir anda büyüdün. Gerçekten abartmıyorum, bir anda büyüdün. " Büyümek zorunda kalmıştım. Oyun oynayacak ya da okula gidecek bir fırsatım kalmamıştı bir zamandan sonra.

      "Seni suçlamıyorum ki gülüm, kendini açıklama. Haklısın zaten. Okulu bırakmak zorunda kalınca büyüyüp adam oldum sandım." Jimin'in biten çayını yenilemesi için  garsonu çağırdıktan sonra devam ettim konuşmama. "Sonra senin okulun, benim işlerim derken koptuk biz anlamadan. Ama," Duraksadım. Heyecanlandığım için kıpırdandım yerimde. Benim heyecanım ona da  bulaştı. "Ama ne hyung?"

      "Ama üç yıl önce taksiye çıktığım bir gece sen de lise kursundan dönüyordun. Kış olduğu için hava erkenden kararmıştı. Çantanı sıkı sıkı tutmuş, ikide bir etrafına bakıyordun. Korktuğun çok belliydi. Gelip seni eve götürebileceğimi söylemek için taksiden indim ama ben daha yanına gelemeden sen çığlığı bastın. O an korkmaya bile fırsat vermedim kendime.Sana koştum."  O da o günü hatırlamış gibi kıkırdadı ellerini ağzına örterek. "Biraz geç oldu ama özür dilerim hyung."

      "Gül yavrum gül. Ben de aklıma geldikçe gülüyorum. Yani bir kedi seni korkuttuysa ve ben levyeyle sana doğru koşmuşsam ne olmuş yani? Ayrıca benden de korkup daha da bağırman biraz garipti sanki güzelim."

     "Hyung, ben nereden bilebilirdim ki beni korumak için koştuğunu? Üstüme demir çubukla koşmasaydın sen de." Ben onun her hareketini özenle takip ederken gülüşünü yüzünden düşürüp bana baktı anlam veremediğim bir ifadeyle. "Bağırdığım için mi aşık oldun bana yani? Ben de romantik bir şeyler bekliyordum." Çocuk gibiydi benim yârim olacak adam.

     "Yok be yavrum, seninle olayın farkına vardıktan sonra orada durup gülmüştük birkaç dakika. Gözüme çok tatlı gelmiştin o an. Sonra seni eve bırakmak için yürüdüğümüz o kısacık yolda ettiğimiz sohbet beni o kadar hafif hissettirmişti ki yine oyun arkadaşın olmak istediğimin farkına vardım. Ama ne yazık ki ikimiz de küçük çocuklar değildik. Işte, o günden sonra seni izlemeye ve izledikçe sana kapılmaya başladım." Dalgın dalgın kafasını salladı. Devam etmeli miydim yoksa ona biraz zaman mı tanımalıyım ikilemindeyken Jimin devam etmemi söyledi.

Prince's Rose || YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin