Şehadet - Vatan İçin / 20

586 76 26
                                    

Öncelikle bölümün kısa olduğunu söylemek istiyorum. Gerçekten kusura bakmayın.

Çünkü Kumsal Pera'nın 1. yaş doğum günü için, yaklaşık 10 gün önceden aileler eve doluştu :) Ben genelde bilgisayarı açarken uyuyakalıyorum. O yüzden kafamdaki bölüm sonunu bir türlü tamamlayamadım.

İşin kötü tarafı birkaç gün daha da tamamlayamacağım gibi :(

O yüzden yazdığım kadarının en can alıcı kısmına kadar paylaşıp en azından alıntı gibi okumanızı istedim. İnşallah tamamlayıp en kısa sürede de tam bir bölüm getireceğim. Aklım hep sizde.

Seviliyorsunuz (kalp)

*

Dipnot: Bu arada sosyal medyadan takip edenler biliyordur, geçen gün Olcay Komutan'ın yanına gittik. Bölümleri o da müsait oldukça okuyormuş, yorumlarınıza bakıyormuş falan. Teşekkür etti destek verenlere. Selamı var, bende kalmasın :)

*

Hikayemizin duyulmasına yardım ederseniz çok sevinirim. Sadece beğenmeniz ve yorum yapmanız bile yeterli. Burada bir kitabın dikkat çekmesi hem kolay hem zor ama sizde elinden tutarsanız bu hikaye yürümez, koşar gider. Lütfen desteğinizi esirgemeyin.

Şimdiden teşekkür ederim :)

*

Keyifli okumalar...

*


OLCAY

Dışarıda ağarmakta olan sabah, gecenin karanlığını silmeye başlamıştı. Fakat yarattığı alacakaranlıkta sisten başka hiçbir şey yoktu ve Hakkari'deyseniz bu alışılmış bir görüntüydü. Kanla sulanmış yeryüzünü gizlemek için sisle kaplanmış bir gökyüzüne sahipti, Hakkâri Yüksekova.

Kaç kayıp yaşanmıştı sokaklarında, ne acılar gizliydi sınırlarında, çoğu insan bilmezdi.

Bilmemeliydi de.

Bilenlerin hali belliydi.

Terazinin bir ucunda yaşadıklarım diğerinde ise olacaklar vardı ve hangisinin ağır basacağına karşı ölümüne yarışıyorlardı. Belki de ölümle...

Parmak uçlarımın arasında hafif hafif döndürdüğüm tütünden, buhranlı bir nefes daha aldım. Gözüm mutfak tezgahının üzerinde duran mavi bereye takıldı. Dağ evindeki sohbet, restoran kapanana kadar sürmüştü. Fakat benim zihnimdeki hesaplaşma hala bitmemişti. Bu gece uyku haram olmuş gözlerime durmuştu. Kafamın içinde tekrar tekrar oynayan ama dillenmeyen konuşmalar fazlasıyla can sıkıcıydı. Yemek amacına ulaşmış, Şule Binbaşı istediği gibi operasyonun tüm detaylarını öğrenmişti. Fakat bende bırakmaya çalıştığı etki, iş bilmez ufak bir çocuğun muhtaçlığıydı. Fena bir kadın sayılmazdı. İlk dakikalar beni köşeye sıkıştırmaya çalışsa da anlattığım kadarıyla yetinmesi gerektiğini anlayacak kadar uzlaşmacıydı ya da en azından bu gecelik bu yolu tercih etmişti. Çünkü yemek boyunca işime karışacağının mesajını, alt metin olarak fazlaca vermişti. İşin kötü tarafı ben oldum olası alt yazı okumaktan hoşlanmazdım. Rütbe olarak üstte olmasından kaynaklı her söylediğini kabul edeceğimi düşünüyordu. Bir ebeveynin çocuğunda yarattığı baskı gibi. Düşünebilirdi, bunda özgürdü ama yanılıyordu. Bu zamana kadar hiçbir üstüme saygıda kusur etmemiştim, fakat kendi doğrularımdan bir kere bile şaşmamıştım.

Şaşmayacaktım da.

Tütünümdeki son nefesi alıp izmaritini kül tablasına bastırdım. O sırada gözüm duvarda asılı olan küçük saate takıldı. 7'ye gelmek üzereydi. Bu şehirde sabahlarda karanlıktı gizlemek istedikleri var gibi.

ŞEHADETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin